Bir Bektaşi tekkesi olarak kurulan Akyazılı zaviyesinde Işıkların sayısının artması üzerine Kanuni döneminde takibe alınmış, 1559 yılında teftiş edilerek rafızı Işıklara karşı tedbir alınması istenmiştir[83]. Yeniçeri ordusunun kaldırılmasından sonra, 1243 / 1827 yılında çıkarılmış olan bir irade ile Anadolu’da ve Rumeli’de ne kadar Bektaşi tekke ve zaviyesi varsa bunları yalnız türbelerinin bırakılmasını ve her türlü vakıf emlakinin devletleşmesi emredilmişti[84]. Bunların aralarında bazıları Nakşibendi tarikatına dahil olduklarını ilan ederek otorite ile barışık yaşamayı seçmişlerdi.
Hüssam Dede köyü ile komşu olan Şüca köyüne gelince; köyde oturan yürükler Saruhan-oğulları döneminden beri ayende ve ravendeye (gelene geçene) hizmet eden Şüca Baba Zaviyesine bağlı bulunuyorlardı[85].
Şüca Baba’nın tasavvufi kimliği Hüssam Dede, Taptuk Dede ve Akyazılı ile paralellik göstermekte; Varna, Deliorman ve Dobruca için büyük önem taşımaktadır. Şüca Baba veya Menakıpnamesinde zikredildiği gibi Sultan Varlığı, XV. Yüzyılın bir hayli etkili olmuş Kalenderi şeyhlerindendir[86]. 1450’lerde kaleme alınmış bir de Velayetname-i Sultan Şücau’d-Din adında Menakıbnamesi bulunmaktadır. Buna göre Çelebi Mehmed ve II. Murad devirlerinde yaşamıştır. Fatih döneminde yaşamış olan ünlü Kalenderi şeyhi Otman Baba’nın menakıbnamesinde de şeyhden söz edilmiştir. Buna rağmen sözlü kaynaklardan bazıları onu çok daha eskilere götürerek Şucau’d-Din lakabından hareketle, 1240’daki Babai isyanının başı Şucau’d-Din Ebu’l-Baka Baba İlyas-ı Horasani ile özdeşleştirmektedir. Başka bir söylenceye göre Sultan Şücau’d-Din, Seyyid Gazi Zaviyesinin yakınında bir yerde yaşamağa başlamış, burada zaviyesini açmış, halen adı Aslanbeyli olan köye adını vermiştir. Burada en tanınmış müridi Timurtaş Paşa olmuştur[87]. Bilgiler zaman olarak birbiri ile çelişmesine rağmen sözlü bilgiler Türkmenler arasında itibar görmüş ve saygı ile kuşaktan kuşağa nakledilmiştir.
Sultan Şucaü’d-Din’in yalnız Kalenderi zümreleri içinde değil, ünlü gaziler arasında da saygı duyulan bir şeyh olmuştur. Timurtaş Paşa, ve oğlu Ali Bey bunlar arasında bulunmakta hatta Aslan Beyli köyünde Timurtaş Paşa ile Şeyh Şücaü’d-Din’in türbeleri yan yana yapılmıştır. Velayetname’de şeyhin bir derviş gazi olarak zaman zaman gazilerle Rumeli gazalarına katıldığından söz edilmektedir. Hüssam Dede, Şüca, Taptık, Akyazılı (Üşenli-Batova) köylerinin bir birine çok yakın kurulmuş olması geleneğin devamını göstermektedir.
Taptık (Taptık Baba) köyüne gelince Varna’ya bağlı olan köy halkı[88] yürük ve celep yazılmıştı[89]. Saruhanda Taptık köyü bulunmamasına rağmen Sruhan’da Taptuk Baba adı sık sık kullanılmaktadır [90].
Bektaşi ananesine göre Taptuk Emre, Yunus Emre’nin şeyhidir. Her ikisi de Hacı Bektaş-ı Veli mürididir. Yunus Emre bir şiirinde tarikat şeceresini açıklarken şeyhinin Baba Taptık olduğunu söyler, Taptık ise Barak Babanın halifesidir. Barak Baba Sarı Saltuk’un en sevdiği halifesidir[91]. Anadolu’daki sünni – gayri sünni tasavvuf çevrelerini derinden etkileyen Yunus Emre; Taptuk Baba veya Baba Taptuk yanında yetişmiştir. Fuat Köprülü, Tapduk Emre’nin Babai çevreleri ile alakalı bulunması nedeni ile bir Türkmen Babası olduğunu belirtmiştir. Bu niteliği sebebiyle Tapduk Baba, Tapduk Emre adıyla XV. Yüzyılda Kalenderilik kanalıyla Bektaşilik geleneğine girmiştir[92].
Varna Kazasındaki Pir Can Baba Zaviyesinin bulunduğu Doğuca köyü[93] yürük teşkilatına bağlıydı ve adını Saruhan’da Akhisar’a bağlı Doğuca köyünden almıştı .
