Author Topic: Goralıların adetleri üzerine ilk tespitler  (Read 8863 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2348
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
Goralıların adetleri üzerine ilk tespitler
« on: August 09, 2008, 17:19 »
GORALILAR, Kosova özerk bölgesi içinde varlık sürdüren bir topluluktur.
Yugoslavya devletinin dağılmasından sonra dikkatleri çeken bir topluluk haline
gelmiş-lerdir. Herhangi bir etnik ve dini kimliğin öne çıkmadığı sosyalist bir rejim
olan Yugoslavya içinde Goralılar kendi farklılıklarını tartışmaya açmak imkânını
bulamamışlardır. Ancak Yugoslavya’nın tüm sosyalist bloğun çözülmesine paralel
bir zaman diliminde ortadan kalkarak etnik kökenlere göre parçalanmasından
sonra onlar da kendi kimliklerinin köken arayışı içerisine girmişlerdir.
Sahip oldukları nüfus sayısına bakıldığında, Goralıların önemsiz bir etnik
topluluk olduğu düşünülebilir. Ancak son derece karmaşık Balkan coğrafyasında
hiçbir etnik topluluğu önemsiz görmemiz mümkün değildir. Yüzyıllardır süren
Batı dünya egemenliğinin dünya üzerinde kurmuş olduğu küresel ilişkilerin
temeline bakıldığında bu durum çok daha iyi anlaşılacaktır. Burada hiç durmadan
tüm coğrafyayı en ücra Kutup noktalarına kadar gezen ve her şeyi kodlayan
bir çaba içinde olan Batılı antropologları anımsatmakla yetinelim.
Kimlik ve aidiyet bir toplumu var eden onu diğer topluluklardan ayıran en
önemli varoluş imkanıdır. Hiçbir toplum kendi farklılığını ve etnik kimliğinin
ayrımına varamadan varlığını muhafaza edemez. Bugün için Goralılar ve aynı dil
ve kültürü paylaşan Torbeş ve Pomaklar olmak üzere üç ayrı topluluk halinde
olan bu etnik yapının nüfusunun da azımsanmayacak miktarda olduğu aşikardır.
Gora köylerinin çoğunluğu Kosova’da olmakla birlikte Arnavutluk ve Makedonya’ya
dağılmış bir halde yaşayan Goralılar da bulunmaktadır. Ancak nüfuslarının
bu kadar az bir yekun tutmasına rağmen büyük, küçük tüm güçlerin bu toplulukla
ilişkileri ve onların etnik kimlikleri üzerindeki çalışmaları son derece dikkate
değerdir. Burada Avrupa genelinde ve Balkanlarda yer alan bazı ülkelerin ve
bilim çevrelerinin Gora ve Goralılara duydukları özel ilgi dikkat çekici ve bizim
açımızdan da teşvik edicidir.

Toplumlar çok kolay değişmezler. Toplum ve toplulukların dış görünüşlerinde
bir takım değişmeler yaşanmış olsa da onların gözeneklerine inildiğinde, toplumsal
genetiğine bakıldığında bir çok şeyin çok eski zamanlardan beri yaşamaya
devam ettiğine tanık oluruz. Buna toplumsal hafıza diyebiliriz.
Gora’da yürütmüş olduğumuz kısa çalışmalar neticesinde sözlü tarih çalışmalarında
bulunarak bir türlü içinden çıkılamayan ve kimsenin doğrudan hüküm
veremediği bu etnik topluluk üzerindeki sis perdesini bir nebze olsun aralamaya
çalıştık. Ancak konunun bütün boyutları ile ortaya konulduğunu da ifade etmiyoruz.
Bu yüzden çalışmamızı ilk tespitler başlığı altında ele almayı uygun gördük.
Yapılan çalışmalar temelde iki kısma ayrılmaktadır. Bir yanda maddi kültür
unsurları olan ve bugün bile arazide ulaşma imkanı olan mezar, tarihi eser ve
kalıntıların incelenmesini içeren bir boyut taşırken öte yandan insan unsurunu
eksen alan örf adet ve geleneklere ilişkin yapılan çalışmalar da diğer boyutu oluşturmuştur.
Yürütmüş olduğumuz çalışma ile Gora’da yaşayan örf adet ve gelenekleri
yaptığımız derinlemesine mülakatlar sonucunda köken akrabalıklarının
olduğunu belirttikleri Orta Asya bozkır coğrafyasının topluluklarıyla gelenek,
görenek ve töresi ile ne tür benzerlikler taşıdıklarını tespit etmek ve bu bilgiler
ışığında Gora ve Goralılarla ilgili geçerli bilgilere ulaşmaya çaba gösterdik.


