Arinnitti’nin (Anadolu Güneş Tanrısının) çocukları olarak “Arenler”, Işığın (Alba) çocukları olarak “Albanlar”, Babbar’ın (Sümer Güneş Tanrısının) çocukları olarak “Barbarlar”,.. Bütün bunlar Rodoplar’ın dağlık (Alpin) kesimlerinde yerleşmeye direnen “göçebe” topluluklar için kullanılan sıfatlar olarak çıkıyor karşımıza. Üstelik aynı karakterli toplumlarla alakalı “Güneş Kültü”nün temel motiflerini oluşturduğu ve yerleşikler tarafından Heteredoks (sapkın) olarak nitelenmiş “Bogomiller”in torunları olduğu düşünülen topluluklardır bunlar. Böyle bir altyapı üzerinde karşılaştığımız “Aren “ adlandırması hayli ilginç görünmüyor mu?...
Bitmedi; Rodopların Pomakları (Arenleri) ile “Keltler (Galyalılıar)”in kültürü arasında da ciddi çakışma noktaları var. Rodopların Tulum(gayda)’u Keltlerin torunları olan İrlandalılarda da var mesela,.. Kafkas kültüründe de rastlanıyor bu saza…
Roma hakimiyeti öncesinin Ankara çevresinde; “Galatya” adlı bir devlet kurduğunu biliyoruz Keltler’in. Ankara adı da onlardan miras. İskenderun civarına çıkartma yapan Mısır güçlerini yenip, gemilerini batırdıkları bir savaş sonrasında; başkentlerine kadar taşıdıkları bir gemi çapasından geliyor Ankara’nın adı. Bu savaş için sergilenen bir anıt olarak kullanmışlar onu. “Ankyra”, Kelt dilinde gemi çapası demek. Gelibolu (Gallipoli) adı da “Galyalı (Kelt) Şehri” anlamına geliyor…
Keltlerin (Galyalılar) göçebe bir topluluk olduğunu, meşhur “Asteriks” adlı çizgi romandan hatırlayacaktır herkes. Fransa civarında yaşayan “Barbar” topluluklar olarak, yerleşik Roma düzeniyle çatışmaları anlatılır orda. Roma döneminde bir ara Fransa’ya da “Galya” dendiğini öğreniyoruz bu romandan. Kırım civarından Avrupa içlerine ve Balkanlara yayıldıklarını düşünüyor tarihçiler. Galatya’yı kuranlar; Romalıların Fransa’dan kovduğu topluluklar. İlk yayılış ve daha sonra Galya(Fransa) topraklarından kovulanların geçişi ile; Balkanlara katmerli Kelt akını olmuş yani,.. Galatya Devleti de Roma hakimiyetine girince; göçebe Keltlere haram oluyor Anadolu. Romalı efendilere toprak rantı üreten tarımcı köylüler olmayı reddettikleri için göç yollarına koyulurlar yeniden. İstikamet, merkezi devlet egemenliğinden korunma olanağı sağlayan dağlık arazilere çevrilir gene. Bir kısmı kuzey doğudaki Kafkasya’ya göç eder. Ana kütle ise Balkanlar (Rodoplar) üzerinden Avrupa yolunu tutar. Rodoplar’dan geçen üçüncü dalgadır bu… Göç yollarında ekile döküle Fransa, İrlanda, Galler, İngiltere gibi yörelere dağılırlar.
Tulum öncelere ait bir Anadolu/Rodop sazı mıydı? Yoksa Keltler mi taşımıştı onu buralara? bilemiyorum. Çok eski çağlarda Anadolu’da; benzer bir sazın varlığına dair bulgular mevcut gerçi. Keltler’in göç ettiği ülkelerde hala yaşıyor olması bir biçimde onu benimsediklerinin göstergesi. Konumuz açısından; göç trafiğini izleme olanağı sunduğu için önem taşıyor. Bu trafikte Rodop İstasyonunun; öyle ayaküstü uğranıp geçilen bir durak olmadığına da işaret ediyor bence. Tulum üzerindeki ortaklaşma uzun süre birlikte yaşandığı anlamına geliyor çünkü. Uzun süreli kalış; belirli bir kaynaşma demektir aynı zamanda. Yoğun bir kültür alışverişi de olacaktır kaçınılmaz olarak. Bu nedenle “”Kelt” inançlarına da göz atmak gerekecektir.
