Author Topic: POMAK EDEBİYATI  (Read 30212 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
POMAK EDEBİYATI
« on: March 28, 2013, 09:23 »
Galeni ga sa nizîmat / Sevenler kavuşamaz.

Taya babiçka veçe ya nema – umré, No fafse kato mina pukray neynata koaşta faf Startsevo, struva mi se, çi şa sa pukaje na kapiyata prigarboana i pak şa mi razkaje kakva kamatna e bila neynata parva drujka – Minka.

O ihtiyar kadın artık yok, öldü… Startsevo köyünde onların evinin yanından her geçişimde, bana öyle geliyor ki, kapıda beli bükülmüş halde görünecek ve ilk arkadaşı olan Minka’nın ne kadar güzel olduğunu anlatacak.

İ siga ima kamatni momi, ama katu Minka druga ne sam videla. Aga razrejeş karpuza, kakva e – neynite buzki beha takiva. Pak aga te pugladneşe sas çernite çereşi –uçinki- da te izpiye. Nablijeşe li bayrém, tri jeni nimujeha da ya napletat za sal den. Na çetriset plitki ya redeha. A nah plitkite – nah pet mesta rupove. Aga tragneşe da varvi, tsonkaha katu dûziye çanove.

Şimdi de güzel kızlar var, ama Minka gibi başka birisini görmedim. Karpuzu kestiğin zaman nasılsa – onun yanakları öyleydi. Ayrıca sana siyah kiraz gibi gözleriyle baktığı zaman seni içerdi. Bayram yaklaştı mı, üç kadın bütün gün saçlarını örmeye yetişemezdi. Saçlarını kırk örgüye bölerlerdi. Saç örgülerinin beş yerinde çıngıraklar olurdu. Yürümeye başladığında bir dizi çan gibi çınlardı.

Ama i galenikat î si gu bîvaşe. To beşe ut drugu selu, ut Boevo. Duhodaşe fafséka veçer, nagizdanu sas pisana anteriye i pisan poyas, sas beli çorape i kendasan ağlık, primetnat prez ramu. Skrişom katu mrazçitsa priblijavaşe koaştata na Minka.

Ama onun sevdiği oğlan da iyiydi. O başka köydendi, Boevo’dan. Her gece gelirdi, yazma entari ve yazma kuşak ile, beyaz çorap ile ve kendasan mendil ile süslenirdi, onu omuzundan atardı. Mrazçisa gibi gizlenerek Minka’nın evine yaklaşırdı.

İ pusred noş, kuga fafsiçku zaspaşe, Minka puleka-puleka izlizaşe na kôşke. Boevçenu pak dunésaşe utnékade stobur, vazpraveşe gu vaz duvara i katu kateritsa se drapvaşe. İ tıy, durde zapeyat petli, se galeha, Minka ut mene niştu nikrieşe. Vannoaş Boevçeto beşe î dal mlogu kamatna mirizma. Takova livanto niyde nimojeşe da sa nayde, ama to imaşe gulém merak nah Minka, ta fsiçku î nahodeşe.

Ve gece yarısından sonra, ne zaman ki herkes uyuduğunda, Minka yavaş yavaş köşke çıkardı. Boevo’lu yine bir yerlerden merdiven getirirdi, onu duvara dayardı ve sincap gibi tutunurdu. Ve böyle horozlar ötene kadar söyleşirlerdi. Minka benden hiçbir şey gizlemezdi. Bir keresinde Boevo’lu çok güzel bir koku bile vermişti. Böyle lavanta hiçbir yerde bulunamazdı, ama onun Minka’ya büyük sevgisi vardı, her yere o da gidiyordu..

Pet gudini sa galiha i işteha da sa zîmat, ama bubaykutu nah Minka beşe mlogu ursuz çilék. Edna veçer Boevçetu provodi mumare da mu iskat Minka. Dubre, ama bubayku î sa fkisnal, izpadil fsiçki nahvoanka, a mumiçetu taptal sas sarvulete. Tugava î rekal, çi şte î utréje glavata na kitûk, ama nema da ya dade faf drugu selu. Tri nedeli Minka nimojeşe da sa izpravi.

Beş sene birbirini sevdiler ve birbirini almak istediler, ama Minka’nın babası çok uğursuz bir adamdı. Bir akşam Boevo’lu Minka’yı istemek için dünürcüler gönderdi. İyi, ama babası ona köpürdü, herkesi dışarı kovaladı, kızı da çarıklarla dövdü. O zaman dedi ki kafasını kütükte kesecek, ama onu başka köye vermeyecek. Üç hafta Minka kendine gelemedi.

Drug poat bubaykutu pak priçeka Boevçetu, ama nimuja da gu hvane. Samu mu fafzöa stobura, saseçe gu za darva i gu izguré.

Başka sefer babası tekrar Boevo’luyu bekledi, ama onu yakalayamadı. Yalnızca merdiveni aldı, odun olarak kesti ve onu yaktı.

Boefçetu spre da duhoda. Kakvo stana sas negu, nimojahme da sa setim.

Boevolu gelmeyi bıraktı. Ona ne oldu, anlayamadık.

Ut balnu Minka sa pubole, buzkite î uvehnaha, uçinkite î nahvoatre. Pubole sa i nistana. Pumina sa po adralez, kugatu fafsiçku be nasvetilu.

Üzüntüden Minka hastalandı, yanakları çöktü, gözleri dışa fırladı. Hastalandı ve kalkmadı. Hıdrellez geçti, ne zaman ki her yer çiçeklendi.

Sled neya nahboarje si utide i mayka î. A bubayku î puludé. Vieşe katu besnu kuça samiçek faf koaştata. A edna utirka ya zapali. Pratiha gu faf ludnisa i sa nivoarna.

Onun ardından annesi de çabuk gitti. Babası da delirdi. Evde yalnız başına kuduz köpek gibi uluyordu. Bir sabah evi yaktı. Onu tımarhaneye gönderdiler ve dönmedi.

Tıy stava, galeni ga sa nizimat.

Böyle olur, sevenler birbirine alamaz.


Not: Hikaye mümkün olduğu kadar kendi şivemiz olan İzmir / Manisa Pomaklarının şivesine çevrilmiştir. Pomakçanın da az çok farklı şiveleri olduğu unutulmamalıdır. Amacımız Türkiye'deki Pomakların kendi dillerini koruması, unutanların hatırlaması, öğrenmek isteyenlere kıyaslama yoluyla öğrenme imkanı sunmaktır.

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #1 on: March 28, 2013, 09:32 »
Savet / Nasihat
 
Reçeş li da sa jeniş, mene vikay, mene pitay. Kakvotu ye sam izpatil faf taya rabuta – i şeytanat niznaye znayiş ma kakoaf sam. Reka li – faf ogane stipam.

Evlenmek mi dedin, bana söyle, bana sor. Nasıl da çekmişim ben bu işten – şeytan bilmez, ama sen bilirsin benim nasıl olduğumu. Dedim mi – ben ateşe atlarım.

Opekahme rabutata i vikam nah libeto:

İşi pişirdik ve sevgilime söyledim:

Taya veçer şte reçeş nah mayka si, çi şte sa izmame.

Bu akşam annene beraber kaçacağımızı söyleyeceksin.

Harno –vika, -ştom si rekoal… İ tarçi kam teah si. A ye po neya rukam:

Çok iyi - dedi, Ona söylediğim için… Ve onlara doğru koşturdu. Sonra ben onun ardından sesleniyorum:

İ da î reçeş, çi sam hubaf!

Ve diyesin ki, ben güzelim.

Ni sam faf gora raslu, ni sam treva paslu. Uj çekam da ma vikne, pak sa nistrayvam i sa guşa po pencura im. Sakın – vikam si, - da nioplete kontsite. A taya namestu da kara napravu – gu usukva.

Ormanda büyümüş değilim, yenecek ot değilim. Bana seslenmesini beklerken, hem de boynumu korkusuzca pencereye dayamış .  Sakın - diyorum,  atını bağlama. İşte o doğruca yerine götürsün.

-Male – vika, -kakvo şte reçeş za adin hubaf moaş…

-Anne – diye seslendim, -ne diyeceksin iyi bir adam için…

Le-ley… katu zanarejda mayka î:

Zavallı… annem itiraz eder gibi oldu:

U-u-u, hubaf moaş… Hubaviya moaş grom da gu udri! Prestilka oşaf nidavam ye za hubaf moaş. Çuyiş li, çi bil hubaf – zapeni vratata, pusni kuçatata i da sa maşta.

U-u-u, iyi adam… İyi adamı yıldırım çarpsın ! Bir önlük dolusu hoşaflık bile vermem ben iyi bir adam için. Duyuyor musun ki iyi olsa bile. Kapat kapıyı, sal köpeği de parçalasın.

Ami siga!...

Ama şimdi!

Hubaf e ma, male. Çoarni sa mu uçite.

Güzel biri ama, anne. Gözleri kapkara.

Hubaf bil… Çoarni mu bili uçite! Çoarna çuma da gu zatrie, çuzdi da nizaçoarne. Vidvala sam ye hubaf moaş. Hubaf katu kon za zoab. Vidiş li gu, çi yide – prez dva bayira, prez tri dola bégay! Sroaştneşli gu – krasti sa. Spre li te – ftasa ye!

