Author Topic: Pomak öyküleri: Leskovolu Barba'nın hikayesi  (Read 8541 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Pomak öyküleri: Leskovolu Barba'nın hikayesi
« on: November 08, 2008, 16:37 »
LESKOVO’LU BARBANIN HİKAYESİ

Eşkıya voyvodası Sinapya’nın ortalığı kasıp kavurduğu zamanlarda bizim köyümüzde kocaman, dev cüsseli, iri kemikli adına Barba denilen bir adam yaşıyordu. Ağırlığı eski ölçü ile yüzkırk okka çekiyordu. Onun dere içinde şimdiki Belediye binasının tam karşısında küçük bir kulübesi vardı. Onun içinde aynen kovuk içindeki ayı gibi yatar ve yaşardı. Leskovo’lular onu  köyün koruyucusu bir kahraman yerine koyarlar, zor duruma düştükleri vakit  ona başvururlardı. O da köylüleri dinler ve sorunlarını çözerdi. Barba’nın kocaman bir top gibi bir tüfeği vardı. Tüfeğini barut ve demir parçalarıyla doldururdu. Demirleri Leskovo’luların demirhanelerindeki kalıntılardan toplardı.
Bir gün Sinapya Leskovo’lulardan kendilerine çok fazla para toplayıp haraç göndermelerini istedi. Onlara bir süre de verdi. Eğer verilen süre içinde parayı göndermezlerse köyü basıp yakmakla tehdit etti.  İyi ama o vakitler Leskovolular çok fakir düşmüş bir halk idi. O kadar çok parayı nereden toplayacaklardı ?  O zaman Barba’ya gitmişler ve ne yapacaklarını sormuşlar. O da haykırmış:
Eşkiyadan ne diye korkuyorsunuz, bre ? Eğer kürekle savuracak kadar çok paranız olsaydı bile yine de onlara beş kuruş vermeyeceksiniz. Serseri ve kopukları besleyecek değilsiniz.
- A be, gelecekler ve köyü yakacaklar, diye halk ağlaşmış.
-Eğer gelirlerse ben karşılarındayım, demiş Barba ve köylülere öğütlemiş: 
-Gidiniz, işinize bakınız ve hiçbir şeyden korkmayınız.
Halk gitmişler ve eşkıya için hiç para toplamamışlar. Onlar da bir süre beklemişler ve anlamışlar ki Leskovo’luların bu haraç parasını vermeye niyetleri yok. 180 kişilik bir eşkıya sürüsü toplanmış ve köyü yakmak için baskına gelmişler. Nastan köyünden geçtikleri sırada, Nastan’lılar bu ordunun nereye yürüdüklerini anlamışlar. Leskovo’ya eşkiyanın gelmekte olduğunu haber vermek üzere bir adam göndermişler.
Leskovolular korkmuşlar ve anında Barba’ya koşmuşlar.
- Böyle böyle, eşkiyalar 180 kişi ile üzerimize geliyorlar.
-Küçük iş, demiş Barba ve tüfeğine doğru eli uzanmış.
Kendisi nasıl biliyorsa tüfeğini kurmuş ve eşkiyayı beklemek için köyün dışına çıkmış. Bir tepenin arkasına siper almış ve beklemiş. Ne kadar beklediyse beklemiş, bir süre sonra eşkiyanın tozu dumana katarak büyük bir gürültüyle geldiğini görmüş.  Doğruca Leskovo üzerine geliyorlarmış.  Eşkıya elli adım kadar yaklaştığı vakit, Barba onlara bağırmış:
- Olduğunuz yerde durun, nereye gidiyorsunuz  bre pezevenkler ?
En önde gidenler, bu ürkütücü sesi duyduklarında korkuyla ürperip durmuşlar. Arkadan gelen eşkıya ise ne olduğunu anlayamadıklarından öndekilerin üzerine yığılmışlar. Bu nedenle eşkıya sürüsünün ön kısmındakiler Barba’ya biraz daha yanaşmışlar.  O da bir kez daha onlara gürlemiş:
- Durun orada !