“Druid” adı verilen ve “inisiye edilmiş Rahipler” kontrolünde yaşatılan “Kelt” inançları da Paulikan, Bogomil ve Alevi inançları gibi ezetorik (İçrek, Batıni) karakterliydi. Bogomil ve Alevi inançlarında Aziz (Hagia) ve Eren (Evliya, Kamil İnsan) lere denk gelen “Druid”lik dışında halk arasında inançları yayan Derviş, Ozan gibi unsurları (Bard’lar) vardı. İnanç yapısında ağaç kültü (“meşe” özellikle de üzerinde “ökseotu” yaşayan meşe kutsaldı.) öne çıkıyordu. (Bir Pomak pesnasında; Tatarlarla savaşırken yaralanan genci iyileştiren ağaç (orman) perisinden söz edildiğini anımsıyorum!?...) Mağara ve ve Kuyular da önemli bir kutsallığa sahipti. Yaşanan ve öteki dünya arasında geçiş alanı olarak algılanıyordu bu yerler,.. Trakya kökenli ezetorik Orfizm (Orfeusçuluk) mitlerinde de, ağaç ve yer altı kültleri dikkat çeker. Orfeus efsanesinde Ağaç Peri’si önemli bir motiftir. Yeraltı tanrısı “Dis”; Orfizm ve Kelt inançlarında ortaktır.
Rodoplar’a yönelik Kelt göçleri üç dalga olarak gözlenmektedir. Kırım civarından yayılan ilk dalgada bir kısmı buraya gelirken; Avrupa içlerine yönelenler de daha sonra Roma baskısıyla ikinci dalga olarak gelmiş ve Anadolu’ya geçmiştir. Anadolu’da kurdukları Galatya Devleti Roma hakimiyetine geçince de bir kısmı Kafkaslar’a yönelirken ağırlıklı kısmı ise Rodoplar üzerinden Avrupa’a geçmiştir. Bundan başka Anadolu’da Türk hakimiyeti yerleşirken yerli nüfusun İstanbul üzerinden Batıya yönelik sınırlı bir göç yaşadığına işaret eden kaynaklarda vardır. Anadolu yerli nüfusunda önemli izler bırakan “Kelt” kültürü nedeniyle bu son göçü; “Bogomiller’in batıya göçünü destekleyen ardçı “Kelt akımı” olarak yorumlayanlara da rastlanmaktadır. Ezetorik (Batıni,İçrek) inanç formları, ortak kültler ve “gayda” gibi kültürel ürünler; ardışık göçler sonucunda Kelt kitlelerin Anadolu ve Rodoplar arasındaki kültür etkileşiminde önemli taşıyıcı unsurlardan birini oluşturduğuna işaret etmektedir.
Keltler’in yerleşik tarım düzenini temsil eden Roma hakimiyeti sonrasında Galatya’yı terk etmesi; tarımcı Hitit Hakimiyeti sonrasında göçebe karakterli Anadolu yerlilerinde de benzer göçlerin yaşandığını düşünmeyi gerektirmektedir. Böyle bir göçün de; tıpkı Keltler’de olduğu gibi doğu ve batıdaki dağlık ülkelere (Kafkasya ve Rodop) yönelmesi beklenmelidir. Günümüzde Kafkas Kültürü ile Anadolu’nun bilinen en eski halklarından Luwi’lerin kültürü arsında bağlar bulunduğuna dair araştırmalar mevcuttur. Batı Anadolu ve Kafkasya’daki ortak yer adları üzerinden bu bağlantıya dair izler gösterilmiştir. Aren-Arin benzeşmesi de; Arenler’in Hitit hakimiyeti sonrasında yaşanmış bir göç sonucu Rodoplar’a gelmiş Anadolu yerli halkına işaret eden bir olgu olarak değerlendirilebilir.