Toplumsal ve Kolektif Hafıza Olarak Örf ve Adet Taraması

Çalışmamız Kasım 2006 tarihinde Kosova Prizren Dragaş Beldesine Bağlı
Gora köylerine yaptığımız ziyaret ile başlatıldı. Çalışma esnasına ziyaret etmiş
olduğumuz bir çok köyde tüm topluluk kesimleri ile görüşme imkanı bulduk. Bu
anlamda kadın, erkek, yaşlı genç dengesini gözeterek onlara başta kendilerini
nasıl tanımladıklarından başlayarak, kültürel değerlerinden örf adetlerine varan
bir çizgide bir çok sorular yönettik. Ancak konu ile daha derinlemesine bilgi
sahibi olmak için Gora’lı aydınların da görüşlerine müracaat ettik. Bu anlamda
ilk etepta Abdullah Rahte, Abdullah Tatlıcı, Yahya Maznikar, Musa Djinjo (Dinç),
İsa Mutas, Emrullah Redzeplari, Ramadan Redzeplari, Bayram Hoca, Enes
Ensar, Esat Bekirovski gibi Gora’nın önde gelen aydınlarının görüşlerini de
alarak, Gora örf ve adetleri konusunda tespitlerde bulunulmuştur. Bu ilk izlenimler
bizde özellikle Türkiye’de ve Orta Asya’da Kazak ve Kırgız adetleriyle
Gora’lılarınkiler arasında önemli benzerlik ve paralellikler olduğunu saptama
imkanını vermiştir. Örf adet taraması için yaptığımız mülakatlar sonucunda adet ve gelenekler
bakımından özellikle Türkiye Türkleri ve Orta Asya’da Kazak ve Kırgız topluluklarının
adetleriyle önemli benzerlik ve paralellikler tespit edilmiştir.Goralıların adetleri beş ana
başlık altında ele alınacaktır.

Yemek ve sofra kültürü

Gora’da bir tarım kültürü geçmişinin olmadığı, köken itibariyle hayvancılığın
daha baskın olduğu bir yaşama tarzına sahip oldukları görülmüştür. Baskın yaşama
tarzları dikkate alındığında, Orta Asya Bozkır coğrafyasından Balkanlara
göçmüş, geçmişinde göçerlik olan bir topluluk oldukları, mutfak kültürlerinde
de kendini gösterir. Benzeri durum bugün Orta Asya’nın göçebe halkları olan
Kazak ve Kırgızlarda da söz konusu olup yemek kültürleri büyük ölçüde hayvani
gıda ağırlıklı beslenmeye dayanır. Goralıların yemek kültüründe yemekleri hayvani gıdalar
daha ağır basar. Özellikle et, süt, peynir, tereyağı temelli beslenme, Türkiye’de ekşimik olarak bilinen
özel yaptıkları peynir Goralıların en bilinen yemekleridir.
Goralılarda baba evin büyüğü olarak sofraya oturmadan ya da yemeğe başlamadan
evin diğer üyeleri sofraya oturmaz ve yemeğe başlamaz.. Benzer davranış
biçiminin Kazak, Kırgız ve Anadolu Türklerinde görmemiz mümkündür

Doğumla ilgili adetler

Goralılar, bebek doğduğunda eğer akşam doğduysa, doğumunun ilanı sabah
vaktine bırakılır. Bebek doğduğunda onu tuzlu suyla yıkarlar. Aynı adet Anadolu
Türklerinde yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Bebeğin doğumu münasebetiyle,
eğer ailenin hali vakti yerindeyse, küçük baş hayvan kesilebilir. Bu adetin benzerine
Kazaklarda da yaygın bir şekilde rastlanır.Bebek doğduğu gün o ailede düğün başlar,
şerefine büyük baş hayvan kesilir. Akşamüstü eve köyün genç kızları ve delikanlılar
toplanıp bebek bekçiliği yaparlar.

Goralılarda erkek çocuk daha fazla tercih sebebidir. Bu eğilim, Anadolu ve
Orta Asya Türk topluluklarında da görülür. Neslin devamı ve Ocağın tüttürülmesi
düşüncesi ön plandadır. Ancak, erkek çocuğun daha çok tercih edilmesi,
sadece Anadolu ve Orta Asya’ya has bir olgu değildir. Dünyanın başka yerlerinde
de yaygın olduğunu ifade edebiliriz.