Anadolu’da sıkça rastlanan Karyadı hatun adındaki kadın evliya burada da saygı ve sevgi görmüş adına kurulan zaviyenin etrafında bir köy oluşturulmuştur.[94]. Karyağdı köyünde Naldöken yürükleri oturuyordu[95] Saruhan’da da yürüklerin oturduğu Gördes’in bir Karyağdı köyü bulunmaktadır[96].
Karyağdı, Anadolu’nun pek çok yerinde türbesi olan bir kadın evliyadır. Efsaneye göre genç bir kadın ağustos ayında aşerdiği sırada kar yemek ister. Kuvvetle dilediği için geceleyin kar yağar. Kadın; bu kardan avuç avuç yer ve hastalanıp ölür. Karyağdı adını taşıyan türbelere genç ve hamile kadınlar adak adar, muratlarının yerine getirilmesini dilerler.
Sağ kolda Varna, Şumnu, Hacı-oğlu Pazarı, Deliorman ve Dobruca’ya yerleştirilen, göçerlerin ve Anadolu’da yerleşik hayata yenilerde geçmiş olan göçmenlerin gelirken Anadolu’daki inanç geleneklerini beraberlerinde getirmiş olmaları bir taraftan yaşamlarını kolaylaştırmış öte yandan aralarında dayanışmayı arttırmıştır.
B – Saruhan-ili Yönetici ve Aşiretlerinin Adları:
Kozluca Kazasında bulunan Paşayiğit köyü[97]. Saruhanlı göçerlerin ünlü lideri Paşa Yiğit Bey adına kurulmuştur. Paşayiğit köyü II. Bayezid döneminden itibaren tahrirlerde yer almaktadır[98].
Ayni yörede bulunan Turhanlı köyü Paşa Yiğit Beyin oğlu Turhan (Turahan) Bey adına kurulmuştur[99]. Paşayiğit gibi bu köy de II. Bayezit döneminden itibaren tahrirlerde yer almışlardır[100]. Adı geçen köylerin yürük teşkilatına dahil olması nüfusun geliş yönünü işaret etmektedir[101].
Varna kazasına bağlı Azizlü köyü[102]. Saruhan’daki Azizlü yürüklerinin iskan edildiği köylerden biri idi. Azizlü yürükleri koyun yetiştiriyorlardı. Varna yakınında yerleştikleri köylerinde de koyunculuk yapıyorlardı[103].
Ayni kazasındaki Beştepe köyüne gelince[104] Saruhan’da, Soma’ya bağlı Beştepe mevkiinde bulunan Osman Dedeye bağlı Naldöken yürükleri yerleşmişti[105].
Korkud[106] köyüne yerleşenler Saruhan ilinin Belen nahiyesinde bulunan Korkud köyü civarında konaklayan Demirci yürüklerinin Korkut Cemaatine mensuptu.
Şahıs isimlerinin verildiği köylere gelince bunlar; Küçük Ahmed, Mihalli Ali Paşa, Kara Yusuf, Uzun İbrahim, Uzun Yusuf , Seydi Hoca, Kara Hüseyin, Hasan Fakih gibi ayırıcı ve tanımlayıcı özellikler taşımaktadır. Çoğu aşiret ileri gelenleri veya savaşçı kimliği öne çıkan fatihlerdi.
C –Su kaynaklarına Göre Adlandırılan Köyler
Sağ koldaki köylere ad verilirken su kaynaklarına fazlasıyla önem verildiği görülmektedir. Suyun bulunduğu yerler yerleşmek için uygun bulunmuş Yunus Pınarı[107] Turahan Kuyusu Mihal Bey Pınarı , Mihalli Ali Paşa[108]. Karagöz Kuyusu, Doğan Kuyusu, Kara Ömer Kuyusu, İdris Kuyusu, Kara Murad Kuyusu, Mihal Bey Pınarı, Bayram Pınarı, Turahan Pınarı, Yunus Pınarı, Karaağaç Pınarı Dere Köy[109]adlı köyler kurulmuştur. Yeni kurulduğu izlenimi veren köylerde sürgün ve bağcı haneleri bulunmaktadır [110]. Ayrıca Dobuca ve Hacı-oğlu Pazarı dolaylarında su kaynakların azlığı bu tercihte rol oynamıştır.
.
Sonuç
Osmanlı Devleti Rumeli’ye yerleşme kararıyla geçmiş ve yerli halkla iyi geçinme politikasını uygulayarak halkın Osmanlı’ya meyletmesini sağlamıştır. Süleyman Paşa Gelibolu’ya geçer geçmez Rumeli’de iskan hareketi başlamıştır.
Devletin kuruluşunda etkili olan gaza politikası Rumeli’nin fethinde de devam etmiştir. Gaziler ve aşiret reisleri seferlerde başarılı olup tımar sahibi olarak devlete sürekli hizmet etmeyi amaç edinmiş, pek çoğu bu emeline ulaşmıştır. Gerek gaziler gerek aşiret reisleri ve Osmanlı’ya tabi beyliklerin mensupları XIV. yüzyılda Rumeli’deki seferlere katılırken kahramanca ün yapmanın yanı sıra ekonomik güç elde etmeyi de arzu etmişlerdir.