Balkanlarda Aren-Aren-a-vut (Arnavut)-Alban adlandırmalarının özdeşliği üzerinde durmuştuk. İlginç bir şekilde Arran-Alban eşleşmesi Kafkasya üzerinde de karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde Kuzey Azerbaycan’ı oluşturan bölgeden tarihler; Arrania-Albania olarak söz etmektedir. M.Ö.3. ve M.S. 4. asırlar arasında bölgede “Arrania-Albania” adında bir devletin yaşadığı bilinmektedir. Zaman zaman Pers Hakimiyetinde bir Satraplık olarak adı geçen bu devlette; çok çeşitli etnik unsurların bir arada yaşadığı, topraklarında 25’ e yakın farklı dil konuşulduğuna işaret edilmesinden anlaşılmaktadır. Bu etnik unsurlar arasında sonradan “Pomak” oluşumuna katıldıkları da tartışılan Peçenek ve Kuman’ların da bulunuyor olması hayli ilginçtir. Adlandırma ortaklığı yanında, Tulum (Gayda) sazının kullanımı ve Kaşa,Kaçamak gibi mısır ununa dayalı yemek kültüründeki benzeşmeler; Rodop-Kafkas bağlantısı üzerinde ısrarlı araştırmaları gerekli kılmaktadır. Şimdilik Kafkasya’daki Alban(Arran) toplumu hakkında fikir edinilmesi için bir alıntıyla yetiniyorum.
“‘Albanya Tarihi’ eserinin müellifi M. Kalankaytuklu;,,,, kitabının bir yerinde Albanya hanedan soyunun Yafes neslinden ve Sisakan (bunların Si/saklar yani Sakalar’dan bir boy oldukları biliniyor) (Sünük) kökenli Aran isimli bir hükümdardan geldiğini belirtmektedir.” Bir Hazar Yahudisi olan Kankatuklu Musa’nın aktardığı efsanelerin; Albanlar’ın geçmişini “Aran” adlı bir hükümdar soyuna bağlaması ilginçtir. Kanımca; Güneş Tanrıçası “Arinnitti” ile bağlantısı nedeniyle anaerkil kültüre belirgin vurgu içeren bu adlandırma; ataerkil kültürde yasaklanan eski inanç izlerinin silinmesine yönelik bir çabayla, yeni anlayışta tanrıya vekaleten hüküm süren (Tanrının yeryüzündeki temsilcisi sayılan) “erkek” hükümdarlar soyuna yöneltilmiş olmalıdır. Tıpkı Tanrıçaların zaman içinde aynı nedenlerle (erkek) Tanrılara dönüştürülmesi gibi…
Arrania-Albania İskit (Saka) ların uzun süre yaşadığı coğrafyadır aynı zamanda. Aktardığım yazı da “Albanlar”ı bir İskit grubu olarak ele almaktadır. Yazının diğer bölümlerinde sonradan Peçenek’lere kaynaklık etmiş olabilecekleri tartışılan “Pasianlar”dan söz edilmektedir. Aynı şekilde Sümer Güneş tanrısı “Utu” yu çağrıştıran adlarıyla “Uti” lerden…(Merak edenler verdiğim link üzerinden yazının tam...okuyabilir.). İskitlerin ve sonraki dönemlerde Peçenekler’in, Balkanlar’a, dolayısıyla da Rodoplar’a yoğun göçlerle aktıkları bilinmektedir.