Goralılar bebeğin doğumunun 40.gününde yemek daveti verir, mevlit okuturlar.
Ayrıca, hediyeler ve bahşişler dağıtırlar. Kazaklar ise, ise erkek çocuğun
37–39. gününde kız çocuğun ise 42–44. gününde kırkını yapar ve yemek daveti
verir, bunun için bir küçükbaş hayvan keserler. Goralılar, bebeğe kırkından sonra
nazar değmesin diye boncuk ya da altın nazarlık takarken, aynı şekilde Anadolu’da
bebeğe ve çocuklara nazarlık takma son derece yaygın bir gelenektir.
Goralılarda evin en yaşlı kadını bebeği beşiğe yatırır. Kazaklarda ise, bebek
kırkından çıktıktan sonra onun dedesi ile ninesi veya ana babası tüm komşu ve
köyleri toplar ve beşiğe yatırma töreni yaparlar. Beşik üzerine yedi türlü temiz ve
değerli eşya konulur. Bebeği beşiğe yaşlı ve tecrübeli kadınlar yatırır.
Goralılarda lohusa kadınlar bir kemerle bellerini bağlarlar. Lohusalık 42 gün
sürer, lohusa kadının hastalanmasın diye üzerine düşerler. Benzeri adete Türkiye
ve Orta Asya Türklerinde rastlamak mümkündür. Bu anlamda Anadolu’da “
lohusanın kırk gün mezarı açıktır” ifadesi Anadolu Türklüğünde konunun benzerliğini
vurgulamaktadır.Çocuğun ilk konuşması da önemli bir sevinç kaynağıdır.
Goralılar çocuk ilk defa konuşmaya başladığında hediyeler verirler. Kazaklarda ise, bu durum
önemli bir sevinç kaynağı olup daha geniş çerçeveli ritüellerle kutlanır. Çocuk
konuşmaya yeni başladığı zaman çabuk konuşsun arzusuyla konuşma töreni
yapılır. Koyunlar kesilir, çocuğa koyun dili yedirilir. Sonra çocuk kurutulmuş
koyun bağırsağıyla bağlanır ve ondan konuşacağına dair yemin istenir ve o da
üç defa konuşacağım diye söz verir. Burada önemli bir ayrıntıya dikkati çekmek
gerekirse, Kazaklar çocuğa koyun dilini çocuk akıcı konuşsun diye
yedirirken, Goralılar koyun dilini kekeme olan çocuklara akıcı konuşsun diye
emdirirler.  Goralılarda iki ablası ölen erkek çocuğun kulağına ölmesin diye küpe takılır.
Çok eskiden bebeğin ağzına ihtiyar kadınlar tükürük sürerlerdi.
Goralılarda bebeğin kesilen saç ve tırnakları saklanır. Ayrıca her kim olursa
olsun bütün kesilen tırnaklar toprağa gömülür. Benzeri şekilde Kazaklarda
bebeğin saçı ve tırnağı kısaltıldıktan sonra saç beze sarılır ve muskaya konularak
sağ omzuna takılır. Tırnağı ise toprağa gömülür. Genelde çocuğun saçının
toprağa atılmadığı, kimsenin geçmediği ıssız yerlere gömüldüğü görülür.
Goralılar bebeğin saçını tıraş ederler, ancak başında bir perçem bırakırlar.
Bebek kız ise, perçemine boncuk takılır. Kazaklar, erkek çocuk olduğunda,
eskiden nazar değmesin diye onun saçlarını kesip kafasının tam ortasında bir
tutam saç bırakıyorlardı. Bu saç zamanla uzadığında çeşitli boncuklarla ve değerli
taşlarla süslenerek örülüyordu. Bu perçem gibi saç kuyruğuna aydar denilmekteydi.
Başta perçem bırakma, sadece Goralı ve Kazaklara özgü bir olay
değildir. Orta Asya’da yaygın olan bu âdetin bir uzantısı olarak Orta Anadolu’da
bazı Yörük topluluklarında erkekler, başlarında sadece perçem ile dolaşırlar.
Göbeğe iki düğüm atılır. Goralılarda çocuğa isim vermede evin en büyüğü
olan dede önceliklidir. Anadolu’da da aynı şekilde çocuğa ismi evin büyüğü
verir. Kazaklar da ise, göçebe hayatının gereği olarak daha iç içe toplu yaşama
tarzı nedeniyle, çocuğa isim vermede öncelik o beldenin büyüğüne ya da komşu
ilçenin büyüğüne aittir.

Sünnet adeti, İslamlaşma süreciyle birlikte, Türklerin ve diğer bir çok
Müslüman topluluğun kültürüne giren bir unsurdur. Goralılarda sünnet yaşı 5-7
yaş arasıdır. en geç 7 yaşında çocuğun sünnet ettirildiği görülmektedir. Okula
gitmeden sünnet ettirmek tercih edilir. Genelde sünnet Haziran Eylül arası yapılır.
Erkek çocuğun sünnet derisi saklanır. Kazaklarda sünnet için en uygun yaş
olarak 5, 7 veya 9 yaşları belirlenmiştir. Kazaklar çocuklarını genellikle yaz sonları
veya sonbahar başlarında sünnet etmektedirler.
Her bir Goralı yedi göbek atasının adlarını bilmek durumundadır. Aynı şekilde
Kazaklarda ve diğer Orta Asyalı topluluklarda aynı durum geçerlidir. Çocuk
7-9 yaşlarına geldiğinde ona baba tarafından başlayıp tüm akrabaları, anne
tarafından akrabaları, dedeleri, tüm şeceresi öğretilir. Çocuğa yedi ceddini öğretmek
her babanın başlıca görevidir. Dikkat çekici olanı Goralı ailelerin yedi
kuşak öncesine kadar atalarının isimlerini bilmekle beraber, Arslan, Demir, Turan
gibi Türkçe isimlerin varlığına rastlanmasıdır. Bu isimlerin varlığı İslam öncesi
dönemden bakiye kaldıkları düşüncesini çağrıştırmaktadır.