Güzelmiş… Gözleri kara imiş! Kara veba onu örtsün,  yabancı kara olmasın. Görmüşüm ben iyi adam, güzel dişli at gibi iyi. Gördün mü onu, geliyor – iki bayırdan üç aşağıya doğru kaç! Onunla karşılaştın mı – yolunu değiştir. Durdular mı, ben kaçarım. Ben köpürdüm!

Sartse mi igraye, ta şte sa prasne… Pak sam si hubaf, vernu e. Moyta niutstipa:

Kalbim oynadı, ta ki patlayacak… Yine de ona iyi davrandım, inan ki. Kendimi tutamadım.

Ma, male, hubaf e. Beli sa mu zoabetu…

Annecim, güzeldir. Dişleri beyazdır.

Beli mu bili zoabetu!  -Vika mayka î. –sas teah li mari şte ti joane nivata? Sas teah li şte ti snopetu sbira?

Dişleri beyazmış! –Haykırdı annem. –onlarla mı tarlayı biçeceksin? Onlarla mı samanı toplayacaksın?

A ye şto sam rabutnu – hala sam, ey!

Ben çalışkan olduğum için – idare ederim, ey!

Hubaf e ma, male. Pa kak hubavu peye… -fali ma libetu.

Çok iyi annecim… Sonra nasıl da güzel şarkı okuyor… Sevdiğimi övdüm.

Hubaviyat moaş hubavu faf krıçma sedi – nimirésva starata. –Pa katu hubavu peye, nah niva da zapeye –ye da gu çuye. Hubaviya moaş véter nah bél kon gu veye. Pak katu e çak tolku hubaf, za negu sveat nema li – hubostta mu da glöada? İ ti li si nıy-hubavata faf selu, ta tebe aresal?

İyi adam meyhanede güzel oturur – İhtiyar gibi durmaz. Eğer güzel şarkı söylüyorsa, onu tarlada söylesin. Ben de onu dinleyeyim.  Güzel adam beyaz atın üzerinde rüzgar gibi uçar. Sonra o kadar güzel bir adamsa, onun için dünya yok mu- da onun güzelliğini görsün.  Hem de sen misin en güzel bu köyde, seni istesin?

Breh, usoynitsata… “Kray – vikam si, şte ye trepa! “Mene pitay.  İ taman se çûde koy noja da vade- libetu nah pencura.

Breh, usoynitsata… “Son kez –sana söylüyorum, geberteceğim!”  Bana sor. Ve tam bıçağı kime savuracağımı düşünüyordum – sevdiğim penceredeydi.

Reçi î –vikam, çi sam grozan!

Söyle ona – diyorum, ki ben çirkinim.

Male – ubraşte sa tya, - ne e tolkuz hubaf… Grozan e.

Anne – ona dönüp baktı, - o kadar güzel değil… Çirkin.

Çi katu pisna anva jana, çi katu zanarejda:

Ki o kadın eğer demişse, ki her zaman itiraz eder.

-Çuma –o-o, zatuy li sam ta glöadala, zatuy li sam vardila… Zatuy li, çuma, çeiz sam diplila – grozan  moaş da ta zima… Krakat mu tuk da stapi – uçite şte mu izboda!

Lanet olsun, -o –o, bunun için mi sana baktım, bunun için mi emzirdim, bunun için mi lanet olası, çeyiz hazırladım – çirkin adam alasın diye… Onun ayağı buraya bassın – onun gözlerini oyacağım.

Veçe doarje noja –şte skaçam… Moyta drugu listu obraşta.

Artık bıçağı tuttum – atlayacağım…  Arka tarafıma döndüm.

-Male – vika, mlogu e rabutan!

-Anne – dedim, çok çalışkan!

A ye napinam uşite, da çuye kakvo şte kaje doartata…

Ben kulağımı uzatıyorum, ne lanetler söyleyecek işiteyim diye…

-A katu e rabutan – vika, - hubaf li e?

Çalışkan diye mi – dedi, güzel mi oluyor?

Umréh! Pa katu ripnah i sa zafuçih voatre. Faf annoata roaka stiskam noja, sas drugata fatam libetu i nah mayka î vikam:

Öldüm! Sonra zıpladığım gibi dışarıya fırladım. Bir elimde bıçak, diğer elimle sevdiğimi tutuyorum ve anneme de diyorum:

-Siga, staru, hubaf-grozan, şte ta kole! Duşitsata mi izede!

-Şimdi ihtiyar, güzel yada çirkin, keseceğim seni, canımı yediniz!

A tya:
Ama o:

-Ma tva momçe li e ma? Mi ut nireçeş mari, obesnitse? Mi to katu e tuy momçe, nema kakvo da sa razpraveme. Aresvam gu. Bubaykutu ti e prikazval sas bubaykutu mu. Pa daje vinu piye. Ye misleh da ne ti e izpilu nékoye drugu akıl ama…

-Bu genç mi o? Bana neden söylemedin kız, kuduz? Eğer bu genç ise, yapacak bir şey yok. Onu beğeniyorum. Baban onun babası ile konuşmuş. Şarap içiyor olsa da olsun. Ben senin aklını başka birinin çelmiş olduğunu düşünmüştüm.

Ta reçeş li da sa jeniş – hiç ne ti trébvat kandarmi! Şte ye kradeş. Po-malku tormoz ima.

Eğer evlenmek mi dersin – kandırmacaya hiç gerek yok! Beni kaçıracaksın. Daha az rahatsızlık var.


Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #2 on: March 28, 2013, 09:36 »
Fukaralok / Fukaralık

Minô sa prolet, létu  / Geçti bahar, yaz
Pak ide mraz i snég  / Tekrar geliyor soğuk ve kar
İ na mesnet izbraha  / Ve mesnet topladılar
Çilék serbez i yak  / Serbest ve yiğit adam

Dano da ne taptéme  / Umarız da bize vurmasın
Yatse snég dlibok  / Çok derin kar
Çi pak na ni ostave  / Ki yine bizi bırakmadı
Pusti fukaralok   / Körolası fukaralık

Oşte po terlise  / Hala daha terliklerle
Meçki trôset med  / Ayılar arıyor bal
Ahmed mu ni udîsa / Ahmed (Doğan) ona uymuyor
Da ima pravov red  / Var olsa da yasal düzen

To nega gu ne plaşi / O da ondan korkmuyor
Ni Allah, ni Bog / Ne Allah’tan, ne de Tanrı’dan
Pak nas na ni ostave  / Tekrar bize kaldı
Pusti fukaralok / Körolası fukaralık

Kak şa pravim evropeets  / nasıl yapacağız Avrupalılar
İ tsigani ku e kradliv / Çingene gibi hırsızca
Day Boje da ni stane / Allah verede olmasın
Kato kamen i Sizif! / Taş gibi Sizif !

Ni fata ni sa véra / Bizi inandırmıyor
Tu faf politik, tu faf kmet / Böyle siyasetçi, böyle Belediye Başkanı
Çe ne adnoj sa lahva / Ki bir kere bile doğru söylemedi
Da bôrkat faf katsa sas med / Karıştırsınlar kasa içinde bal ile

Prez nôvasa godina / Yeni yılın içinde
Tsetso naş e ubeden / Bizim Tsetso ikna edilir
Çe ne şte ni sa zapînat / Ki bizi bırakmayacaklar
Şa na pusnat faf Şengen /  Bizi Şengen’de serbest bırakacaklar
 
Gôçeto Pırvanov /Georgi Pırvanov (BG cumhurbaşkanı)
Obigrava svyat şirok / Dünyayı gezer geniş
Pak nas na ni ostave / Yine de bize kaldı
Pustes fukaralok/ Körolası fukaralık

Polititsite ne spirat / Politikacılar durmuyor
Da vdigat perendô / Perende atmaktan
Nam vajno e da ima / Bize acilen olmalı
Patatô i kardô /Patates ve lahana

To dûmat  samo kriza / Sadece kriz konuşurlar
Ptiçi, svinski grip / Kuş ve domuz gribi
Faf Evropasa na imat / Avrupada vardır
Za lyude bez tertip / tertipsiz insanlar için

Ti, balgarino, gryaşen / Sen, bulgar, hatalısın
Aysva si dujivyal / İşte bu senin hayatın
Mente kitayska stoka /  Sahte Çin malı
İ Turski serial / ve Türk dizileri


Dvadeste gudini  / Yirmi senedir
Puslâ si soan dlibok/ Derin bir uyku uyudun
Dukuga li şa ta moaçi / Nereye kadar çile çekeceksin
Pusti fukaralok!? Körolası fukaralık

Angel Şeev
Tercüme: bogutevolu

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #3 on: March 28, 2013, 09:41 »
SİROMAH MED YADE Lİ? / YOKSUL BAL YER Mİ?

Çuval beh, çe med s topla pita mlogu sa pugada, ama ne hiç beh kusval. Anno lyatu –trébva da e bilo 1930 gudini,- Katu koseh sénu nah Balisku, videh ut annoa dupka nah zeméta da izlizat pçeli… Naşentsi béha nahodali po baira divi pçeli i béha vadili med, ta i yé si pomislih: i nie med şte yademe…

Duymuş idim, ki sıcak pide ile bal çok iyi gidermiş, ama hiç tatmamıştım. Bir yaz -1930 yılı olsa gerek.-Balisku’da ot biçerken, gördüm ki yerdeki bir delikten arılar çıkıyor. Bizimkiler bayıra gelmişler ve bal çıkarmışlardı, Ben de düşündüm: biz de bal yiyeceğiz.