Rumeli’nin fethinde hizmeti çok büyük olan akıncılar yerleşme konusunda da öncülük etmişlerdir. Rumeli’de hizmet etmek için “İl ve boy” halinde karşı yakaya geçen Akıncılar arasında yerleşenlerin sayısı bir hayli fazladır.
Ayni tarihlerde Anadolu’da bulunan diğer Türkmen Beylikleri gaza ve cihadı ön plana çıkararak siyasal, sosyal ve ekonomik güç kazanmanın peşinde olmuşsa da Türkmen Beylikleri Müslüman komşularına karşı cihad açma şansına sahip olmadıkları için Osmanlı devletinin başarısına ulaşamamışlardır.
Balkanların fethinde “Toprak ve reaya sultanındır” prensibini ilan eden Osmanlı Devleti yerli feodallere karşı toprağı ve köylü emeğini tımar rejiminin garantisi altına sokmuş, yerel feodallerin yerine merkezi imparatorluk rejimini ihya etmiştir. Balkanlarda anarşiden bıkmış olan köylüler Osmanlının merkeziyetçi yapısını uygun bulmuşlar ve kısa zamanda benimsemişlerdir.
Osmanlıların Balkanlarda görünmesi ile birlikte Ortodoks halk Papalıkla Macar Krallarının Katoliklik propagandasından ve mezhep değiştirmek için yaptıkları baskıdan kurtulmuştur. Devlet, Balkanlarda Ortodoks kilisesine karşı da koruyucu bir politika gütmüş, Ortodoks kilisesinin bütün ayrıcalıklarını ve hiyerarşisini aynen tanımıştır. Kilise gibi Manastırların bağışıklıklarını Hıristiyan devletler döneminde olduğu gibi bırakmış, Hıristiyan dinini yok etmek isteyen tutucu bir davranış içine girmemiştir.
Yıldırım Bayezid, Batı Anadolu’daki fetihlerden sonra Rumeli’de iskan politikasını yaygınlaştırmıştır. Saruhan’daki aşiretlerin otorite tanımaz olması ve tuz yasağına uymamaları üzerine bu bölge halkı için sürgün kararı almıştır. Padişah Saruhan bölgesindeki nüfus yoğunluğunu dikkate alarak, yeni fethedilen bölgenin nüfusunun yerini değiştirme geleneğine uymuş burada oturan Yürükleri iskan amacıyla ve sürgün olarak Rumeli’ye geçirmiştir. Sürgünler daha sonra merkezi Pravadı olan Sürgün zaimliğine bağlanmıştır.
Rumeli’de Sağ Kol’daki köylerle Saruhan İlindekiler karşılaştırıldığında büyük oranda ayni adı taşıdıkları görülmektedir. Köy adlarını üç başlık altında toplamak mümkün olmaktadır. Birincisi Saruhandakilerle ayni baba, dede ve şeyhlerin adını taşıyanlar, ikincisi Saruhan Beyliğinin ünlülerinin ve aşiretlerin adını taşıyanlar ve son olarak çevre koşullarından ve su kaynaklarından etkilenerek konulan adlardır.
Sağ kol’da bulunan kazalardan Aydos, Karnabad, Pravadı, Varna, Kozluca ve Hacı-oğlu Pazarı gibi kazalarda Saruhan-ilinden gelen göçerlerin yerleştirildiği, köyler arasında baba ve dede ve şeyhler adına kurulmuş çok sayıda köyün bulunduğu tespit edilmiştir. Bunların bazıları Kozluca Baba, Tavşan Baba, Taptık Baba, Hüssam Baba, Şüca Baba, Pir Can Baba (Doğuca), Otman Baba, Sindel Baba adına kurulan köylerdir. Söz konusu zaviyelerin en önemlisi Batova köyü yakınında bulunan Akyazılı zaviyesidir. Halen belirli günlerde Akyazılı’ya mensup Deliorman Türkleri tarafından ziyaret edilen ve kurban töreni düzenlenen Akyazılı türbesi, Gagauz ve Bulgarlar tarafından da Derviş Manastırı olarak tanınmakta ve kutsal sayılmaktadır.
İskanın kökleşmesinde zaviye şeyleri ile dervişlerinin önemli katkısı yanısıra olumsuz tarafları da görülmüştür. Batı Anadolu’da ve Deliormanda eşzamanlı başlatılan Şeyh Bedreddin ile Börklüce ve Torlak Kemal ayaklanmaları Anadolu ile Rumeli arasındaki fikri iletişimin kolaylığından dolayı hızla gelişmiştir. Ayrıca Şeyh Bedreddin’in 1420 tarihinde idam edildiği[111] göz önüne alınırsa Saruhan’dan yapılan sürgünün anılarının geçen 20 –25 senede henüz silinmediği açıkça ortadadır. Bu ortamda Şeyh Bedreddin’in Anadolu ve Rumeli’deki müridlerinin bir araya gelmesi çok kolay olmuştur.