Evlilik ve Düğün Adetleri

Goralılarda aile birliği erkek egemen bir yapıya sahiptir. Büyük geniş aile
yaygındır. Bu yönüyle başta Kazak aile yapısı olmak üzere Orta Asya Türklerinin
aile yapılarıyla örtüşmektedir. Anadolu’da da geleneksel aile yapısında babaya
saygı ve baba otoritesi son derece güçlüdür. Bu durumu, yapılan birçok araştırmada
olduğu gibi, Nermin Erdentuğ’un Hal Köyü araştırmasında da görmek
mümkündür. Kazaklarda ise ataerkil özellikleri ağır basan bir aile yapısı söz
konusudur. Ailenin yükü kadınların sırtındadır; aile içinde babanın yani erkeğin
sözü geçerlidir. Baba yoksa erkek kardeşlerin büyüğü onun yerini alır, erkek
çocuklar küçükse veya yoksa urug’dan başka erkekler aileyi himaye ederler ve
aile üzerinde söz sahibi konumuna geçerler. Kazaklarda kadının sözünü dinlemek
iyi karşılanmayıp Dünyadaki en ağır günahlardan biri olarak görülür.
Benzer ataerkil özellikler Kırgız, Altay, Özbek, Türkmen topluluklarında da mevcuttur.
Ancak, bu topluluklardaki ataerkilliği Mehmet Eröz ve bazı sosyal bilimcilerimiz,
eski Roma ve Yunan aile yapılarına göre, kendine özgü zayıf bir ataerkillik
olarak yorumlamaktadır.
Goralılarda kız kaçırma şeklindeki evliliklerin eskiden daha yaygın olduğu
belirtilmiştir. Kız kaçırma Altay ve Yakut Türklerinde son zamanlara kadar evliliğin
meşruiyeti için gerekli bir ritüeldi. Orta Asya ve Anadolu’daki Türk topluluklarında
rastlanan kız kaçırma olayı, evlilik kastıyla gerçekleştiğinde
hoşgörüyle karşılanan bir adettir. Erdentuğ kız kaçırma şeklinde evlenmenin
Türkiye’de yaygın bir evlenme şekli olduğunu ifade etmektedir. Keza
Kazaklarda da, yasaklanmasına rağmen, günümüzde çok sık vuku bulan bir
evlilik şeklidir.

Gora düğünleriyle Orta Asya ve Anadolu’daki düğün ritüelleri arasında bazı
ayrıntılar dışında pek bir farklılık yoktur. Gora’da düğünlerde çift davul çalınır,
zenginlik arttıkça davul ve zurna sayısı 4’e çıkar. Çift davul çalma geleneğine
Anadolu’nun bazı yörelerinde de rastlanır.

Gora düğünleriyle Anadolu ve Orta Asya düğünleri arasındaki bazı benzerliklere
örnek vermek gerekirse, damadın zifaf odasına girerken yumruklanma ya
da dövülme adeti ki buna Anadolu’nun bir çok yerinde rastlanır. Gelinin başına
saçı saçma adeti (saçı pirinç, şeker ve buğday olabilir.) bu gelenek
Anadolu ve Orta Asya Türk topluluklarında yaygın olan bir adettir. Kırgızlarda
saçıya “çaçıla” denilmektedir. Erdentuğ’un da belirttiği üzere saçı (fındık, para,
buğdağ, üzüm, gibi ) adeti Anadolu düğünlerinde görülür. Osman Yorulmaz’ın
tespitlerine göre saçı geleneğinin Kazaklarda bir farklı uygulaması daha vardır ki,
damat kayın enesini ziyarete gittiğinde çadıra girerken kayın enesi üzerine kayısı,
ceviz vs. kuruyemiş saçar ki, bu âdete “şaşu” (saçma) denilmektedir.
Evlenen kız ata binip atla kocasının evine yakın akrabalarının takibinde gider.
Gelin ve damat tarafları çeşitli vesilerle birbirleriyle hediyeleşirler. Yakın akrabalarda
bu hediyeleşmeden faydalanır. Ancak, hediye vermede ağırlık damat
tarafındadır. Bu hediyeleşme âdeti sadece Goralılarda değil, Anadolu ve Orta
Asya Türk topluluklarında mevcuttur.
Bir diğer önemli benzerlik ise, Goralılarda başlık (kalın) parasının varlığıdır,
eskiden daha yaygın olan bu adet bugün giderek ortadan kalkmaya yüz tutmuştur.
Başlık ya da kalın bütün Türk topluluklarında yaygın bir uygulamaydı.
Evlenmede son derece önemli bir gelenektir. Başlık parasının en yaygın olduğu
coğrafya Orta Asya’dır. Bu gelenek birçok topluluğa Bozkır halklarından
geçmiştir. Kazaklarda evlilik kalıñmal (başlık) üzerine kuruludur. Evlenecek
erkekler zengin olsun fakir olsun mutlak surette az veya çok kalıñmal vermek
zorundadırlar. Bu anlamda kalıñmal evliliğin meşruiyet kaynağı gibidir. Kalıñmal
miktarı hakkında anlaşma sağlanmadan taraflar arasında evlilik bağlamında bir
ilişkiden söz edilemez. N. Erdentuğ’un da belirttiği gibi, başlık parası
Anadolu’nun büyük bir bölümünde yaygın bir adet olarak hükmünü sürdürmüşken31.
Anadolu’daki Yörük/Türkmen topluluklarında da eski ve köklü bir
gelenek olarak varlığı gözlemlenmiştir.