Ustavih kosata i tarçeştim nah selu. Ştom nabliji koaşta, utdaleçe zarukah:
-Jeno, donesi mi byalata harkuma, da doydat i desata Belko i Sviko, Çe sam naşol divi pçeli, med şte vadim.

Kosayı bıraktım ve köye koştum. Eve yaklaşınca uzaktan bağırdım:
-Kadın, bana beyaz kazanı getir, Çocuklar Belko ve Sviko’da gelsinler, ki ben yabani arılar buldum, bal çıkaracağım.

Pak jenata mi vika:
Aha, koy znae kakvo ti sa e storilu. To nam sa e pannalu med da yadem!
Ne vérvaş –kazvam, -ama şte vidiş duveçera, katu ti dusurnim syala harkuma sas med.
Çi dano, dano, çul ta Allah! – blagoslovi ni jenata i ni izprati.

Yine karım bana dedi:
Aha, kim bilir sen ne yapmışsındır. Bize bal düşmüş de yiyelim!
İnanmıyorsun- diyorum, -ama akşama göreceksin, bütün kazan balla dolu döneceğiz.
Umarım, umarım Allah duymuştur! –karım iyi dileklerini gönderdi.

Tu du Balitsku si e baya poat, ta varvim i razpravem nah desata kakvo sa e pestilu, teglilu i mizaruvalu anno vreme, ga beh çirak faf Gûmûrcûne. Annoa hamsiyka be i za progûma, i za veçeré. Pak i hlyap nemaşe mlogu. Anno lyatu tragnahme ut Gûmûrcûne za selu.

Balitsku’ya kadar baya bir yol vardır, yürürüyoruz ve çocuklara anlatıyorum bir zamanlar ne kadar ezilmiş, çile çekmiş ve mezarda gibiydik, o zaman Gümülcine’de çırak idim. Bir tane hamsi balığı sabah ve akşam yemeği içindi. Ayrıca ekmek de çok fazla yoktu. Bir yaz Gümülcine’den köye yola çıktık.

Petrovden da pravim. Za iz poat fafzöahme vulgé sas misirnu braşnu, kaçamak da varim. Kuga nabliji plannina, spréhme pod adni senki, nablizu imaşe i ustudenu voda i svarihme kaçamak. Svarihme gu, ama ştom gu zayadahme, brate mili, gorku –pelin. Nis a yade, ni sa kusa. Braşnutu bilo fstarenu, fgurknalu sa. Silum priglıtnahme po adin zaluk, pak çorbaciyata ni glöada i ni sa zakanva:

Yaz bayramı yapalım diye. Yol için bir torba mısır unu aldık, kaçamak yapalım diye. Ne zaman ki öğle vakti yaklaştı, gölgelerin altında durduk, yakında soğuk su da vardı ve kaçamak pişirdik. Pişirdik onu, ama tam yemeğe başlamışken, sevgili kardeşim, tiksindi. Ne yedi, ne de tattı. Un eskimişti, ekşimişti. Zorlukla bir lokma yutabildik, yine bizim çorbacı bakmadı ve almadı.

-Aku ni izédete kaçamaka, sopa şte yadete. Behme truitsa kalfi i dvamina çiratsi. Ami siga, kakvo şte sa pravi? Po anno vreme glöadam mûletu sa priblijava du mene, doyde mi na akoala, damu dam skrişom kaçamaka… Zagarbih sa, pudadah mu gu, ama i to hayvanetu pumirisa gu, pumirisa gu, izprahté i si izvarté glavata. İ mûletu ne şte da gu  yade! Tugava gorku, nigorku, izédahme gu nie, ama kak sme gu priglaştali, nie si znaem.

-Eğer kaçamak yemezseniz, sopa yiyeceksiniz. Üçümüz kalfa ve iki kişi de çırak idik. Ama şimdi onlar ne yapacak? Bir zaman sonra katıra bakıyorum ki bana yaklaşsın. Aklıma geldi ki, kaçamakı gizlice ona vereyim… Geriye uzandım, ona verdim. Ama o hayvan da onu kokladı, kokladı, geri bıraktı ve kafasını çevirdi. Katır bile onu yemek istemedi. O zaman ister istemez, biz onu yedik. Ama onu yasıl yuttuk, biz biliyoruz.

Stignahme Balitsku, naydahme pçelite i sa zafanahme da razvorim dupkata, medu da izvadim. Hubavu, ama pustite pçeli katu sa pudsardiha, katu sa razbajunikaha, naletéha varhu nas, zdravu méstu po glavise ne ustaviha. Razbégahme sa koy nakade vidi, zaburihme ne samu medu, ami i harkumata ustavihme. Desata sa razsirikaha, sled malku glavite ni sa naduha katu şinitsi, oçise ni sa zatvoriha, zamésahme na ogoeni svineta.

Balitsku’ya vardık, arıları bulduk ve başladık deliği açmaya, balı çıkaralım diye… İyi, ama körolası arılar kızdılar, saldırganlaştılar, tepemizde uçmaya başladılar, kafamızda sağlam yer bırakmadılar. Herkim nereyi gördü ise oraya kaçtık, yalnız balı unutmadık hatta kazanı da bıraktık. Çocuklar çığlık atarak ağladılar. Az sonra kafalarımız kocaman şişti. Gözlerimiz kapandı. Şişman domuzlara benzedik.

Silum varvim i ohkame. Po adin vreme ni sreştna Mitû Padinski i ni pita kakvo e stanalu, kakvosmey uradisali. Razpravih mu, çi sme hodili med da vadim faf Balitsku, ut annoa dupka faf naşata livada.

Güçlükle yürüyoruz ve ah çekiyoruz. Bir zaman sonra Mitu Padinski ile karşılaştık ve bize ne olduğunu sordu.  Balitsko’dan bal çıkarmaya gittiğimiz anlattık, bizim tarlamızdaki bir delikten.

-Jenum, komşu, divite pçeli sa po hralupite, anva e bilo osi. Te pravet gnezdata si po livadite faf zeméta – reçe striko Mitû.

- Canım komşu, yabani arılar çok ısırırlar, onlar yabani arı imişler. Onlar yuvalarını tarlada toprakta yaparlarmış – dedi emin şekilde Mitu.

Dude stignem du selu, hepten okôraféhme. Katu nabilijihme koaştasa, usetih utdaleçe mirişe nah topla pita… Pak jenata be izléla na praga i ştom ni vide naduti katu borsutsi, desata razplakani, ni med, ni harkuma, i tya sa razpripéva i zakordi:

Köye vardığımızda, hepten körleştik. Eve yaklaştığımızda, anladık ki uzaktan sıcak pide kokuyor. Sonra karım kapı önüne çıktı ve bizi davul gibi şişmiş olarak gördü, çocuklar ağlıyor, ne bal ne de kazan, o da ötmeye ve kızmaya başladı:

-Pusti da ustanat i pçelite, i medu, i glavata ti! Semô zasemena, deçinkite şte mi umraliş! Znaeh si, çi nema da naydiş med. To fukaro med yade li, ami zaşto sa izmamih i yé poslednutu braşentse da storé na pita?

- Lanet olsun arılar da, bal da, senin kafan da! Çekirdek tohumluk içindir. Çocuklarımı öldürecek mişsin. Biliyordum, bal bulamayacağını. Hiç fukara bal yer mi? Ama ben niçin aldandım ve son unu pide yaptım ki?

Georgi Damyanov
Trecüme: bogutevolu

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #4 on: March 28, 2013, 09:45 »
ADİN DROBEN MA PULİ (GLÖADA)
BİR PARÇA EKMEK BANA BAKIYOR.


Naşa Şina utişla da praşi kumpiran. İmala muçuk dete, ta gu zela i nega sas neya, da gu miri.

Bizim Şina gitmiş patates çıkarmaya. Bir küçük çocuğu varmış. Onu da yanına almış, onu sakinleştirmek için.

Ustavila gu na kraen na nivana, pud adno darvu. Nadrubila mu faf adn panitsa sas mleku i lyap, i utişla da praşi.

Bırakmış onu kenarına tarlanın, altına bir ağacın. Doğramış ona bir çanağın içine ayran ve ekmek, sonra da gitmiş çıkarmaya.

Detenu zelu da yéde sas litsana. Ala adn gulema gurba (jaba) ripnala av ugurten i si pokazala glavna.

Çocuk almış yemek için kendi başına. Ama büyük bir kurbağa zıplamış yoğurtun içine ve çıkarmış başını.

Detenu ruknalu: “Mayu, adin droben (parçe hlyab) ma puli (me gleda)” Pak maykana ruknala: “Da sinçe, da koasni gu”.

Çocuk bağırmış: Annecim, bir parça ekmek bana bakıyor. Sonra annesi bağırmış: Olsun oğlum, onu yiyesin”

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #5 on: March 28, 2013, 09:47 »
KOLKU GUDİNİ JUVE ÇİLÉK / İNSAN KAÇ YIL YAŞAR?

Aga Saybiyena storil dünyasa, izbral vrut hayvanaten, da hmi utseçe gudini, kolku da jivot.