İskanın başlıca üç kaynaktan beslendiği tespit edilmiştir. Birincisi; ordu ile birlikte gelenler, ikincisi sürgün olarak gelenler, üçüncüsü ise Yürük teşkilatı içinde yer alanlardır. Her üçünde de temel gaye Rumeli’nin nüfuslandırılması ve askeri gücün arttırılmasıdır. Ordu ile birlikte gelenler genel ve sancak kanunnamelerindeki maddelere uygun şekilde Rumeli’nin miri arazisine yerleştirilmişler, tımar teşkilatına dahil edilmişlerdir. Ordu için gereken geri hizmet ve destek kuvveti yerli halkın teşkilatlandırılması ve Anadolu’dan, özellikle Batı Anadolu’dan getirilen Yürüklerin, Yürük Teşkilatı içinde bir araya getirilmesi suretiyle oluşturulmuştur. Sürgün olarak gelenler ise XVI. Yüzyılın sonuna kadar Rumeli’nin iskanında rol oynamışlardır. Anadolu Beyliklerinin topraklarının Osmanlı topraklarına dahil edilmesi, göçerlerin uyumsuz davranışları ve ayaklanmalar hep sürgün nedeni olmuştur.
Devlet iskan hareketi sırasında, göçmenler ne türlü gelmiş olurlarsa olsunlar, onları küçük birimler halinde yerleştirmeyi prensip edinmiştir. Göçerlerin yaşam biçimi buna uygun olduğu için zorluk çekilmemiştir.
Sağ kol kazalarında Karagöz Kuyusu, Doğan Kuyusu, Kara Ömer Kuyusu, İdris Kuyusu, Kara Murad Kuyusu, Mihal Bey Pınarı, Bayram Pınarı, Turahan Pınarı, Yunus Pınarı, Karaağaç Pınarı gibi yeni kurulduğu izlenimi veren köylerde sürgün ve bağcı haneleri bulunmaktadır. Köyler kurulurken suyun bol bulunduğu yerler tercih edilmiştir.
Türklerin Rumeli’ye yerleşmesi ile Anadolu’ya yerleşmesi arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Anadolu’ya gelenler aşiret reislerinin yönlendirmesi ile güvenli bölge arayışı içinde Batı Anadolu’da yerleşmişlerdir. Rumeli’deki iskan ise tamamen devletin denetiminde yapılmıştır. Türkmenler Anadolu’ya, geldiklerinde özellikle Sultanönü Sancağında uzun zaman önce terk edilmiş veya yenilerde boşaltılmış pek çok köyün üzerine yerleşmişler ve buralara Karacahöyük, Yassıhöyük, Değişören, Çukurören gibi köyün eski durumunu ifade eden isimler vermişlerdir. Kuzeydoğu Bulgaristan’daki köyler çoğunlukla yeni kurulduğu için adlarının arasında benzer tanımlara hemen hemen hiç tesadüf edilmemektedir.
[1] Halil İnalcık; “Rumeli” mad. İA.
[2] Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud (1116-1155) zamanında Anadolu’dan geçen II. Haçlı ordusu, Anadolu'da çok zor koşullarla karşılaşmışlar, özellikle 1147 tarihinde Eskişehir’de sultan Mesut'a yenildikten sonra Anadolu’nun Türklerin ülkesi olduğuna inanmışlardır. Daha geniş bilgi için bkz. Osman Turan, “ Mesud I”, İA. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, 3. Baskı, İstanbul 1993, s.196.
[3] Halil İnalcık; agm. Akdes Nimet Kurat ve Rauf Ahmet Hotinli ; “Bulgaristan” mad. İA.
[4] M. Tayyib Gökbilgin, “Kanuni Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livaları, Şehir ve Kasabaları”, Belleten, C. XX. Ankara 1956, s. 247 – 285.
[5] Mehmet İbşirli; “Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti, İstanbul 1994, s. 225. İ. Metin Kunt; Sancaktan Eyalete, 1550 – 1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları No 154. s 26 ve devamı.
[6] Halil İnalcık, “Türkler ve Balkanlar”, Balkanlar, İstanbul 1993, 9-34.
[7] Dobruca hakkında bkz. Aurel Decei; “Dobruca” mad. İA.
[8] İzzeddin Keykavüs hakkında bkz. Osman Turan; “Keykavüs II”, mad. İA. İstanbul 1204 yılında IV. Haçlı Seferine çıkan Latinler tarafından işgal edilmişti. İmparatorluk Trabzon, Mora ve İznik şehirleri merkez olmak üzere üçe ayrılıp hayatiyetini sürdürmeğe çalıştı. 1261 yılında Mihail Paleologos Latinleri İstanbul’dan çıkararak Bizans tahtına sahip oldu. Bu konu ile ilgili bkz. Georg Ostrogorsky, Bizans Tarihi, s. 388 ve devamı . Osman Turan; Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 497 ve devamı. Aurel Decei, “Dobruca”, İA.gm
[9] Aurel Decei, agm.
[10] Franz Babinger; “Sarı Saltuk Dede” mad. İA. Ahmet Yaşar Ocak; “Sarı Saltuk ve Saltukname”, Türk Kültürü, S. 197, Türk Kültürü, İstanbul 1979. Evliya Çelebi; Seyahatname, (Rumeli, Sokol ve Edirne), Haz. İsmet Parmaksızoğlu, Ankara 1984, s.75. Zıllıoğlu Evliya Çelebi; Evliya Çelebi Seyahatnamesi, yay. Tevfik Temel Kuran, Necati Aktaş, Mümin Çevik, İstanbul, 1984, s. 927.