Ayrıca başlık parasından kaçınmak isteyen fakir aileler karşılıklı dünürleşme
yoluna gidebiliyorlardı. Gora’da rastlanan bu adete aynı zamanda Kazaklarda
da rastlanılmakta .N. Erdentuğ’un tespitleriyle Türkiye’de de bazı aileler
tarafından karşılıklı mübadele şeklinde uygulandığı görülmektedir.
Goralılarda geçmişte leviratus tarzı evliliğin uygulandığı belirtilmiştir. Bu tarz
evlilikte ölen erkek kardeşin eşiyle büyük ağabey ya da küçük erkek kardeş
evlenebilmektedir. Aynı şekilde bu evlilik şekli hem Anadolu’da hem de Orta
Asya’da rastlanan bir evlilik türüdür. Kazaklarda genç ve güzel kadınların
kocaları öldüğünde, kadın, dul kalsa da anne babasının evine dönmüyor, ölen
adamın küçük veya büyük kardeşi veya yakın erkek akrabasına eş oluyordu36.
Goralılarda evliliğin yedi göbek öteden akrabalık mesafesi olan aileler arasında
gerçekleştirilmesi bir töre gereği iken, bugün bazı Goralıların ifadesiyle kız
bulma sıkıntısı nedeniyle, bu kuralın 3 göbeğe kadar düştüğü belirtilmiştir. Bu
evlilik biçimi (dıştan evlilik-egzogami), Oğuz Türklerinin dışında Kazaklar,
Kırgızlar, Başkurtlar, Altaylılar, Yakutlar, Uygurlar ve diğer Türk topluluklarında
caridir. Oğuz Türklerinde ise, yani Özbekler ve Türkmenlerde (içten evlilikendogami)
yakın akrabalar arasında evlilik caiz görülür. Bu nedenle
Anadolu’da akraba evliliği hoşgörüyle karşılanan bir olgudur. Ancak, Türkiye,
Özbekistan ve Türkmenistan dışındaki Türk topluluklarında hoşgörüyle bakılmaz.
Örneğin Kazaklar yedi kuşak geçmeden akraba arasındaki evlilikleri helal
görmezler. Tezcan’ın kaydettiklerine göre, Türkiye’de akraba evlilikleri daha
ziyade Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da yaygınken, bazı yörelerde yedi göbek
öteden evlenme geleneğine de tesadüf edilir. İ. Yasa bir göçmen köyü olan
Ankara Taşpınar köyü’nde benzeri bir geleneğin varlığına dikkat çekmiştir.
Türkmenistan ve Özbekistan’da ise, yakın akraba evliliği Anadolu’daki kadar
yaygın bir olgu değildir. Türkmenler, yakın akrabaları ile kız alıp verdiklerinde
erkek tarafı kıza baba tarafından ve kız tarafı erkek tarafına anne tarafından akraba
olduğu takdirde nikâh yerinde görülürken, kız kardeşin oğlu dayı kızıyla evlenilmesine
caiz gözüyle bakılmamaktadır. Bu nedenle, yakın akraba evliliğinde
aşılmaması gereken belirli sınırları vardır. Türkmenlerde “dayı” yedi atanın yerini
tutar anlayışı hakimdir.
Mehmet Eröz’ün görüşüne göre, Anadolu’ya yerleşen Türk toplulukları kendilerini
yabancı unsurlardan koruyabilmek için içten evliliğe/akraba evliliğine içten
evliliğe yönelmişlerdir. Keza aynı gelenek Nermin Erdentuğ’un Elazığ’a bağlı
Hal Köyü’nde gerçekleştirdiği araştırmada öncelikli ve yaygın bir şekilde tespit
edilirken, Antalya Yörüklerinde de yaygın olmasa da sürdürülmektedir.
Erdentuğ ayrıca leviratus türü evlenmeye Anadolu’nun birçok yerinde rastlanıldığını
belirtmektedir. Her ne kadar M. Eröz içten evlenmeyi ya da akraba
evliliğini yabancı unsurlarla karışmamak endişesine bağlamışsa da İslamlaşma
sonrası Arap unsurlarla daha yoğun ilişkiye giren Türk topluluklarının bu
geleneği onlardan aldıkları da belirtilebilir. İlginç olanı, Balkanlardaki Türkler
Anadolu kökenli olmakla birlikte, akraba evliliğinin tasvip edilmemesidir.

Ölümle ilgili adetler

Goralılarda bir ölüm vuku bulduğunda, ölü evinde ocak yanmaz. Yemeği
komşular getirir.Yedinci günde helva dağıtılır. Ayrıca ölü evinin kapısının önüne
sandalye konulur ve üzerine havlu atılır. Ölünün yedisine kadar okunur. 40, 52.
sene-i devriyesinde yemek verilir.
Ölünün ardından Yasin ve Mevlüt okutma adeti Gora’da halen devam
etmektedir. 40. gecede camide yapılan duanın ardından şeker dağıtma adeti ile
Anadolu’daki uygulama çok benzerdir. Bu bakımdan ölümle ilgili adetlerde de
Anadolu ve Orta Asya Türk topluluklarıyla önemli benzerliklerin varlığına şahit
olunmaktadır. Aynı şekilde Elazığ’a bağlı Hal köyünde ölü çıkan evde 1 hafta
yemek pişmez, akraba ve komşular gönderir. Kazaklarda ise ölünün canı için
yedi gün çörek dağıtılır, Helva dökülür, ve ölü çıkan eve ertesi gün ekmek ve
yemek gönderilir. Ayrıca, ölümden üç, yedi, kırk, yüz gün ve bir yıl sonra özel
yemek verilir.
Goralılarda ölü kadınsa kadın erkekse erkek cenazeyi bekler. Aynı âdete
Erdentuğ’un Hal Köyü araştırmasında da rastlamaktayız.
Ölünün üzerine bıçak ya da makas konur. Bu adet, Anadolu’da ve bazı Orta
Asya topluluklarında da görülür. Goralılarda görülen diğer ölümle ilgili adetler
olarak ölünün üzerinden hayvanın geçmesi engellenmesi ve ölümünden bir yıl
sonra ölünün elbise ve eşyasının dağıtılmasıdır.
Ayrıca, türbeye ve ağaca elbisesinde bir iplik bağlama adeti var. Kimisi ceketini,
hastalığını ağaca bırakıp kendini iyileştirmesi için ağaca asar. Yaz ortasında
Ağustosta türbeler ziyaret edilir. Arife ve bayramlarda mezar ziyareti vardır.
Mezar ziyaretlerine sadece erkekler gider. Bu adetlerinde Anadolu ve Orta Asya
Türk topluluklarında aynı ve benzerlerine rastlanılır.
Gora’da dikkat çekici etnolojik araştırma bakımından önem taşıyan diğer bir
gelenek ise, mezar taşlarına ailevi ya da sülale tamgalarının işlenmesidir. Aynı
âdetin benzerini Kazaklarda bulabilmekteyiz. Ölen kişinin akrabaları, onun
mezarlarını yapar ve belgi koyarlar. Belginin üzerine ölen kişinin ismi, yaşı,
kabilesi ve tayfası, yazılır, varsa kabile belgisi konulur.