Ne zaman ki Sahibi dünyayı yaratmış, toplamış bütün hayvanları, hüküm kesmek için yılları, ne kadar yaşayacaklar.

Na vrut dal pu 25 gudini. Na magarenu, na volan, na kuçenu, na çilékan, da sa ni soardet. Ta çe gi pupital iştat li oşte ili sa kail (saglasni sa). Vrut sa bili kail. Lu çilékan rekal çi mu sa malku gudinine za jivéne. Tugava Saybiyena zoal pu 15 gudini ut magarenu, ut volan i ut kuçenu, ta gi dal nemu.

Hepsine vermiş 25 yıl. Eşeğe, öküze, köpeğe, insana. Kavga etmesinler diye. Ta ki onlara sormuş istiyorlar mı daha, yoksa kabul ettiler mi. Hepsi kabul etmişler. Ama insan demiş ki ona azdır bu yıllar yaşamak için. O zaman almış 15’er yıl eşekten, öküzden ve köpekten, ta onları vermiş ona.

Zatva siga çilékas jive 25 gudini katu çilék. Setne ut tam nagore kara 15 magareşki gudini, setne -15 volski gudini i nakraya izkarva i 15 kuçeşki gudini.

Bu sebeple şimdi insan yaşar 25 yıl insan gibi. Sonra oradan yukarı 15 yıl eşek gibi, sonra 15 yıl öküz gibi ve sonunda tamamlar 15 yıl köpek gibi…
 

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #6 on: March 29, 2013, 10:55 »
STRİKO KOLÔVATA ÇEKİYA  / TİTİZ KOLÔ’NUN ÇAKISI

Sgadal se striko Kolô da ide na Bogazan da kosi. Predi dva dni stariya Bodur bil minal ottam i mu kazal: “Komşu, livadana pretsaftéva, kolkutu baviş kosenetu, gubiş ot senutu.” Çiça stanala ranu, sbrala mu yadene: pulvina furnit hléb, tas pitena kaşa, krivaçka imansız sirene, varenu patatu i bokal za voda.” Za dva dena şte ti stigne – mu rekla.-Katu doydem da suşim, şte dunesem oşte.”

Titiz adam Kolô Boğaz’a ot biçmeye gitmeye hazırlanmış. İki gün önce Yaşlı Bodur oradan geçmiş ve ona demiş: “Komşu, tarla sararmaya başlamış, ot biçmeyi ne kadar gecikirsen otları kaybedersin.” Amcanın karısı erken kalkmış, ona yemek hazırlamış: Yarım fırın ekmeği, bir tas pideli çorba, bir parça yağsız peynir, kaynamış patates ve su için matara. “İki gün için sana yeter- demiş ona. –toplamaya geldiğimde, ayrıca getireceğim.”

Striko turil kosaciyskiya haygot – çukçetu i nakovalnéta,  faf torbata pri patatutu, brusa zatoaknal faf  poyasa i naramil kosata. Ala takmo izlel ot portata, çiça se razrukala: “Kade bre, Kolô, sas tiya poturi? Ne setiş li se, çe tam şte sédaş, şte légaş po çepetu, şte gi opisûviş! Varni se ta nadeni starite!

Titiz adam kosacı aygıtını koymuş. –Çekiç ve örs, torbada patateslerin yanında, çapak aleti kuşağa sokulmuş ve kosayı da omuzlamıştı. Ama tam kapıdan çıkmıştı ki, amcanın karısı bağırmıştı: “Nereye bre, Kolô, bu poturlar ile? Anlamıyor musun, ki orada oturacaksın, yatacaksın kuru otların üzerine, onu kirleteceksin! Git de eskileri giy!

Striko Kolô se sepnal, katu da mu bili puknali sas tûfek. Znael toy, çe da se voarneş sled kato veçe si tragnal nakade, toya den gu pişi zaguben. No kato pogledneş poturite, oşte bili novi, mahat ot voalnata oşte ne bil iztoarkan, voarnal sa da gi smeni.

Titiz Kolô şaşıp kalmış,  sanki tüfek ona tüfek atılmış gibi. Bilmişti ki, eğer bir yere bu kadar geç yola çıkıp da geri dönersen, o günü kayıp yaz. Ama poturlara bakarsan, daha hala yenidir,  yünün tüyleri  henüz  bozulmamış, onları değiştirmek için geri dönmüş.

Sled ças i polovina (adin saat i pulvina) zdrav hod vaz Kutela nagore i prez Rojen, striko zakaçil torbata faf Bogazan na negovata si ela. Ogledal livadata – prav bil Bodure: trevata po kraya bila iztöanéla, plûskavetsat, ofçarskata kitka i drugi blagi bilki pregoreli.

Bir buçuk saat sağlam bir gidişten sonra Kutela’nın üstünde ve Rojen bölgesi içindeydi. Sağlamcı adam  torbasını Boğaz’da kendi köknar ağacına asmıştı. Tarlaya bakmıştı: - Bodur haklı imiş. Otlar neredeyse kararmış, püsküllenmiş, Çoban çiçeği ve diğer tatlı otlar yanmak üzereler…

Taya livada trima kosaciya ya okosévat za edin den, a striko Kolô reşil da ya spastrosa sam za dva dni. Predi da nafleze da kosi, otişoal ta napoalnil bokala, nazvékal se sas studena voda, rekal da si otreje i edna filiya hlebets. Kuga  pobaral  za çekiyata –néma ya. Ta vinagi si stoyala fı desniya cob na poturite, no siga ya némalu. Muşkal roaka, rovil doanutu na coba – néma i néma!

Bu tarlayı üç koşacı bir günde biçerlerdi. Ama Titiz Kolô onu iki günde halledebileceğine karar vermişti. Kosaya girişmeden önce, matarayı boşaltmaya gitmiş. Soğuk su ile doldurmak istemiş. Bir dilim ekmek de keseyim demiş.  Ne zaman ki çakıyı aramış – o yok. Her zaman poturunun sağ cebine koyardı, ama şimdi o yoktu. Elini sokmuş, cebinin dibini karıştırmış – yok da yok.

Tertipliya çilék beşe çiço Kolô. Fséku neşto u nego i faf negoviya koaşta si imaşe svoe opredelenu méstu; perustiyata si znaeşe méstutu – na pizulén, pungéta sas ognivutu i prahana – faf raklata, a méstutu na çekiyata beşe faf desniya cob na poturite. Nikade drugade!

Tertipli adamdı Kolô amca. Onun yanındaki  ve evindeki her şeyin belirli birer yeri vardı.   Saç ayağının yerini bilirdi – pizulde, tütün torbası ocağın yanında ve süpürge ise sandıkta, çakının yeri de poturun sağ cebiydi. Başka hiçbir yerde değil.

Taya çekiya çiço Kolô be kupil faf Veles prez 1915 gudina katu dobrovolets faf treti Makedonski polk i ot uvolnenietu ne beşe smenél méstutu î.

Bu çakıyı Kolô amca Veles’te almıştı 1915 yılında gönüllü olarak bulunduğu üçüncü Makedon alayındaki görevinden ayrılmasından beri yerini değiştirmemişti.

Zabil striko Kolô kosata faf livadata du elata i troagnal za selu da troasi çekiyata i da pita çiça kak se vraşta moaş, kugatu e tragnal na rabuta. Prez Kutela nagore se be izkaçil za edin saat, tû nadolu kam selu spirnal za polovin. Slizal i izmislél parlivi dumi za çiça Lika. “Ti mari semô bez (briz) akoal, ni’znayiş li, çi tam , na Bogazan, şte mi trebva çekiya i kade e neynutu méstu? Tvoyata koja jenska, roşava, zaşto me voarna sutrinta da smeném poturite? A?...”

Titiz Kolô kosayı tarlada köknar ağacının yanında bırakmış ve çakıyı aramak için köye yola çıkmıştı. Amcanın karısı da adamın neden döndüğünü ve işi neden bıraktığını ona sorsun diye düşündü. Kutela’dan öteye bir saat çekmişti. Oradan aşağı köye doğru yarım sat tutuyordu. Köye girdi ve karısı Lika’ya acı sözler söylemeyi düşünmüştü. “Sen  akılsız kafalı, bilmiyor musun ki, ki orada, Boğaz’da, bana çakı lazım olacak ve onun nerede olduğunu bilmiyor musun? Senin taranmamış kadın saçınla, neden poturları değiştireyim diye sabahleyin beni geri çevirdin, ha!

Aku se protivi, moje i da î frasne edna...

Eğer karşı çıksaydı, ona bir tane yapıştırması mümkündü…

Faf koaşta pristignal sardit, nakokoren katu petel, gotov da koalve.  Çiça Lika metela dvora. İzpravil se na portata i tugava sluçayno broaknal faf leviya cob na poturite – çekiyata bila tam.

Eve öfkeli halde girdi. Kabarmış bir horoz gibi, gagalamaya hazır… Amcanın karısı Lika avluya girdi ve kapıda durdu ve o zaman elini rastgele poturun sol cebine elini attı – çakı oradaydı.

Anlatan: N. Koyumciyev
 


Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #7 on: April 02, 2013, 11:38 »
POGOVORKİ İ İDİOMİ / ATASÖZLERİ VE DEYİMLER

Acemiya nalbantin na tsigansko magare sa e uçil da kove 
Acemi nalbant demirciliği çingene eşeğinde öğrenir.