[11] Karesi İli hakkında bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Karesi Oğulları” mad. İA. Fuat Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu , Ankara 1984, s. 34.
[12] Aurel Decei, agm.
[13] Polonya’lı elçiler ve Ermeni tüccarlar İstanbul’a ulaşmak için bu yolu kullanıyordu. Kuzeyden gelen seyyahlar da bu yolu tercih ediyordu. İngilizler deniz yolu ile Gdansk’a geliyor, kara yolu ile Hamburg veya Warşova’ya gelip oladan L’vov’a ulaşıyorlardı. L’vov, kuzeyden gelen bütün yolların birleşme yeridir.Moskova’dan gelen yol da burada birleşir. Yolcular Dinyester ve Purut nehirlerini geçtikten sonra Yaş şehrine gelip Osmanlı topraklarına girmiş oluyorlardı. Buradan İsakça’ya gelip Tuna nehrini geçip Babadağ’dan Dobruca’ya ulaşıyorlardı.
[14] Colin Heywood; Sol Kol, Osmanlı Egemenliğinde Via Egnatia (1380-1699), Editör: Elizabeth A. Zachariadou, İstanbul 1999, s. 136, 139. Yollar hakkında daha geniş bilgi için bkz. Stephane Yerasimos; Les Voyageurs Dans L’Empire Ottoman (XIV. – XVI. Siécles), Ankara 1991, Sağ Kol hakkında : s. 56 – 60, Orta Kol hakkında s. 43 – 55, Sol Kol ; s. 33 – 42. Osmanlı Devleti yeni yollar yapmamış gerektiği zaman yolları onartmış veya köprüler yaptırmıştır.Bu taş köprülerin genişliği de yollardan farklı değildi. Örneğin Uzunköprü: 5. 50 m., Silivri Köprüsü 5. 75 m., Babaeski Köprüsü 5. 85 m. genişliğinde idi. Bu konu ile ilgili bkz. Rhoads Murphey; “17. Yüzyılda Via Egnatia Boyunca Görülen Ticaret Örüntüleri”, Sol Kol Osmanlı Egemenliğinde Via Egnatia İstanbul 1999, s.198.
[15] Tayyib Gökbilgin, “Kanuni Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti.....” s. 250 ve devamı.
[16] Mihal-oğulları hakkında bkz. M. Tayyib Gökbilgin; “Mihal-oğulları” mad. İA. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. I, s. 570.
[17] Hububat konusunda bkz. Lütfi Güçer; “ XVIII. Yüzyılın Ortalarında İstanbul’un İAşesi İçin Luzumlu Hububatın Temini Meselesi” İktisat Fakültesi Mecmuası, S. 1 – 4, İstanbul, 1950, s.397 – 416. Lütfi Güçer; XVI. Ve XVII. Asırda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi Ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul 1964. İstanbul’un et Tüketimi hakkında bkz. Antony Greenwood, İstanbul’s Meat Provisioning, A Study of The Celepkeşan System, (Basılmamış Doktora Tezi) Chicago, 1988. Celepkeşan hakkında bkz. Halime Doğru “ Rumeli’de Celepkeşanlar”, Bildiri, Türk Tarih Kongresi, 1999.
[18] Halil İnalcık, agm. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete. Kanuni zamanında Rumeli Beylerbeyliğine bağlı 33 sancak bulunuyordu. Sağ kol üzerinde bulunan, Silistre Sancağı oldukça büyük bir sancak olup Varna, Pravadı, Hacıoğlu pazarcığı, Kozluca gibi kazaları bulunmaktadır. Katip Çelebi Sağ kol’da: Vize, Kırk Kilise, Silistre, Niğbolu ve Vidin sancaklarının bulunduğunu belirtmiştir.
[19] Halil İnalcık, “Rumeli” mad. İ.A. Halil İnalcık, “Osmanlı Fetih Metotları”, Yeni Forum Aylık Siyaset, Kültür Dergisi, C. 12, S. 363, İstanbul 1991, s. 21 – 25. Halil İnalcık, “Türkler ve Balkanlar”, s. 16. “İstimalet” Yerli Gayrimüslim ahaliye hoşgörülü ve yumuşak davranarak onları kazanmak ve Osmanlı hakimiyet alanını genişletmek anlamında kullanılmaktadır.
[20] Halil İnalcık, “ Türkler ve Balkanlar”, s. 16.
[21] Halil İnalcık, “Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğuna”, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve vesikalar, Ankara 1954, s. 137 – 184.