Haydutlar ne olduğunu anlayıncaya ve bu sesin nereden geldiğini anlayıncaya kadar, Barba tüfeğini onlara doğrultup ateşlemiş. Tüfek bir top gibi patlamış. Tüfeğin patlamasıyla birlikte tepeler sarsılmış, ormandaki ağaçlar sallanmış, her yeri duman kaplamış. Duman dağıldığı vakit Barba bir de ne görmüş ?  Seksen kişi tepenin önünde yere serilmiş yatıyor. Sağ kalanların hepsi de kendini bir yerlere atmış. İyi ama Barba ve onlar sakin durmamışlar. Saklandığı yerde tekrar tüfeğini doldurmuş ve bir kere daha ateşlemiş. Altı eşkıya daha yere serilmiş. Bir günde seksenaltı haydutu tepelemiş. Mezarları o zamandan bu zamana oradadır. Bir tanesi küçük mezarlıktır, diğeri ise bütün tepeyi kaplamaktadır.
Sinapya  en önce çok şaşırmış. Daha tüfeğin ilk patlamasıyla haydutların başı o kadar çok korkmuş ki, tavşan gibi tepenin öbür tarafına fırlamış ve ta Mihalkovo köyüne kadar kaçmış. Onunla birlikte otuz-kırk kadar haydut da kaçmış. Soluklarını Mihalkovo’da aldıktan sonra eşkıya voyvodası Sinapya sormuş:
-Kimdi o adam, bu kadar korkusuz yiğit ? Bunun üzerine haydutlar demişler:
-Belki tanımadınız ?!  Lyaskovo’dan Barba !
-Va-a-a-y-y ! O muydu ? Bu ürkütücü adamı görmek isterdim.
Ne kadar geçmişse geçmiş, Sinapya artık yorulmuş ve konaklar ve kuleler inşa ettirmeye başlamış. Alaköy’de bir kule inşa ettirdiği vakit, Lyaskovo köyündeki demircilerden 33 eski okka ağırlığında demir çivi hazırlamasını istemiş. Leskovolu çingene demirciler çivileri yapmışlar, ama onlardan hiç biri Alaköy’e götürmek istememiş.  Halk Sinapya’dan korkuyormuş, bu nedenle hiç biri ona yaklaşmaya cesaret edemiyormuş. Düşünmüşler ve tekrar Barba’ya gitmişler.
-Olur- demiş Barba, kabul etmiş. Ben çivileri Alaköy’e götüreceğim.  Zaten Sinapya ne zamandan beri beni görmek istiyordu.
-Sana çivileri taşımak için at verelim, demişler Leskovolular.
-Bana at lazım değil, demiş Barba ve çivilerin konduğu çuvalı omuzuna atmış.
Alaköy’e vardığında kulenin üçüncü katı inşa ediliyormuş. Sinapya da üçüncü kattaki iskeledeymiş.
-Ey ustalar, gelin de Leskovodan gelen çivileri teslim edeyim.
-Onları yere bırak ! Biz sonra alırız.
-Neden onları yere bırakacakmışım, Haydi, gelip alın şunu !
Onlar gelmeyince ta ustaların çalıştıkları yere kadar, Barba çivilerin çuvalını tek eliyle kavrayıp üçüncü kata kadar çıkarmış.
-Va-a-a-y-y ! Diyeceksin ki, bu bir adam değil sanki bir dev, diye dülgerler hayret etmişler.
Sinapya sadece Barba’nın başından ayağına kadar süzmüş, ama hiçbir şey diyememiş.
-Bana ne diye bakıyorsun ? Ben Leskovo’dan Barba’yım. Beni görmek istemişsin. İşte benim! diye başını sallamış.
-Gördüm, demiş Sinapya, hafif bir sesle ve kulenin içinde gözden kaybolmuş.
Ve Barba’nın yaşadığı süre içinde Sinapya Leskovo’ya hiç yaklaşmamış.

Anlatan: R. Dervişev
Yazan: A. Rayçev
Türkçesi: Bogutevolu
Eser: Bejeştim prez godinite. Rodopski sladkodumtsi
Sıst. Petko Veliçkov,  red. Vladimir Ardenski