Akıl dohoda ami koga nahoda
Akıl geldi ama ne zaman geldi

Ami koy şa mu darji lehené
Ama kim ona tutacak leğeni
“Bir yere gitmekten korkan birine yapılan şaka”
 
Vazvrel mi î kelés
Kelim kaynadı. 
“Kafamın tepesi attı. Çok sinirlendim”

Vari ta ne mu yela
Git de geri gelmeyesin.

Véter go vee na byela kobila
Rüzgar esiyor beyaz kısrağa…
“Ondan bir şey bekleme, bir işe yaramaz”

Glôda kato nastopan papuçnik
Bakıyor sanki basık pabuç gibi
“Gözleri faltaşı gibi açılmış bakıyor”

Glôday mu akılan i mu kroy kûléfan
Bak şunun aklına  hem de kesik külahına
“Kafa ne kadarsa şapkası da o kadar olur.”

Da sodnim artık da sa sasétim
Artık oturalım da anlaşalım

Day mu da mu ne padne (ni panna) kondalkana
Ona da ver de düşmesin bir tarafı
“Ona da ver de bir tarafı şişmesin”

Dano mi ostareiş (ustareyiş)
Umarım benim gibi ihtiyarlayasın. “Çok yaşayasın”

Dano ta kuçeta yali
Köpekler yiyesice…

Doyde mi do varhu glavosa
Kafamın tepesine kadar geldi.
“Beni çok rahatsız etti. Sabrımı taşırdı.

Doyde mi na akıla (akoala)
Aklıma geldi ki…

Duhoda mi da kotsam i da forlem!
Aklıma onu tutup fırlatasın geldi.

Déte sas toyaga sa ne oprave
Çocuk sopa ile düzelmez / terbiye edilmez.

Juhan sa lyude izvarveha
Cihan dolusu insan yürüdüler

Zapina sa kato magare na led
Buzdaki eşek gibi asılıyor.
“İnat ediyor, hiçbir şeyi kabul etmiyor”

Znaye na şeytanan gôzan
Şeytanın gözünü bilir.

Kamen da fati na zlato şte stane
Taşı tutsa altın olacak
“Çok yetenekli, işbilir kimse”

Lud ne şte ni çan ni tatralka
Deli ne çan ister ne de dırdır eden
“deli kolayca tanınır”

Lôko mu uvira lôştana / Löku mu uvira löaştana
Mercimeği çabuk kaynar
“ciddiyetsiz kimse”

Moje kôrf da plûyiş, şa vikaş drenki sam yal.
Belki kan kusacaksın, kızılcık yedim diyeceksin.

Mutka kokoşka vse e pulatka
Küçük tavuk her zaman olgun tavuk (gibi davranır.)

Mésa çefutska çerşiya
Çıfıt çarşısına benziyor. “karmakarışık”

Na çornu halişte e roden
Kara kilim üzerinde doğmuş.
“Talihsiz, kadersiz kimse”

Nagada sa da leti…
Yağmur yağmak üzere...

Naléta ma da kotsam i da forlém
Neredeyse onu tutup fırlatacağım.

Ne sam imal nayet
Niyetim yok.

Nefelitu jensku / masku
Tenbel kadın / erkek

Ne voarşi za kuçaşta panitsa
İşe yaramaz, köpek çanağına bile

Nimoy ma glôda atıy.
Bana öyle bakma.

Nimoy ma hala.
Beni elleme, rahatsız etme.

Ot adnoş (od annoş) ma kandardisa
Beni bir kere kandırdın

Oşte e ne yahnal magareno i e zaklatil nogine
Daha binmemiş eşeğe hemen tutacak gibi yapmış ellerini

Pase si sas samaran
Semeri bağlı iken otluyor
 
Pişka mu rahate.
Rahat ona battı.

Podava sa havaya
Havaya savuruyor.

Pritiskat ma barçinise
Tepeler beni sıkıyor.
“Canım sıkılıyor”
 
Ti badi rahat, şa gu kordisa kato star sahat.
Sen rahat ol, onu eski saat gibi kuracağım.

Ustareh veyki, ami  aysakova (asakva) nekvo ne sam vidval.
Neredeyse ihtiyar oldum, ama böyle şey hiç görmemiştim.

Has li?
Gerçek mi, doğru mu?

Hiç mi gu ne gali
Onu hiç sevmem.

Şa mi fati tsarvulese
Çarıklarımı tutacak.
“Bana yetişemeyecek”
 
Şamarés mi e faf rakoasa
Şamarım elimde “Nerdeyse tokat vuracağım”

Yatse (yése) si flûtnat
Çok köpürmüşsün “Çok öfkelisin”

Yatse forkaş
Çok uçuyorsun “Çok hızlısın”
 
 

Offline recep memis

  • Avarage member
  • ***
  • Posts: 94
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #8 on: April 02, 2013, 14:47 »

teşekkürler mustafa. ilgi ve beğeniyle izlediğimi bilmeni isterim...

sevgi ve saygı selam...

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #9 on: April 04, 2013, 09:29 »
 İlgi ve beğenin için çok teşekkürler Recep!

Pomakçayı 
az bilenlere,
öğrenmek isteyenlere...
kıyaslama yoluyla iyi bir öğrenim yöntemi sunacağını sanıyorum.

selam ve saygılar...

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #10 on: April 04, 2013, 09:29 »
LATERNOVİ VREMENA/ LATERNA ZAMANLARI

Du kraya na parvata svetovna voyna faf Raykuvu po svatbi i na horo si svireha starite gaydacii – Jivaka, striku Tenû, Sarahoşa i Drulû. Ama nékoy podkukurosa dvamata Kolûvtsi – Karacata i Kelebeka, ta dukaraha ut Skeçe annoa şeytanska svirka, detu nahsoan ne béhme ya videli…


Birinci dünya savaşının sonuna doğru Raykovo’da düğün ve horolarda Jivak, Titiz Tenu, Sarhoş ve Drulû gibi eski gaydacılar üflerlerdi. Ama ikisi de Kologillerden olan iki kişi işi körüklediler- Karaca ve Kelebek, onlar İskeçe’den bir şeytani çalgı aleti getirdiler, rüyada bile onu görmemiştik.

- Kultura –reçe Kelebeka – şe pravim ! İstiga sme sa zanimâvali sas tezi prosti, avelzamanski gaydi !
Kültür –dedi Kelebek- yapacağız! Yeter artık biz bu basit şeylerle uğraşmışız, evvel zamanın gaydaları!

İ napoanaha dvâmata Kolôvtsi laternata. Beşe neştu katu gulém sandoak. Zatvoren utfsékade i podprén na doarveni kraka. Utstrana îmaşe anno zakrivenu jelezu. Zavoartéha li jelézutu, izlîzaşe anno isfîrene katu kanona na Toma Kuzmanovski, ama mlogu po-silnu.

Sonra Kolôgillerden iki kişi laternayı kurdular. Sanki büyük bir sandık gibi bir şeydi. Her tarafından kapalı ve tahta ayaklarla desteklenmişti. Dış tarafında bükülmüş bir demir kol vardı. Demirkolu çevirdiler mi, sanki Toma Kuzmanovski’nin kanunu gibi bir müzik sesi çıkıyordu, ama çok daha güçlü bir sesle.

A utpred beşe narisûvana annoa hubava moma sas naçerveni buzi, sas sini oçi, sas koadrava kosa i vençe na glavata. Saştinska sveta Boguruditsa.

Önünde güzel bir kadın resmi çizilmişti, kırmızı yanaklı, mavi gözlü, bukleli saçlı ve başında bir taç. Tıpkı Meryemana gibi…

… İ kafene utvôriha dvâmata Kolôvtsi. Tsyâlu selu sa privarvé da vidi i çûye laternata. Trakaha lûdete tabla i karti, a Rejep Agupski za anno-dve kafeta i paket tûtûn “Kalamandi”, po tsyal den varteşe raçkata i şeytanskata isfirka droankaşe nepuznati dutugava melodii. Gartski li béha, çiftuski li – nikoy niznâyeşe!

Ayrıca bir kahvehane açmışlardı Kologillerden iki kişi. Bütün köy gittiler ve Laternayı dinlemeye başladılar. İnsanlar tabla ve kart oyunu da oynamaya başladılar. Recep Agupski bir-iki kahve ve bir paket “Kalamandi” tütünü için, bütün gün demirkolu çeviriyordu ve şeytanın düdüğü o zamana kadar tanınmayan melodileri çalıyordu. Yunanca mıydı, çıfıtça mıydı – kimse bilmiyordu.

İ ne stiga tuva, ami zapoçnaha da iznôset laternata i na horiştetu faf nidéle. Kelebeka ni uçeşe na modernu horu: dve stoapki napred i dve nahzad i annoa kraçka nastrana.

Bu kadarla da bitmedi, ayrıca laternayı pazar günkü horoya da taşımaya başladılar. Kelebek onlara modern horoyu da öğretiyordu: İki adım öne ve iki geriye ve bir adımcık yan tarafa.

Babiçkite pak pomisliha, çi narisûvanata nah sanduka moma naistina e sveta Boguruditsa i zapoçnaha da sa kroastet i da ya tseluvat. A bâba Şenka sa skara na Kolôvtsite: “Ne vi li e gréh, ne vi li e sram, bre, da sa podigravate sas sveta Boguruditsa i horo da igrayte. İ çôran aguptin da ya obinisa i da ya nagada da isfiri! Da znayete, Gospod şte vi nakaje!”