Diğer Adetler

Goralılardaki tespit edebildiğimiz diğer adetler aşağıdaki şekilde sayılabiliriz.
Bu adetlerin aynısına ya da benzerine Orta Asya ve Anadolu Türk topluluklarında
rastlamak mümkündür.
Goralılarda misafir boş gönderilmez, azık ya da elbise verilir. Kazaklarda ise,
gelenek gereği misafir, ev sahibinin atı, silahı ve köpeğinden başka her şeyini
isteyebilir. Ev sahibi ise misafirin istediğini verip onu uğurlar.
Misafir geldiğinde gelin sofraya oturmaz. Evin erkeği ve yaşlı annesi oturur.
Misafir eşiğe basarsa hakaret sayılır.
Anadolu’nun başta Erzurum olmak üzere belli yörelerinde ve Orta Asya
topluluklarında görülen cirit oyununa Goralılarda da rastlanır.
Goralılar da geceleri borç para alınıp verilmez. Para alışverişi sabah yapılır.
Geceleri tırnak kesilmez. Çatı altında ve eşikte oturulmaz. Cinler ve perilerin
kuytu yerlerde barındığına inanılır.
Gora’da Sultan Nevruz Mart Ayında kutlanır. Nevruz Bayramı Bozkır halklarına
özgüdür. Her ne kadar bazı sosyal bilimciler Nevruzu Kuzey Avrupa
yarımküresinin geneline ait bir bayram olarak görseler de, bu kutlamanın sosyolojik
açıdan açıklaması yaşama tarzı ile mevsumsel döngüsellik arasında ilişki
kurularak yapılabilir. Bozkır coğrafyasında bayram ve şenlikler, belli bir mevsimsel
döngüye atfen kutlanırlar. Bu mevsimsel döngünün o topluluğun yaşama tarzı
için bir anlam ifade etmesi gerekir. Mart Ayının sonları baharın uyandığı hayvanların
otlaklara çıkmaya başlayacağı bir mevsimsel döngüyü ifade eder. Bu
münasebetle, bozkır coğrafyasında yaşayan göçebe topluluklar için toplumsal bir
anlamı olan Nevruz’un kutlama geleneğinin Türk ve Moğol topluluklarından
diğer topluluklara geçmesi kuvvetle muhtemeldir.
Keza, Curcevden (hıdrellez) Gora’da çok ihtişamlı kutlanır. Çünkü Mayıs başı
daha yüksek yerlere yaylaklardan yaylalara sürülerle hareket etme zamanıdır.
Bu mevsimsel döngü de törenle kutlanır. Aynı şekilde bu şenliğin kaynağı göçer
yaşama tarzıdır.
Goralılar, su verirken bir elini göğsüne koyarlar. Abdest aldıktan sonra
lavabodan çıktıktan sonra elde peşkirle beklenir. Bu adetlere Anadolu ve Orta
Asya topluluklarında da rastlamaktayız.
Kadın çarşıya gitmez, yıllık erzak çarşıdan alınır, Kadın erkeği görünce sırtını
döner ve yüzünü kapatır. Bu adette İslamlaşma sonrası medrese etkisi çok açık
bir şekilde belirgindir. Goralılar açık bir şekilde görülen medrese etkisi nedeniyle,
yüzyıllar öncesine dayanan İslam öncesi birçok adet ve geleneği, bid’at olduğu
gerekçesiyle terk etmiş olabilirler.
Goralılar Ay tutulduğunda Kur’an okurlar. Ay tutulması esnasında, silâh atmak,
teneke çalmak, gürültü çıkarmak ve İslâmiyet ile birlikte ise dualar etmek, Türk
dünyasının bir çok yerinde bilinegelmektedir.
Goralılar ile Kazak halkının ortak bazı inanışlarına aşağıdaki örnekler, Gora
halkı ile Orta Asya halkları arasındaki kültürel akrabalığın önemli delillerini teşkil
eder. Bu inanışların, birçoğuna diğer Türk topluluklarında da rastlanır.