[22] Halen Bulgaristan’da : Alaca, İvanovo, Arbanassi, Kilifarevo, Kapinovo, Drayanovo, Şipka, Tranfiguration, Troyan Keremikovski, Drayanovo, Şipka, Bakovo, Rozen, Rila, Zemen, Çerepiş manastırları bulunmaktadır. Bunların çoğu müze olarak faaliyette ise de bir bölümü Osmanlı döneminde olduğu gibi fonksiyonunu devam ettirmektedir. Bunların arasında yer alan Varna’ya 12 km. uzaklıktaki Alaca Manastır 13. Yüzyıldan kalma bir yapıdır. Karadeniz’e bakan dik yamacın üzerinde, arkasını kayalığa dayamak suretiyle 3 kat olarak inşa edilmiştir. Halen içinde faal durumda olan bir kilise bulunmaktadır. Rila Manastırı ise Sofya’ya 120 km. uzaklıkta, Rila dağlarının ortasında, 14. Yüzyılda yapılmış olup tamamen ayaktadır. Bulgaristan’ın bağımsızlık hareketi sırasında çok önemli rol oynamıştır. Kütüphanesinde 16 000 den fazla değerli yazma kitap bulunmaktadır.
[23] İ.H.Uzunçarşılı, (a.g.e..,s. 313) Neşri ve Aşık Paşa-zade’den naklen Ankara savaşında Timur’un yanında bulunan Sırp askerlerinin kahramanca savaştığını, bunun Timur tarafından da taktir edildiğini belirtmiştir.
[24] P. Wittek’in görüşleri hakkında bkz. Halil İnalcık, a.g.m. s. 140 ve dip not 12-13.
[25] Devşirme kurumunda dikey aşamanın zararlarına değinen tarihçiler de bulunmaktadır. Bunların arasında Hüseyin Hüsameddin (Amasya Tarihi, İstanbul, 1327-1330) ve İsmail Hami Danişmen başta gelmektedir.
[26] Voynuklar hakkında bkz.Yavuz Ercan, Osmanlı İmparatorluğunda Bulgarlar ve Voynuklar, Ankara 1986. Martaloslar hakkında bkx. Robert Anhegger, “Martolos” mad. İA. Eflak hakkında bkz. Ömer Lütfi Barkan,XV. Ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, İstanbul, 1943, s. 289, Tırhala Kanunnamesi, s. 325, Semendire Kanunnamesi.
[27] Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri 1560 ( Refet Yınanç – Mesut Elibüyük Ankara 1983) incelendiğinde sancakta çok sayıda gayrimüslim oturduğu görülmektedir. Batı Anadolu ve Rumeli ile karşılaştırıldığı zaman Türkçe yer adlarının çok az sayıda olduğu görülmektedir.
[28] Bu konu ile ilgili Selçuklular Zamanında Türkiye ( Osman Turan, İstanbul 1973) ve Türkiye Tarihinde (Mükrimin Halil Yınanç, İstanbul 1944) geniş bilgi bulunmaktadır.
[29] Ali Sevim, Türkiye Tarihi, Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, Ankara 1989. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, 3. Baskı. Ankara 1984,
[30] Genel olarak göçebelik hakkında bkz. Fernand Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, İstanbul 1989, s. 40- 53. Anadolu’daki konar göçerlerin hukuki statüleri hakkında bkz. Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin iskanı, 2. Baskı, İstanbul 1987, s. 16 ve devamı. Yusuf Hallaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskan Siyasrti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1991, s. 14 ve devamı.
[31] Yaya Teşkilatı hakkında daha geniş bilgi için bkz. Halime Doğru, Osmanlı İmparatorluğunda Yaya-Müsellem-Taycı Teşkilat (XV. Ve XVI. Yüzyılda Sultanönü Sancağı), İstanbul 1990, s.55 ve devamı.
[32] Colin İmber, (Osmanlı Beyliği , (1300-1389), İstanbul 1999, s. 68-77.) Arapça Gazi sözcüğünün, Türkçe Akıncı sözcüğü ile ayni anlamda kullanıldığını açıklamıştır. Halil İnalcık, (“Osmanlı Tarihi En Çok Saptırılmış, Tek Yanlı Yorumlanmış Tarihtir”, Cogito, Osmanlılar Özel Sayısı, S 19, İstanbul 1999, s. 26.) gaza liderinin, kutsal savaş ve ganimet için etrafına nöker / yoldaşlar toplamasıyla ortaya çıktığını ve nöker / yoldaşların arasında kan bağının olmasının gerekmediğini, bunların daha ziyade dışarıdan gelen “garipler” olduğunu, uçta savaşan Alp-erenleri harekete geçiren “doyum” akınlarına anlam kazandıran, bir anlamda kutsal ideoloji olduğunu belirtmiştir. Feridun Emrcen ( “Osmanlı’nın Batı Anadolu Türkmen Beylikleri Fetih Siyaseti : Saruhan Beyliği Örneği” Osmanlı Beyliği (1300-1389), İstanbul 1999, s. 34 – 40.) Saruhan ilinden gazaya katılanların doyum akınlarına katıldıkları, ve gaza ruhunu sürdürdüklerini belirtmiştir. Dervişlerin iskan siyasetindeki rolü hakkında bkz. Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler, I, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler” Vakıflar Dergisi, S. 2, İstanbul, 1942, s. 293.
