DELİORMAN,DAN SİPİL DAĞINA POMAKLAR
YENİ ASIR GAZETESİNİN BEŞPINAR KÖYÜ İLE İLGİLİ HABERİ
Pomaklar en genel tanımıyla, Slav kökenli, Pomakça konuşan, Balkanların beş ülkesine (Bulgaristan, Yunanistan, Türkiye, Makedonya ve Arnavutluk) yayılmış Müslüman bir topluluk. Bugün bu topluluğun en renkli simaları Beşpınar köyünde yaşıyor
SELAMİ KALAY
Manisa'nın hemen yanından yükselen doğa harikası Sipil Dağı, Karadağ tepesinde 1517 metreye ulaştıktan sonra İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde can suyu oluyor verimli ovaya. Altı yüz metre rakımlı Sabuncubeli geçidi ile İzmir'e kucak açıyor.
Birçok mitolojik efsaneye de konu olan Sipil Dağı, 1968 yılından beri Milli Park statüsünde koruma altına alınmış. Ünlü Manisa Lalesi de dahil olmak üzere, çoğu endemik yüzlerce bitki türü ve yaban hayatı ile doğal bir yaşam alanı.
Ağlayan kaya (Niobe kayası), Yarıkkaya sunağı, Kibele kabartması tarihin tanıkları olarak yerlerini halen koruyorlar. Osmanlı'dan beri yılkı yeri olarak kullanılan At Alanı bölgesinde yaban atları özgürlüklerinin tadını çıkarıyor. "Manisa Tarzanı" olarak bilinen Ahmet Bedevi'nin diktiği fidanlar, attığı tohumlar ruhunu yaşatan birer anıt olmuşlar ormanın derinliklerinde. Şifalı otları derman olmaya devam ediyor insanlığa.
Uzak diyarlardan göçüp gelmiş insanlar yurt edinmişler pınar başlarını, çoğaltmışlar sürülerini binbir çiçekli yaylalarında. Getirdikleri anılarının üstüne eklemişler yüz yılı aşan muhacirliklerini.
GÖÇ YOLLARINDA
Pomaklar en genel tanımıyla, Slav kökenli, Pomakça konuşan, Balkanların beş ülkesine (Bulgaristan, Yunanistan, Türkiye, Makedonya ve Arnavutluk) yayılmış Müslüman bir topluluk. Balkanlardan Sipil dağının Beşpınar köyüne uzanan göçün hikayesini, babasından kalan anıları eşliğinde dinleyeceğimiz 79 yaşındaki Sami Yılmaz, asıl kökenlerinin Konya Karaman olduğunu ve Osmanlılar tarafından Balkanlara gönderildiklerini söylüyor.
KADI'NIN İZNİYLE
"Dedeler Rumeli'den gelme; Filibe'den, Bulgaristan yani. 1873'te gelmiş Mehmet dedem buraya, babam sekiz yaşındayken. Babam çok yaşadı, 96 yaşında vefat etti. "Uzun Hasan" derlerdi. Deliorman'daki köyün adı Lukavitsa. Bizim orada soğan meşhurmuş, Pomakça luk soğan demek. İlk önce eski Foça'ya gelmişler keçileri koyunları ile. Artık gemiyle mi gelmişler nasıl geldilerse. Dedem beş kardeş, üç tane amcam, iki tane halam. Foça'da üç sene kadar yaşamışlar ama çok sıcak varmış, ufak çocuklar hasta oluyormuş. Orada yapamamışlar, Manisa Koldere beldesine gelmişler. Büyük bir kafile gelmişler, akrabalarımız var halen orada. Dört sene mi beş sene mi durmuşlar Koldere'de, dedemin çoçukları ölmüş sıtma hastalığından. Orada da yapamamışlar. Çünkü,geldikleri yer böyle yaylaymış, serinmiş. Babam hepsini biliyordu, anlatıyordu rahmetlik. O zaman kadılık varmış. Dedemle ağabeyi Manisa'ya gitmişler Kadı'nın yanına "Biz yayla yeri istiyoruz" demişler. Kadı, "Madem orada yapamıyorsunuz, çocuklarınız hastalanıyor, sıcak geliyor, şurada yukarıda Sipil dağı var, gidin yerleşin" demiş.