.. Sofraya ve yemeğe basılması iyi sayılmaz.
.. Kapı eşiğine oturulmaz ve basılmaz.
.. Akşam saatlerinde ve geceleri ev süpürülmez ve tırnak kesilmez.
.. Büyükler konuşurken sözleri bitene kadar dinlenir.
.. Yıldızları parmakla sayılmaz sayılırsa elde siğil çıkacağı inancı vardır.
.. Gökyüzünde hiçbir şey parmakla gösterilmez.
.. Bıçak hediye verilmez, bıçakla çocukların oynamasına iyi gözle bakılmaz.
.. Ekmek yere atılmaz, ekmeğe basılmaz.
.. Geceleri ıslık çalmaya iyi gözle bakılmaz.
.. Boynuna herhangi bir şeyi asmaya iyi gözle bakılmaz.
.. Yerli yersiz gülmek iyi karşılanmaz.
.. Geceleri aynaya bakmak iyi görülmez.
.. Akşam hava karardığında kesinlikle para alışverişi olmaz. Para verilmez.
.. Ekmeği tek elle bölmek iyi karşılanmaz.
.. Yenilen yemek kötülenmez.
.. Kuş ve karınca yuvalarını bozmak iyi karşılanmaz.
.. Yaşça küçük olanlar büyükler sorduğunda konuşurlar.
.. Yemeği önce erkekler, sonra kadınlar, sonra çocuklar yer.
.. Başkasının yatağına oturmak iyi karşılanmaz.
.. Sol el ile yemek yeme iyi karşılanmaz.
.. Pantolon ve çoraplar yatağın başına konulmaz. Goralılarda yatılan odada
dahi çorap tutulmaz.

Genel Değerlendirme

Yukarıda belirtilen, yemek ve sofra kültürü, doğum, düğün, ölüm ve diğer
adetlerle halk inanışları bakımından Goralılarla hem Anadolu hem de Orta Asya
Türk topluluklarıyla karşılaştırıldığında büyük benzerlikler ve aynılıklar hemen
göze çarpar. Burada belki de en temel farklılık, Anadolu’da endogamik/içten
evliğe hoşgörü ile bakılırken, Orta Asya ve Balkanlarda egzogamik/dıştan evliliğin
tercih edilmesidir.
Atarekil evlilik geleneğinde, dıştan evlilik, kız kaçırma, başlık/kalın ve levirat
türü evlilik yer alır. Türköne, İnan’dan aktardığına göre, Türklerde dıştan evlilik
iki boyun birbirinden kız alıp vermesi şeklinde gerçekleşir. Hiçbir kabile kendi
dahilinden evlenmez. Bugün de bu geleneğin kalıntılarının devam ettiği gözlemlenmektedir51.
Ögel’e göre, Levirat türü evlilikte ise, kendisi için başlık/kalın ödenen
gelinin, erkek ailesinin malı haline gelmesi söz konusudur. Ölen kardeşin
karısına ödenen kalın da bütün ailenin miras payı olduğundan dul kalan yenge,
bekar erkek kardeşle evlendirilmektedir.

Türköne’nin kaydettiği ve Ziya Gökalp’in de Şecere-i Türkî’den aktardığıyla,
Uygurların çiftçi, çoban ve avcı olarak üç gruba ayrıldığı, sürü sahiplerinin kalınbaşlık
karşılığı avcı topluluğun kızlarını alıp kendi obalarına götürdüklerini ifade
etmekte, bu olguyu başlığın kaynağı olarak göstermektedir. Robert Briffault,
anayerli evlilikleri bir hizmet evliliği olarak ortaya çıktığını, ancak, bu hizmetin
karşılığı olarak başlık parasının devreye girdiğini, anayerli evliliklerde koca eşini
evinde ziyaret ederken, başlığın kocanın karısını evinden ayırarak kendi evine
götürmesinin bir bedeli olarak ortaya çıktığını öne sürmektedir54. Hint-Avrupa
topluluklarında, başlık parası yerine drahoma vardır, drahoma, kız tarafının
erkek tarafına ödenen evlilik bedelinin adıdır. Dolayısıyla, Avrupa kıtasına özellikle
Balkanlara başlık/kalın parası Bozkır coğrafyasından yani Orta Asya’dan
göçen halklar tarafından getirilmiştir. Bu adet, bazı Hint Avrupa kökenli halklarda
görülüyorsa, bunun nedeni, zaman içerisinde bozkırlı göçebe halklarla girdikleri
etkileşim olmalıdır. Çünkü başlık/kalın geleneği, genelde ne bir Hint-Avrupa
özelde ise ne de bir Slav geleneğidir.

Slavlar köken itibariyle tarımla uğraşan topluluklardır. M.S. 5. yüzyıldan 13.
Yüzyıla kadar Orta Asya coğrafyasından Balkanlara yığınlar halinde göçler
gerçekleşmiş, Bozkır kökenli büyük bir nüfus birikimi söz konusu olmuştur. Özellikle,
göçebe kökenli Avar ve Bul-ogur (Bulgar) Türkleri, verimli bir tarım
coğrafyası özelliğine sahip Balkanlarda Slavların tarım tecrübesinden istifade
edebilmek için, onları tarım alanlarında istihdam etmişler, ancak, zamanla onlarla
karışarak Slav dillini benimseyip Hıristiyanlaşmışlar, sonuçta asimile
olmuşlardır. Bugün 8 yüzyılı içine alan bir zaman sürecinde Orta Asya’dan
Balkanlara göçen hiçbir Türk dilli topluluk kalmamıştır. Bunun istisnası
Macarlardır. Macar Kimliğinin ve dilinin korunmasında Osmanlı yönetim ve
desteğinin büyük önemine ünlü Macar tarihçi S. Takats dikkati çekmektedir56.
Hayvancılıkla uğraşan toplulukların kökeni Bozkır coğrafyası yani Orta Asya’dır.
Etnik yapılarla yaşama tarzı arasında göz ardı edilemeyecek bir ilişki söz
konusudur. Örneğin Güney Balkanlarda Slav topluluklarında ortaya çıkan
Zadruga tipi aile, bu toplulukların tarım temelli yaşama tarzlarından kaynaklanır.
Zamanla Slav dilli hale gelen bir çok Balkan topluluğu, Slav unsurlarla etkileşim
sonucu bu hale gelmişler, çevrede yer alan etnik unsurlarla yüzyıllar boyu süren
yoğun etkileşim, kendi dillerini devam ettirmelerini sağlayacak ortamı ortadan
kaldırmış olmalıdır.