Hitit öncesi Anadolu’sunun “anaerkil” inanç kültleriyle bağlantılı olduğunu sandığım “Arinnitti-Arin-Aren” adlandırmasının Karadeniz’in kuzey ve güneyinden sayısız göçlerle Rodoplar’a taşınmış olabileceğini gösteriyor bütün bunlar. Yalnızca dağlık arazide yaşayan göçebe karakterli topluluklarda korunması nedeniyle giderek yalnızca “dağlı” anlamına indirgenebilmesinin; göçlerle gelip yerleşik düzenle uyumlulaşan kesimlerde, “ataerkil” kültür içinde yasaklanan eski inanç izlerinin silinmesiyle alakalı olduğunu sanıyorum.
“Aren” adlandırmasının; Rodop-Anadolu kültür etkileşimleri ile alakalı olabileceğine dikkat çekmeyi amaçlayan bu yazımı; “Drama”, “Rodop”, “Arda” gibi bölgeye özgü adların Anadolu kültürüyle bağlarına işaret ederek bitirmek istiyorum.
Eski Anadolu Kavmi olan Luwiler’de; “odra/adra” sözü; erkek, koca, eş, özellikle de “ana tanrıçanın kocası; yani (Erkek) Tanrı” anlamına geliyordu. “-u–ma” ekleri ise; … halkı ya da …–lılar, (Truva halkı ya da Truvalılar gibi) anlamı katıyordu söze.. (O)dra(u)ma (Drama) sözü “Tanrının Halkı” yani “Tanrının İnsanları” anlamına geliyordu. (Bkz.: DRAMA SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE ETİMOLOJİK BİR İNCELEME/ Naci ASLAN -
http://www.yazimhane.com/modules.php...rticle&sid=416 )
Dağlarda yaşayan “Ana Tanrıçanın (göçebe) Halkı- insanları” (Arin-Aren) karşısında; kentli (yerleşik) tarımcılar, “(erkek) Tanrının Çocukları” (Drama) olarak görülüyordu. Rodoplar’ın eteğindeki bölgenin en eski kentine; Luwi dilinden gelen “Drama” adının verilmesi; Anadolu kültüründe derin izler bırakan yerleşik-göçebe çatışması ile alakalı görünüyor. “Drama” sözü “Aren” sözünün karşıtı gibi,.. Sosyal çatışmanın iki tarafında bulunan insanları ifade etmede kullanılıyor.
Trak dilinde “dağ” anlamına gelen “Rodop” sözünün de “Arin- Aren” sözü ile bağlantılı olduğunu sanıyorum. “Arin” sözcüğündeki “ar” kökü; ışık, beyaz ışık, beyaz anlamına geliyor. Dilimizde temiz, pak (beyaz) anlamına gelen “arı” sözü bu kökle alakalı sanırım. Anadolu Rumcası’nda dağ anlamına gelen “or-o” sözü de öyle… (Trabzon/Maçka’daki Sumela manastırının bulunduğu dağın adı: “Karadağ”dır. Bu ad Rumca’dan aynen çevrilerek Türkçe’leştirilmiştir. Rumca’da “oro” dağ ve “Melas” ise kara anlamına gelir. “Oro(s)melas” Karadağ demektir. Adını bu dağdan alan “Orosmelas Manastırı”, Giderek “Sumela” biçiminde söylenir olmuştur. Benzer şekilde “Toros” adı da dağ anlamı veren aynı “oro’s” kökünden türemedir.) Dağlar güneşin doğup battığı yerlerdir. Yani Güneş Tanrıçasının (ışığın) evi. Bu nedenle adlarının Güneş Tanrıçası (Ar-innitti) ile bağlantılı olması doğal. “Ar” kökünden türeyen “Rodop” sözünün başındaki a/o sesinin düşmesiyle (a-rodop, o-rodop) bugünkü formuna geldiği anlaşılıyor.