Yaşlı kadınlar da düşünmeye baladılar, ki sandık üzerine işlenmiş kadın resmi (onlar için) gerçekten Meryem anaydı ve ona haç çıkarmaya başladılar ayrıca onu öpmeye başladılar. İşte Şenka nine Kologillere kızdı: “Günah değil mi size, utanç değil mi size, bre, Meryem ana ile  alay edesiniz ve horo oynayasınız. Sonra bir kara çingene onu çevirsin ve onu çalmaya hazırlasın. Bilesiniz ki Tanrı size soracak.”

Gaydaciite, katu razbraha, çi laternata şte mi izyéde hlyéb, podkupiha Rejepa Agupski, katu ya nosi, da ya postroaskva, ta dano î sa razvali nekoy çark.

Gaydacılar anlamış oldular ki laterna onların ekmeğini yiyecek. Recep Agupski’yi satın aldılar, elbise gibi bir şeyle, o aleti zorlasın ve umulur ki onun herhangi bir çarkı bozulsun.

Taka i stana, Ne moja da gudinôsa pustata laterna.

Böyle de oldu. Lanet olası laterna bir yıl bile dayanamadı.

İ tugava doydoha dvama langera ut Stanimaka i ya kupiha eftinu, kolkutu da ne e hepten bez (briz) pari. Ama dude da ya utkarat sas karutsata na Tşilon Tşarûv prez Levoçenu –Koru kulle- Çepelare i natatak, po poate laternata beşe “predala bogu duh”

Ve o zaman Stanimaka’dan iki hurdacı geldiler ve onu ucuza sattılar, Ne kadar da olsa hepten parasız gitmesin. Ama Çepelare’deki Korukule’den Şilon Şaruv’a kadar araba ile onu taşıdılarsa da, laterna yolda son nefesini vermişti.

Dvâmata adaşovtsi likvidiraha i kafenetu i sa razdeliha. Karacata utide feldfebel, “mayka na rota” faf blizkata kazarma, za da gu spuminavat sas dobru i du  denas fsiçki, koitu sa slujili voynitsi pri negu. A Kelebeka kupi kamyon i stana “Arviya aftotransportnik” a naşiya kray.


İki adaş kahvehaneyi boşalttılar ve bölüştüler. Karaca feldfebel’e gitti, “Ana şirket” kışlanın yanında, onu herkesçe  bugüne kadar iyilikle hatırlasınlar diye, askerlere yardım edenler onun yanındaydı.  Kelebek ise bir kamyon aldı ve bizim taraflarda “Arviya Taşımacılık” oldu.

İ taka svarşiha laternovite vremena faf selu. Pak sa sajiviha gaydaciite. Ama na horotu katu tragneşe malkiyat Jivak sas şapka da sabira parsa, nékoy sa puskahme, uj çi obufkata ni sa e razvarzala. A to némahme pari. Momite vardeha koy sa puska ut horotu i ne plaşta  i sled tova hiç ne gu poglejdaha. Zatva poveçetu ut nas fzöaha jeni ot drugi sela, detu ne ni puznavaha !

İşte böyle sona erdi laterna zamanları köyde… Gaydacılar yine hayatta kaldılar. Ama horoda küçük Jivak şapka ile parsa toplamak için gezinirdi.  Ayakkabıları çözülen kimseyi aramızdan gönderirdik. Paramız da yoktu.  Kadınlar horodan kim ayrılırsa ve para vermezse ona dikkat eder ve bundan sonra ona hiç yüz vermezlerdi. Bu yüzden bundan sonra bizden insanlar onları tanımayan başka köylerden kızlar aldılar.
 
Anlatan: N. Petkov


Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #11 on: April 05, 2013, 21:37 »
 
ALLAHOVUTU / ALLAHLIKLAR

Koyto kazva, çi faf Zabardo ne rastat i ne stavat kuklenski çereşi, laje. İmame gi druguş, stavaha, ama gi obiraşe i izédeşe “Allahovutu”.

Kim derse, ki Zabardo’da Kuklen’in kirazı yetişmez ve olmaz, yalandır. Başka deyişle bizde (elbette) vardır, olur, ama onları Allahlıklar toplar ve yermiş.

Koy znaye kuga i koy ut starite Dreheme beşe nasadili tri kuklenski çereşi faf nivata du grobiştetu. Annoata beşe belitsa, drugite dve rajdaha katu jujul çerni çereşi, ut med po-sladki. Hubavu, ama nali beha samu te faf tsyalu selu, nabliji li da uzreyat, saberem sa momçetii katu Pavçugata i İmamuvutu, utidem za nikolku veçera i gi oberem.

Kim bilir ne zaman Drehemovi’lerin yaşlıları tarafından üç tane Kuklen kirazı mezarın yanındaki tarlada dikilmişti. Onlardan birisi belitsa (cinsi beyaz) idi, diğer ikisi kara böcek gibi siyah kirazlardı. Baldan daha tatlı… Güzel ama bütün köyde sadece onlarda var değil miydi…Ermesi yakınlaştı mı Pavçuga ve İmamovi’lerin oğlanları toplanırdık, bazı geceler giderdik ve onları toplardık.

Drehemovtsite sa zaçudiha. Çilék okolo çereşite ni mogat da zabelejevat, pak neştu gi saydisva. Hodiha, razpitvaha i ut hoci akoal iskaha, ama niştu ne pumagna. Po anno vreme nekoy pusna duma: “Taya rabuta şte da e Allahova” i uttugava katu rekaha pu selu: Allahovotu yade Drehemovite çereşi, ta Allahovotu.”

Drehemovi’ler düşünmeye başladılar. Kirazların yanındaki bir kimse onların eksildiğini fark edemiyordu, ancak onları sayarsa... Gittiler, hocalardan akıl istediler, ama hiçbir yardımı olmadı. Sonra bir vakit birisi bir söz söyledi: “Bu iş Allah’ın işi olsa gerek” ve ondan sonra köyde şu sözü söylediler:  Drehemovi’lerin kirazlarını Allahlıklar yedi, Allahlıklar...”

Ama vannoaş edin ut Drehemovite – Afuzçeka, kızdisa.

Ama bir keresinde Drehemovi’lerden birisi kızdı:

- Taya gudina nie şte si yadem çereşite! Na belitsata şte store oderka, şte si utnesa postelki  i tûfeka i dude ne uzreyat çereşite, nema da slezna. Ne Allahovu, ami drakus da doyde, nema da utstoape!

Bu sene kirazları biz yiyeceğiz! Beyaz kirazın yanına çardak yapacağım. Yatak ve tüfek götüreceğim. Ta ki kirazlar erinceye kadar değil Allahlık, hatta hortlak bile gelse giremeyecek, ayak basmayacak…

Dédo mu gu sluşal, sluşal, ta çi mu rekal:

Dede onu dinlemiş ta ki ona demiş:

-Ştom si takoaf babayîtin, varvi!

Madem sen böyle babayiğitsin, git!

Zapoçnaha da çerveneyat çereşite. Afuzçeka narami tûfeçiştetu i na… belitsata. Ama i na nas pak ni sa priyaduha çereşi.

Kirazlar kızarmaya başladı. Hafız tüfeği omuzladı ve beyaz kiraz ağacına yerleşti. Ama biz yine de kiraz yiyebildik.

Struvahme, kroihme i annoa veçer svihme pod mişnitsa po annoa kenarena riza i pravu –na grobiştetu. Nadénahme nie rîzite, utrézahme kargiye, napravihme po tri svirki i… kam çereşite.

Bir gece plan kurduk, koltuğumuzun altına kenarlı birer elbise koyduk- doğruca mezarlığa… Elbiseleri giydik. Kargı kestik, üç tane düdük yaptık ve doğru kirazlığa…

Ama varvim ut tri strani. Varvim i svirim annoa jelniçku, jelniçku. Pak imaşe i meseçina, ta sa videşe. Po annoa vreme Afuzçeka sa razşava, utkaşle sa dvaş-triş , tup – nah zemöata.

Ama üç taraftan yürüyoruz. Yürüyoruz ve bir “jelniçku” şarksıı öttürüyoruz. Ayrıca ay vardı, görünüyordu. Bir vakit sonra Hafız şaşırdı. Bir iki sefer öksürdü, sonra tup diye yere düştü.

Çi katu drasna pustiyat mu, çilék nah selu, kuçe da begaşe sled negu – ne mojeşe gu stigna. Çuhme glas çak na livadata, Ama to glas katu glas li be, brate?

Sanki boş olarak yere çarptı. Adam köye doğru koştu, eğer köpek ardından koşsa yetişemezdi. Ta tarlalara kadar gelen sesini işittik. Ama o ses, ses miydi be, kardeşler?

-Miju, Tezô, hatte boarje, Allahovotu doyde…
İ tolkoz bi.


- Amca, teyze, haydi çabuk, Allahlıklar geldi.
İşte böyle oldu.

Na belitsata naydahme samu tûfeçiştetu na Afuzçeka nasipanu. İzplûskahme sa sas çereşi, pak tûfeka si ustavihme na méstu.