[33] Colin İmber, (Osmanlı Beyliği , (1300-1389), İstanbul 1999, s. 68-77.) Arapça Gazi sözcüğünün, Türkçe Akıncı sözcüğü ile ayni anlamda kullanıldığını açıklamıştır. Halil İnalcık, (“Osmanlı Tarihi En Çok Saptırılmış, Tek Yanlı Yorumlanmış Tarihtir”, Cogito, Osmanlılar Özel Sayısı, S 19, İstanbul 1999, s. 26.) gaza liderinin, kutsal savaş ve ganimet için etrafına nöker / yoldaşlar toplamasıyla ortaya çıktığını ve nöker / yoldaşların arasında kan bağının olmasının gerekmediğini, bunların daha ziyade dışarıdan gelen “garipler” olduğunu, uçta savaşan Alp-erenleri harekete geçiren “doyum” akınlarına anlam kazandıran, bir anlamda kutsal ideoloji olduğunu belirtmiştir. Feridun Emrcen ( “Osmanlı’nın Batı Anadolu Türkmen Beylikleri Fetih Siyaseti : Saruhan Beyliği Örneği” Osmanlı Beyliği (1300-1389), İstanbul 1999, s. 34 – 40.) Saruhan ilinden gazaya katılanların doyum akınlarına katıldıkları, ve gaza ruhunu sürdürdüklerini belirtmiştir. Dervişlerin iskan siyasetindeki rolü hakkında bkz. Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler, I, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler” Vakıflar Dergisi, S. 2, İstanbul, 1942, s. 293.
[34] Pravadı ve Kozluca kazalarında Balalabanlı, Kutlubey, Paşayiğit gibi köylerin varlığı sekban başıların iskana katıdığını açıklamaktadır.
[35] Neşri, a.g.e.., C I, s. 243.
[36] Ahmet Yaşar Ocak, “Zaviye”, Vakıflar Dergisi, XII, 1978, s.247-269. Ahmet Yaşar Ocak – Süreyya Faroqi “Zaviye” mad. İA. Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi II, 1942, s. 279 – 304.
[37] Babadağ’da bulunan Sarı Saltuk türbesi hakkında bkz. Machiel Kiel, “The Türbe of Sarı Saltuk at Babadag – Dobrudja” Studies on the Ottoman Architecture of the Balkans, Hampshire 1990, p. 205 – 220.
[38] Gagaus’lar hakkında bkz. Kemal H. Karpat, “Gagauslar” mad. Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi.
[39] İbn-i Batuta ; Babadağ’ın Müslüman Türkler’in son noktası olduğunu, burada kerametlerine dair söylenceler olan Sarı Saltuk’un türbesi bulunduğunu ve hakkındaki rivayetlerin şerİAta uymadığını ilave etmiştir. Uçta Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Şamanlığın birbiri ile çok yakın ilişki içinde yaşıyor olması Arap gezginin böyle bir izlenim edinmesine neden olmuştur. ( Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1946, s. 333.)
[40] Zeki Velidi Togan, a.g. e. s. 333 ve devamı.
[41] H.A. Gibbons Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Çeviren Ragıp Hulusi, İstanbul 1928, s 112’de Latince metinden nakledilmiştir. Münir Aktepe “XIV ve XV. Asırda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına Dair”, Türkiyat Mecmuası, C. X, İstanbul 1953, s. 299-312.
[42] Münir Aktepe, a.g.m., s. 300 ve dipnot 2.
[43] Machiel Kiel, “Bulgaristan’da Eski Bir Osmanlı Mimarisinin Bir Yapıtı, Kalugerovo – Nova Zagora’daki Kıdemli Baba Sultan Bektaşi Tekkesi” , Belleten, C. XXXV , S. 137, Ankara 1971, s.46, dipnot 4 .
[44] Neşri, a.g.e., s. 181.
[45] Oruç bin Adil , Tevarih-i Al-i Osman, Hannover 1925, s. 24.
[46] Çağatay Uluçay, saruhan-oğulları, İA. Feridun Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara, 1989, s. 20.
[47] Aşık Paşa-zade, Aşıki, Tevarih-i Al-i Osman, yay. N. Atsız, Osmanlı Tarihleri, İstanbul 1940, s. 133. Oruç Bey, Tevarih-i Al-i Osman, Babinger neşri, Hannover, 1925, s. 24.
[48] II. Murad zamanında da benzer bir uygulama yapılmış, Osmanlı hizmetine giren Aydın-oğlu Cüneyt Bey Niğbolu Sancakbeyliğine atanmıştı. (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.I, Ankara 1961, s. 369.)
[49] Çağatay Uluçay, “Saruhanoğulları” mad. İA.
[50] Aşık Paşa-zade, a.g.e., s.141. Neşri, a.g.e. S. 339.
[51] (Aşık Paşa-zade, a.g.e.,s. 142.)
[52] Feridun Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara 1989, s. 20.
[53] Ömer Lütfi Barkan “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu olarak Sürgünler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, C. 15, No 1 – 4, İstanbul 1953 – 1954.
[54] BOA, Tapu Tahrir Defteri, No 370.
[55] BOA, Tapu Tahrir Defteri, H. 890 / 1485, No 20, s. 27 – 83. Askeri teşkilat olarak Rumeli’de Yürükler hakkında bkz. M. Tayyib Gökbilgin, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar, ve Evlad-ı Fatihan, İstanbul 1957, s. 14.