Ar-da sözcüğündeki “ar” kökü olduğu gibi korunmuş. Nehir adı olduğuna göre Arinnitti’nın suyu-sütü gibi bir anlama geldiği düşünülmelidir.
Aren (Arran) sözü; Alban sözüyle yanayana kullanılıyor hep. Hitit ve Luwi dillerinde "Işığın İnsanları" (Güneş Tanrıçası'nın- Ana Tanrıça'nın Çocukları) anlamına geliyor bunlar. Ataerkil toplumun sınıflı düzenine direnen ilkel toplumları ifade etmede kullanılıyorlar. Ortaçağın aristokratik tarım toplumlarına diklenen göçebelerini adlandırmada kulanılan "Barbar" sözü; kökünü dayadığı Sümer Güneş Tanrıçası "Babbar"ın adından bağımsızlaşmış görünüyor. Buna bakarak köken tartışmalarında değer ifade etmediğini düşünebilirdik. Ama Rodopların kökleri çok eskilere uzanan şimdinin Müslüman çobanları olan "Arenler"; yakın denecek bir geçmişe kadar Bogomildi, Alevi'ydi. Anadolu'nun yerlisi Luwiler'in, Ana Tanrıça kültüne dayalı inanç sistemi; daha Hitit döneminde; kendisine dayatılan inançları görünüşte benimseyerek yaşatılan "gizli din"e dönüşmüştü. Kendi inanç akidelerini; zorla benimsetilen dinin motifleri arasında gizledikleri sembollerde yaşatan bu "gizli din" taraftarları Bizans "Paulikanları", Bulgar "Bogomilleri" ve Türk "Alevileri" haline gelmişti zamanla. Yani Arenler yalnız adlarıyla değil; inançlarıyla da köklerini Anadolu'ya dayamış görünüyor. 5000 yıllık bir ağaç sanki. Biraz Trak olmuşlar, biraz Slav'laşmışlar, biraz Türk, biraz Arap... Her gelen başka bir meyveyi aşılamış dallarına... Ama onlar; ille de Anadolu Zeytini'nin kurşuni yeşilini yaşatmış görünüyorlar. Adlarıyla, inançlarıyla...
Rodoplar’da yaşayan Arenler’ gibi; en eski dağ, ırmak ve yerleşim adlarında Anadolu Güneş tapımı kültürünün damgası çıkıyor karşımıza. En eski adlandırmalardan başlayan bu karşılaşma göçebe kültüründe yerleşik kültüre oranla çok daha yoğun izleri gözlenebilen “anaerkil” kültlere işaret ediyor hep. Göçebe kültür de çok eski çağlardan beri “ataerkil” kültürün parçasıdır. Ancak ataerkil toplumların ürettiği “sınıf” olgusu bu yapılanmalarda henüz belirginleşmediği için çok silik görünümler altındadır. Bu nedenle “anaerkil” kültürdeki “eşitlik” ilkesinin izleri hala gözle görünür denecek kadar belirgindir. Başka ayırt edici kültürel olgularla birlikte önemli geçmiş izleri olarak ele alınmaya müsaittirler. Yazının kullanılmadığı bu toplumların geçmişini; (yazı kullanan yerleşik kültürlerin yanlı verilerini yorumlama dışında ancak) bu izleri takip ederek araştırmak mümkün olabilmektedir. Zaman içinde daralan alanlarda yerleşiklerle iç içe yaşamanın getirdiği kültürel geçişkenlikler izleri iyice karışık hale getirdiği için bu araştırmalardan kesin sonuçlar elde edilmesi beklenmemelidir. Burada bir sürü benzerlikleri diğer tarihsel verilerle birlikte değerlendirildiğinde bir fikir edinilebilmesine katkı sağlayabilmeleri umuduyla sıraladım. Pomakların geçmişine değişik bir açıdan bakabilmeye kapı aralayabildiysem ne mutlu!...
http://edirnelisesi.13.forumer.com/viewtopic.php?t=429