Beyaz kirazın yanında yalnızca Hafızın yere atılmış tüfeğini bulduk. Kirazları yedik, sonra tüfeği de yerinde bıraktık.

Na drugiye den dédo mu utseçe i trite kuklenski çereşi i gi dusurna za darva.

Ertesi gün onun dedesi Kuklen kirazlarının üçünü de kesti ve onları oduna çevirdi.

Anlatan: Ş.Slivov
Yazan: Ç.İliev





Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #12 on: April 10, 2013, 11:35 »
FAF ADİN VREME PREZ ELLİCE / BİR ZAMANLAR ELLİCE’DE

Varveh ot Çepelare za Taşöz, sas adin moy aratlik ot şirokolaşkite sela. Aga nablijihme Ellice, sednahme na pladnuvame (plannuvame). Yedahme kolkutu yedahme, pihme studena voda, çi ta stanahme pak da varvim. Ama dude ye pribera mesalete i gi metna faf zobilnitsata sa dûlgerskiya haygot, moya aratlik sa pritesni i vika:

Yürüdük Çepelare’den Taşöz’e, Şiroka Laka köylerinden benim bir ahretliğimle. Ellice’ye yaklaştığımızda, öğle yemeği için oturduk. Ne kadar yedikse yedik, soğuk su içtik, ki yürümek için tekrar kalktık. Ama ne zaman ki ben sofrayı topladım ve onu dülger aygıtları içindeki diş torbasına attım, benim ahretlik acele etti ve dedi:

-Nasko, ye şte da te izvarvem leka-poleka, pak gi nimoy sa bavi i ma zastigay.

-Nasko, ben yavaş-yavaş yürüyeceğim, Sen de ağırdan alma ve bana yetiş.

İ dvesta kraçki moje da ne bişe zaminal, çi gu çuh da sa razruka:

Ayrılalı ikiyüz adım belki de olmamıştı, ki onu bağırışını duydum:

- Pomoşt, pomoşt! Utidah, izedaha ma! Natoarçih sa utkadetu  vikaşe i kakvo da vide: desetina çerni razboynitsi sas gulemi bradata beha pritisnali moya aratlik, cellatovaha gu, torzaha gu nasam-natam, rejaha mu mesu ot butovete i rekite i gu napihana:

-İmdat, imdat! Gittim, beni yediler! Seslendiği yere doğru koştum, bir de ne göreyim: Onlarca kara eşkıya büyük baltalarla benim ahretliği sıkıştırmışlardı. Ona işkence ediyorlardı. Orasından burasından çekiştiriyorlardı. Butlarından ve ellerinden et kesiyorlardı ve çentik atıyorlardı.

- Davay parite, bre! Parite ili duşata ti izvadim.

- Ver paraları, bre!  Ya paraları ya da canını alacağız.

- Nimoyte ma hala, bre komşular, nimoyte ma ubiva, çi imam mlada nivesta i drebni deçinki! Samu edna duşa imam, drugu niştu nemam da vi dam! Moleşe aratlika i plaçeşe:

- Beni ellemeyin, bre komşular, beni öldürmeyin. Ki genç bir gelinim var ve birkaç çocukları da…  Yalnızca bir canım var, Başka verecek hiçbir şeyim yok! Ahretlik yalvarıyordu ve ağlıyordu.

Aga rukaşe, glasat mu faf nebetu fpiraşe, ama koy da gu uçe faf anay gora stoamnena. Ot nikade pomoşt nemaşe. İ ye nimujih da mu pomogne, çi niştu nemah faf rakite – ni noj, ni puşka. Pak i da imah, kakvo mojeh da store? Sreştu tolkuva faorajeni lûde izliza li se?

Bağırdığı zaman, sesi göklere çıkıyordu. Ama o karanlık ormanda kim onu duysun. Hiçbir yerden yardım yoktu. Ben de ona yardım edemedim. Elimde hiçbir şey yoktu. Ne bıçak ne tüfek. Hatta olsaydı bile ne yapabilirdim? Böyle silahlı insanlar karşısına çıkılabilir mi?

Ştom videm aney çerni razboyniçişta kak razmahvat nojove i cellatovat çiléka, ye sa sastinah, zelipih sa po anno darvo faf gorata i uttam sa ne poklatih. Ot uplaha i mene koarfçişta ne ustana – pubeleh katu kireç.

Gördüğüm için bu kara eşkıyaları nasıl sallıyorlar bıçakları ve adama işkence ediyorlar. Donup kaldım. Bir ağacın arkasına saklandım ve orada hiç kıpırdamadım. Korkudan bende kan kalmadı – kireç gibi bembeyaz oldum.

Po anno vreme spre da ruka aratlikat. Razboyniçiştata sa razreşavaha, naramiha si puşkite, piştolete i nojovete i sa nakordiha. Minaha pod mene nah sto razkraça, ama ye sa poştamem du darvotu, da reçeş, çi sam sa srasnal sas negu.

Bir süre sonra ahretliğin sesleri kesildi. Eşkiyalar işi bitirdiler. Tüfeklerini omuzlarına astılar, tabanca ve bıçaklarını yerlerine koydular. Benim yüz adım altımdan geçtiler. Ama ben ağacın yanında susup kaldım. Dersin ki ben onunla kaynaşmışım.

Posedih oşte puluvin sahat, dude poizdaleçot razboynitsite, çi ta stanah i strah ne strah, utidah du aratlika da vide jif li e, umrel li e.

Yarım saat daha oturdum. Eşkıyalar uzaklaşıncaya kadar… Korksam da korkmasam da kalktım. Ahretliğin yanına gittim diri mi, ölü mü göreyim diye…

Katu yâre beşe zakolen. Koarfta mu oşte turmeşe. Tugava usetih, çi mi sa teknali salzi. Hubaf çilek beşe. Ama gu utbaviha tiya pusti razboynitsi.

Oğlak gibi kesilmişti. Kanları hala sızıyordu. O vakit anladım, ki göz yaşlarım boşaldı. İyi adamdı. Ama onu öldürmüştü lanet eşkıyalar…

Ta straşno be prez atoy vreme da sa mine prez Ellice. Fafse be poalnu sas razboynitsi i fafseka gudina kurban fafzöamaha.

O zaman Ellice’den geçmek böyle korkutucu idi. Her yer eşkıyalarla doluydu ve her yıl kurban alıyordu.

Anlatan: A. Kôrgorov

 

Offline recep memis

  • Avarage member
  • ***
  • Posts: 94
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #13 on: April 10, 2013, 17:57 »
devam...

devam okumaya...

teşekkürler...

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Re: POMAK EDEBİYATI
« Reply #14 on: April 21, 2013, 13:27 »
KAK OPEKAH KALAYJİLIKA / KALAYCILIĞI NASIL PİŞİRDİM?

Ti siga ne ma glôday. Çi sam gorski. Dude stigna du tiya sarmeni nagoni, znaeş li  prez kolku cehendema sam minal? İ argatlık sam pravil, i s kalayjilık sam se zanimaval, po anno vreme beh reşil i padarin da stavam, ama mi se vide hepten prosta rabuta, ta se otkazah.

Sen şimdi banim ormancı olduğuma bakma, Bu sırmalı apoletlere erişinceye kadar, bilir misin ne kadar cehennemin içinden geçmişim? Ahretlik de yapmışım, kalaycılıktan da geçmişim, bir vakit korucu olmaya da karar vermiştim, ama bana hepten boş iş geldi, o yüzden bıraktım.

Siga şte ti razprave kak opekah kalayjilıka. To beşe predi triyset gudini.
Şimdi sana kalaycılığı nasıl pişirdiğimi anlatacağım. O otuz yıl önceydi.

Adin den bajanaka Todor reçe:

Bir gün bacanak bana dedi:

-Oti da ne stanem i nie kalayjiye. Ot toya zanayat hòrata pari trupat.

-Niçin biz de kalaycı olmayalım ? Bu zanaattan millet para kırıyor.

- Da stanem – vikam, -ama ya katu niştu ne razbiram, ni ot miene, ni ot triene.

-Olalım –diyorum.- ama ben hiçbir şey anlamıyorum, ne yıkamaktan ne de sürtmekten…

-Şte sa nauçiş – kazva, - ne e trudna rabuta.

-Öğreneceksin –dedi,- zor iş değildir.

-E, ştom e atıy – vikam, -da varvim.

-E, madem öyle –diyorum, - gidelim.

Ortasahme se nie. Şte ni vodi bay Yordan, star kalayjiya, koyto be izkaral tsyal jivot po dolnite sela. Neyse, Utidahme v Garovtsi, kondisahme na meçite, razçu sa iz selu, çi sa duşli kalayjiye, i hòrata zapoçnaha da nòset sahàne, tigane, harkòmi…

İşe daldık. Bizi bay Yordan götürecek, eski kalaycı, o ki bütün hayatını aşağıdaki köylerde geçirmiş. Neyse, Garovtsi köyüne gittik, mescide konduk, köyde duyuldu, ki kalaycılar gelmiş. İnsanlar sahanlar, tavalar ve kazanlar getirmeye başladılar.

Bajanakat se podpre na adin duvar, stoapi faf adin sahan, zavarté se i zahvana da mi obyasnéva: atıy se trie, atıy se sùçe…

Bacanak bir duvarın yanında durdu. Bir sahana bastı, onu çeviriyor ve anlatmaya başlıyor: böyle sürtülür, böyle silinir.

