TANRI ve ŞEYTAN TARTIŞMASI…
Zaman, günümüzden yaklaşık 110 yıl öncedir. Avrupa üniversitelerinden birinde bir profesör, öğrencilerine “Tanrı yok, şeytan var” görüşünü aşılamaya çalışır. Bir noktaya kadar bunu başarır da. Ancak, o bir noktadan sonra söz alan bir öğrenci, sorduğu sorularla ve getirdiği açıklamalarla kendisini yanlışlar. Bilimsel verilere işaret ederek yürüttüğü “mantık”la ona, savunduğunun tam aksini, “Tanrı var, şeytan yok” görüşünü kabul ettirir. Sonuçta profesör, süklüm-püklüm yerine oturmak zorunda kalır. Nasıl ? Baştan sona aşağıdaki gibi. Buyurun :
Öğrencilerine “Tanrı yok, şeytan var” görüşünü aşılamayı amaçlayan üniversite profesörü, bu amacını, sınıfta şöyle bir soru sorarak başlatır ;
- Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?
Cesur bir öğrenci ayağa kalkar ve yanıtlar.
- Evet her şeyi Tanrı yarattı !
Profesör sorusunu tekrarlar ve öğrenci yine
- Evet efendim
diye yanıt verir. Profesör devam eder;
- Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan var olduğuna göre, şeytanı da Tanrı yaratmış olur ve çalışmalarımızda uyguladığımız ‘Kesinleştirme’ prensibine göre bu durumda Tanrı, şeytan demektir.
Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır ve yerine oturur. Profesör ise öğrencilerine bir kez daha Tanrı’nın bir efsane olduğunu kanıtlamaktan dolayı oldukca mutlu ve huzurludur. Kısa bir sessizliğin ardından başka bir öğrenci
- Bir soru sorabilir miyim profesör ?
der. Profesör de sorabileceğini söyler. Ögrenci ayağa kalkar ve
- Soğuk var mıdır ?
diye sorar. Profesör;
- Nasıl bir soru bu böyle, tabii ki vardır
diye yanıtlar.
- Sen hiç soğuktan üşümedin mi ?
diye de ekler.
Ögrenci ;
- Aslında, fizik yasalarına göre soğuk yoktur. Yaşamda/realitede biz soğuğu, sıcaklığın yokluğu olarak düşünürüz. Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler. Örnegin, “Absolute 0” (-460 derece F) sıcaklığın kesin yokluğudur yani hiç olmadığı seviyedir. Tüm maddelerin bu seviyede reaksiyon verme özellikleri bozulur ve değişir. Soğuk yoktur, o yalnızca sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için yarattığımız bir kelimedir
der ve devam eder,
- Profesör, karanlık var mıdır ?
Profesör ;
- Tabii ki vardır.
Öğrenci yanıtlar ;
- Korkarım gene yanılıyorsunuz efendim. Çünkü karanlık da yoktur. Yaşamda/realitede karanlık, ışığın yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız. Gerçekte, biz Newton'un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları uzerinde çalışabiliriz. Ama karanlığı
ölçemeyiz. Bir basit ışık ışını, karanlık bir mekanı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar. Siz belli bir mekanın/uzayın ne kadar karanlık
olduğundan nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını ölçersiniz ! Bu doğrudur değil mi ? Karanlık insanlık tarafından, ışığın olmadığı yer/mekan için kullanılan bir kelimedir.
Son olarak öğrenci profesöre yine sorar;
- Efendim şeytan var mıdır ?
Bu kez profesör pek emin olamamakla birlikte yanıtlar;
- Tabii ki, açıkladığım gibi biz her gün, her yerde onu görüyoruz. Şeytan/kötülük, bir kişinin başka bir kişiye her gün sergilediği insaniyetsizliğin bir örneğidir. O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yeralır. Bunların tümü, şeytanın kendisinden başka bir şey de değildir
der. Öğrenci devam eder;
- Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi başına yoktur. Şeytan, basit olarak Tanrı’nın yokluğudur. O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın Tanrı’nın yokluğunu tarif etmek üzere yarattığı bir kelimeden ibarettir. Tanrı, şeytanı yaratmadı. Şeytan/kötülük insanın Tanrısal sevgiyi yüreğinde duyumsamadığı zaman deneyimlediklerinin bir sonucudur. O aynen sıcaklığın olmadığı yere gelen soğuk yada ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir.
Profesör yerine oturur. Genç öğrencinin adı Albert Einstein'dır