[56] BOA, TD: No 370, s. 438; Sulu köyü maa Güne Arslan Mezraası ; 14 hane sürgün.
[57] “Rivayettir ki Saruhan İlinde göçer-evler varidi. Menemen ovasında kışlarlar idi. Ol iklimde tuz yasağı vardı. Anlar o yasağı tutmazlar idi. Hünkara bildürdiler. Bayezid Han dahi oğlı Ertuğrul’a haber gönderüb, Menemen ovasında ne kadar göçer evler varise onarı zapt idüb, kullarına ısmarla ki, temam sürüb Filibe ovasına göçüre. Pes Ertuğrul dahi atası emrine imtisal edüp, bi- kusur ol göçer evleri Filibe ovasına gönderdi, getürdüler, Filibe yöresine kondurdular. Şimdi Filibe yöresi külli anlardur” (Neşri, a.g.e., s.339)
[58] Tuz tekeli, tuzun taşınması sırasında da gündeme gelmiştir. Karesi ilinde bulunan Kızılca Tuzla’nın tuzlarını taşımakla görevli olan Karaburun, Edremit ve Kızılcadağ aşiretleri de zaman zaman anlaşmazlığa düşmüşler, onların da yerleri ve görevleri değiştirilmiştir. Bu konu hakkında bkz. Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, C.13-14,S.1-4, s.62 ve dip not 34.
[59] Varna Kazasında bazı köylerde oturan sürgün haneler:(BOA, TD No 370); Mihal Bey Pınarı: 7 hane, (s. 414), Kara Murad Pınarı; 6 Hane (s. 426), Kara Bali-nam-ı diğer İdris: 9 hane(s. 426), Kara Murad Kuyusu : İmam ve 4 hane(s. 427), Osman Pınarı: 5 hane (s. 438), Sulu Köyü maa Güne Arslan Mezraası: 14 hane (s. 438), Akıncı : 5 hane (s. 438), Orta Köy maa Esedlü 17 hane (s. 440), Beyce Köy nam-ı diğer Kara Mustafa : 6 hane (s. 443), Kozluca : 3 hane (s. 3 hane).
[60] Ömer Lütfi Barkan, “Sürgünler”, s.225. Bu bilginin BOA, TTD, No 370, s. 242’de bulunduğu açıklanmıştır. Bu defter sancak, kent, kasaba ve köyler hakkında verdiği bilgilerle Rumeli’nin haritası niteliğindedir.
[61] BOA, Tapu Tahrir Defteri, No 370, s. 380. Ömer Lütfi Barkan, Kanunlar, s.274.
[62] M. Kiel, Urban “Development in Bulgaria in the Turkish Period : The Place of Turkish Arhitecture in the Process” İnternational Journal of Turkish Studies, Vol. 4, No 2, 1989, p. 100, not 41.
[63] Ömer Turan , The Turkish Minority In Bulgaria, Ankara 1998, Tablo 4. 1880’de Varna’da Türkler % 36.26, Bulgarlar %27.34 nüfus bulunurken bu oran 1910’da % 10.70 Türk, % 59.02 Bulgar oranı ile yer değiştirmiştir.
[64] Askeri teşkilat olarak Rumeli’de Yürükler hakkında bkz. M. Tayyib Gökbilgin, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar, ve Evlad-ı Fatihan, İstanbul 1957. Sema Altunan, XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Rumeli Yürükleri ve Naldöken Grubu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir 1999.
[65] Saruhan Sancağında taşkınlar nedeniyle tarım yapılamadığı, sağlık sorunları başladığı için halkın köyleri boşalttığı anlaşılmaktadır. 1531 sayımında sancakta çok sayıda köy boş görünmektedir. Su basması nedeniyle boşalan köyler hakkında bkz. Feridun Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara 1989, s.158 – 221.
[66] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. I, s. 363. Şeyh Bedreddin ve Batı Anadolu’daki ayaklanma hakkında bkz. Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15. ve 17. Yüzyıllar), İstanbul 1998, s.136-200
[67] Şah Kulu ayaklanması için bkz. Şehabeddin Tekindağ, “Şah Kulu Baba Tekeli İsyanı”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C.I, S. 3, İstanbul 1967.
[68] Saruhan bölgesinde suhte ve celali olayları hakkında bkz.Çağatay Uluçay, XVII. Asırda Saruhan’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri, İstanbul 1944.
[69] Aksaraylı Kerimüddin Mahmud, Selçuki Devletleri Tarihi, çev. M.N. Gençosman, Ankara 1943, s. 252.
[70] BOA, Maliye Nezareti, Kozluca Temettuat Defteri (MNTD) No 12 122, s. 2 – 66. Celepkeşanlar hakkında bkz. BOA, Maliyeden Müdevver Defter (MMD) No 1614, Pravadı kazası, s. 39. BOA, MMD. No 5567, s. 177. Yürükler hakkında bkz. S. Altunan, a.g.e., s. 291, 291, 300, ve 350. Listeler