GELENEKLERİMİZ AYNI
"Mehmet dedemle kardeşi Sadık, eski adı Beyazıt Sani olan Ayvacık'a gelmişler ama daha önce yerleşen Pomaklar kabul etmemişler, gidin pınarların oradaki yaylaya demişler. Velhasılı buraya geliyorlar Beşpınara. Şimdi yedi tane Pomak köyü var bu bölgede. Kamberler, Bayramlı, Yeni Kurudere, Çınardibi (Kavakalan), Ayvacık, Kirazalan ve Beşpınar. Aslımız Karaman ve dilimiz hep aynı, değişmez. Çanakkale Bigada, İzmir'de de çok Pomak var, hepsiyle çok rahat anlaşıyoruz, geleneklerimiz hep aynı."
ON BİR SENE ASKERLİK
Sami Yılmaz, babasından bir masal gibi dinlediği o günleri anlatmaya devam ediyor: "Babam sekiz yaşındaymış geldiğinde, ablası Fatma teyzem ise on yaşındaymış. Biz halaya teyze diyoruz, Pomakça teska. Osmanlı zamanında babam iki ağabeyi ile birlikte askere gitmiş. Birini hatırlıyorum, öteki şehit kalmış Yemen'de. Ağabeyi altı sene sonra buraya geliyor, askerlik mi bitmiş ne olduysa. Ama babam onbir sene köye ayak basmamış. On ikinci yılında dönmüş. En son Çanakkale'de savaşmış. Çoğu Arabistan topraklarında ömrü geçmiş. Süveyş diyorlar orada, babam söylüyordu, 250 Türk askeri kayıkla geçmek istemişler. Hepsini İngilizler mi, Fransızlar mı esir almış. Bir teki geri dönmemiş... Askerden dönünce burada evleniyor babam, sekiz tane çocuğu oluyor. Çok dinç, çık çalışkandı. 99 yaşında öldü 1980'de."
DOĞADAN GELEN SAĞLIK
79 yaşımdaki Sami Yılmaz, "Ağabeyim Cemal 82, amca oğlum Ferit Çavuş 84 yaşında. Bizim köyün insanı çok yaşar. Biz hep doğal beslendik" diyor. Herkesin kışlık tereyağını yüz kilo fıçı içerisinde hazırladığını belirten Yılmaz, "1968'e kadar dedemin getirdiği koyun cinsini yetiştirdik, simsiyahtı koyunlar 'çarno" derdik. Pazara yeyçe (yumurta), sirane (peynir), tereyağı (maslu), lor (nor) götürür satardık. Çiftçilik yaptık. Tütün, buğday, arpa, nohut, mercimek yetiştirdik, şimdi de çüreşe (kiraz) yapıyoruz. Sipil kirazı çok meşhurdur,havasından mıdır nedir kesinlikle kurtlanmaz" diyor.
Pomaklardan lezzetli yemekler
Pomakların çok güzel yemekleri var. Annelerin, ninelerin darı unundan yaptığı kaçamak Pomakların bir numaralı yemeği. Tepsi içinde yapılan kaçamağın altında peynir, üzerinde de kavurma yer alıyor. Akıtma (maruniki) sıvı hamurdan yapılıyor ve kızgın taşın üzerinde pişirilip üzerine tereyağı sürülüyor. Ekşi mayalı ev ekmeği (lep), tatlı maya ile de yapılıyor. Ispanaklı, çökelekli, patatesli börekleri de çok meşhur. Her şey tereyağıyla yapılıyor.
"Evli kadınlar ferace bekarlar şalvar giyerdi"
Gelenekler içinde ayrı bir yeri olan hıdırellez kutlamalarından ve köyle giyim kuşamdan da bahseden Sami Yılmaz, "Hıdırellez Hızır günüydü. Biz de Pomakça 'Gergövden' denir. Sabah erkenden çıkıp piknik yapılır, salıncak bağlanırdı. Varlıklı kişiler köye yiyecek dağıtılırdı. Gençler kabak kemane, saz ve tulum (gayda) eşliğinde 'hora' oynar, Pomakça şarkı söylerlerdi. Zeybek oyununu burada öğrenmişler. Burada erkekler poşu takıyoruz. Geldiğimiz yerde püsküllü fes takarlarmış. Burada da takıyorlardı benden büyükler. Hali vakti iyi olanlar körüklü çizme giyerdi bayram günleri. Evli kadınlar ferace, genç kızlar ise şalvar giyer, şifon bağlarlardı başlarına. Eskiden bizde dışarıdan kız almak vermek yoktu, ancak kendi ırkımıza. Evlenme yaşı on sekizi geçer yirmiyi bulurdu. Erkekler askerliklerini yapmadan evlenmezdi ....