-svàli – kazva – siga ti papùsete!

- Çıkar –dedi- şimdi pabuçlarını!

Svàlih gi.

Onları çıkardım.

-Svàli i çuràpete!

- Çorapları da çıkar!

Svàlih i teh. Bajanàkat foarli pésak faf sahàna, turi utgòre adin leşeni sarvùli i vika:

Onları da çıkardım. Bacanak sahana kum attı, üstüne deri parçası koydu ve dedi:

- Ha siga stoapi ti tuka i suçi!

- Ha şimdi buraya bas ve temizle!

Stoapih ya, amuje, ama neli i tugava kilsata ne béha mi malku, pak beh mladu i yaku, triş se zavarteh , usetih, çi sahanat ustana bez (briz) doanu. Otprah gu.

Ben de bastım, amca, ama değil mi ki o zaman benim kilom da az değildi, hem de genç ve yakışıklıydım, üç kere çevirdim ve anladım ki sahan dipsiz oldu. Onu çıkarttım.

-Vay, bajanak, ami siga?

-Vay bacanak, ama şimdi?

-To stàna –vika, -kakvòtu stàna, ami day boarje da gu zaleem, dudé ne gu e videl maystorat.

- Oldu –dedi,-ne olduysa, ama ver çabuk onu lehimleyeyim, ta ki onu usta görmeden evvel…

Kaktu i da e, tuva se razmina. Ama ne şteş li (ni’ştiş li) adin den, kaktu prenaseh kalayjisani sadove, kapnah kapka voda varhu adin tigan. Stana petnu. Dude izmisle kakvo da prave, bay Yordan ma prepluşte sas kleştite utzad.

Her nasıl olduysa, bu da geçti. İstemeyecek olsan da, nasılsa kalaycı aletlerini taşırken, bir tavaya su damlattım. Benekli oldu. Ne yapacağımı düşünürken, bay Yordan elindeki pense ile uzaktan fark etti.

- Da ti kaja – vika – kak se nosi kalaydisan tigan!

-Söyleyeyim – dedi – kalaylı tava! nasıl taşınır

Ne ma dubole tolkuva, kolkutu ma duyéde. Ne stiga, detu ma karaşe vséka sutrin vav çetri sahate da stavam da vàre kafe, ami utgore şte ma i stivasva.

Bana bu kadar vurma, beni bu kadar yiyip durma. Yetmedi, beni yönettiği zaman, her sabah dört saat ona kahve pişiriyordum, ama tepemde durup beni ayrıca dövecek…

- Sas tebe poveçe nema da rabuta! Zaminavam si! Toy sa prestori, çi ne ma e çul.

- seninle bundan sonra çalışmayacağım! Gidiyorum! O ise beni duymamış gibi davrandı.

-Zaminavam si! –povtorih. –Day si mi smetkata!

-Gidiyorum! –diye tekrarladım. –Bana hesabımı ver!

-Kakva smetka? –izpuli sa maystorat. –Ot mene niştu nema da vzimaş. Mahay sa ut glavata mi!

-Ne hesabı?  –Usta bana döndü.  – Benden hiçbir şey alamazsın. Çekil başımdan!

Ştom e tıy, dumam si na akoala, ya şte te upràve. İzdebnah gu veçertà da zaspi, ta çi barnah torbata mu. İzvadih edna (annoa) guléma praçka kalay i ya skrih. Kazah na bajanaka kakvo sam storil, a toy vika:

Madem öyle, aklıma söylüyorum, ben sana (yapacağımı) yaparım. Gece yatıncaya kadar onu bekledim. Sonra torbasını karıştırdım. Büyük bir parça kalay çubuğu çıkardım ve onu sakladım. Bacanağa da ne yaptığımı söyledim, o da dedi ki:

-Hubavu si gu kurdisal, Ştom imame kalay, nie i sami mojem da kalaydisvame. Sabiray partuşinite!

-İyi kurmuşsun (düşünmüşsün),  madem kalayımız var, biz de kendi başımıza kalaylıyabiliriz. Eşyalarını topla!

İ tragnahme dvamina ot selu na selu, ot meçit na meçit. Kaloku darvenitsi sme nahranili, ne moga ti kaza, ama malku pu malku opekahme zanayata, ta horata ne ni ustaviha da umrem ot glad. Adin ti sipe panitsa fasul, drug –panitsa braşnu, treti – lajitsa maslu. Kakvo mu trébva poveçe na adin kalayjiya?

Ve ikimiz köyden köye, mescitten mescite gittik.

Dubre, ama vednaj (vannoaş) faf anno Tursko selu faf Kırjalika zamoarknahme bez (briz) niştu. Pristignahme koasnu i kade-kade, pak faf meçita şte varvim.

İyi ama bir keresinde Kırcaali’de bir Türk köyüne elimizde hiçbir olmadan karanlığa eriştik, oraya  geç vakitte vardık ve nereye nereye, tabi tekrar mescide gideceğiz.

Razbrahme, çi na hojata ne mu stana mlogu dragu, ama kakvo da pravim?


Anladık ki  hoca pek memnun olmadı. Ama ne yapalım?

Rukna si toy izana i sedna da veçeré, vse anno, çi nas nikakvi ni nema. Ni “buyrum”, ni “zapovyadayte”, niştu!

O ezanı okudu ve akşam yemeğine oturdu. Hiçbir kimse, ki bize bir şey yok. Ne (Türkçe) “buyrun” ne (Bulgarca) “zapovyadayte”, hiçbir şey!

A nie sme gladni katu kuçeta. Faf torbata imame samu annoa varzanitsa luti çuşki.

Biz de köpek gibi açız. Torbada sadece bir bağ acı biberimiz var.

Glôdahme hòjata i faf ratsete, faf oçite dano sa seti, çi i nie sme gladni, ama – ne i ne.

Hocaya ve ellerine baktık, gözlerine de acaba anlar mı, ki biz de açız, ama – yok da yok.

Nayéde si sa toy hubafko, urigna sa, pribra ustanalata hrana faf dolapa i sa izlegna.

O güzelce yemeğini yedi, geğirdi, kalan yiyeceklerini dolapta topladı ve yattı.

Nie sa svihme faf drugiya kray na bujàka, ama katu ne şte da duhada pusti soan! İ tıy sa vartéhme, i inak, ne ide. A hòjata hoarka li, hoarka.

Biz başka bir kıyıya kıvrıldık, ama lanet uyku gelmeyecek! Böyle döndük ve tersine, gelmedi. Ama hoca horluyor da horluyor.

Po anno vreme oçite mi sa vpréha faf garnetu mu, detu sa podmiva. Slujil beşe gu du ogane da mu sa topli.

Bir vakit gözüm onun boğazına dikildi, yutkunduğu zaman. Ateş gibi sıcak olduğunu düşünmüştüm.

Vikam si: to na hòjata mu sa dusvide da ni dade nékolku zaloagi, ami zaşto ya da mu ne drobna nékolku çuşki faf garnetu. İ gréh ne gréh, storih gu.

Söyleniyorum: Hoca bize bir lokma bir şey vermediği için, ama niçin ben onun boğazına birkaç biber doğramayayım. Sonra günah yada değil, onu yaptım.

Samu çi ne mojah da kandisam sas nékolku çuşki, a narézah sas kalayjiskite nojitsi  syalata varzanitsa. Po adin vakıt hòjata sa razşava, vze garnetu i zabaranisa kam vratata.

Yalnız birkaç acı biberle yetinmedim, kalaycı makası ile bağlanmış bütün biberleri kestim. Bir vakit sonra hoca şaşırdı, boğazını tuttu ve kapıya koşturdu.

- Sluşay sled malku kakoaf izan şte sa ruka – sbutah bajanàka.

-Dinle az sonra nasıl ezan okuyacak. –dürttüm bacanağı.

Ne minaha i deset minuti i utvoan izvreşté hòjata, da reçeş, çi sas kremen gu derat. Pişti çilékat, ta meçitat sa trese.

On dakika geçmeden hoca dışarıda bağırdı. Dersin ki ardını yırtıyor. Adam öyle bağırıyor ki mescit sarsılıyor.

- Ne oldu, be hòja? Kakvo stana? – pita gu bajanakat ot vratata.

-Ne oldu be hoca? –Bacanak kapıdan onu sordu.

A toy sa varti iz dvora katu pubesnél, ni çuye, ni vidi. Sas annoata roaka pridoarja razvoarzanite si poturi, drugata – prutéga kam nebetu:

Böyle dönüyor avluda kudurmuş gibi, ne duyuyor ne görüyor. Bir eliyle çözülmüş şalvarını  tutuyor, diğerini gökyüzüne uzatıyordu.

-Vay Allah! Vay Allah!

-Vay Allah! Vay Allah!

Atıy pişte du srednoşt i çak kam razsamvane utnovu zadréma. Na sutrinta oşte sas stavanetu ni vika:

Böyle gece yarısına kadar bağırdı, ta ki yeniden uyku basıncaya dek.

-Buyrunus ustalar! Vie moje da ste gladni. Da hapnem kakvotu Allah e dal.

-Buyrunuz ustalar! Aç olmalısınız. Allah ne verdiyse yiyelim.


Razkazal: A. VALÇEV
Anlatan: A. VALÇEV