Gora dili üzerine ciddi hiçbir araştırma yapılmamıştır. İlk bakışta, Gorançe,
bir Slav dili olmaktan ziyade, gerek kelimeler gerekse dil yapısı açısından Slav
dilleriyle Türkçenin bir karışımı olan karma bir dil özelliği göstermektedir.

Goralıların bulunduğu coğrafya dikkate alındığında, yaşama tarzı ve kültürel
değerler itibariyle Slav unsurlarla bağları bulunmamaktadır. Ancak yaşadıkları
coğrafyada Slav topluluklarla Slav dilli bir çevrede yoğun etkileşimde bulunmaları,
dillerinin karma bir dile dönüştüğü intibaını vermektedir.
Goralılar, aynı zamanda Torbeş ve Pomak adlarıyla anılan Balkanların diğer
topluluklarıyla ortak dil ve kültüre sahiptirler, Sırp bilim çevrelerinin Goralı
kavramını kabul etmedikleri onlara Pomak adını verdikleri söylenmektedir.
Ancak, aynı etnik topluluğun üç ayrı adı olamaz, dolayısıyla Goralı, Torbeş ve
Pomak adları, onlara çevrelerinde yer alan muhtemelen Slav topluluklar tarafından
verildiği ve gerçek etnik adları olan Orta Asya’dan bu coğrafyaya taşıdıkları
boy adlarının unutulduğu kanaatindeyiz. Buna rağmen, mezar taşlarındaki belgi
ve tamgalar, birer maddi delil olarak kökenlerinin hangi Türk boylarına ait
olduğunu bizlere söylemektedir.
Goralılar üzerlerinde yürütülen tüm farklı etnik kategorilendirme çabalarına
rağmen büyük bir çoğunlukla kendilerini Türk olarak tanımlamaktadırlar. Bu son
derece önemli bir aidiyet ilişkisidir. Nitekim bugün için Türkçe’yi ana dil olarak
uzun yüzyıllardan beri konuşmamış ve Slavik dillerin tesiri ile çok uzun yüzyıllar
önce dillerini kaybetmiş olmalarına rağmen çoğunluk itibariyle kendilerini Türk
kimliğine ait hissettikleri tarafımızdan tespit edilmiştir. Gora daha önce yapılan
çalışmalara göre Balkanlarda çok uzun bir zaman diliminden beri var olan bir
bölgedir. Bu bölgede yaşayan insanların bizce en önemli özelliği kendilerini
çevrelerinde yer alan diğer etnik toplulukların hiçbirine dahil etmemeleridir.
Kendi etnik aidiyetlerini ortaya koyarken sahip oldukları dini inanç da kimliklerini
belirlemede tek başına yeterli olmamaktadır. Nitekim bu bölgede yaşayan
Boşnak ve Arnavutlarla aynı dine (İslam’a) mensup olsalar da onlarla bir etnik
aidiyet bağı kurmamaktadırlar.
Gora bölgesi üzerinde yürütmüş olduğumuz saha çalışması ve konunun
teorik zeminde tartışılmasından sonra ulaşmış olduğumuz ilk bulguları bu şekilde
değerlendirip bu deneyimden edindiğimiz bilgilerin ileriki çalışmalarımız için
önemli bir kalkış noktası sağlayacağı kanaatindeyiz..


Prof. Dr. H. Musa TAŞDELEN*
Yrd. Doç. Dr. M. Kemal ŞAN*
Yrd. Doç. Dr. İsmail HİRA*

T.C. Sakarya Üniversitesi - Sosyoloji Bölümü



Offline daylek

  • Adviser
  • ****
  • Posts: 551
  • Gender: Female
  • pomakinka gorda sam jena... SorguluYorum
Ynt: Goralıların adetleri üzerine ilk tespitler
« Reply #1 on: August 10, 2008, 23:02 »
tamda beklenildiği gibi bir çalışma zaten ellerine sağlık ne demeliki başka? sormak istiyorum balkanlarda başka orta asya türklerinin konuştuğu dille benzerlik taşıyan dil yok denmiş yanlış anlamadıysam eğer, ozaman gagauz türkleri nin yaşadığı yer neresiydi arkadaşlar bu konuyu okuyan kullanıcılardan bununla ilgili bilgisi olan varmı acaba? ve bu araştırmanın iddaası sanırım goran torbeş pomak ayrı ayrı değil hepsi orta asya türkü demiş doğrumudur acaba ilginç_?
birde önder bu bahsettikleri mezar taşlarındaki bilgi ve damgalar yazıya ek olarak verilmemişmi acaba?