Türkçe > Edebiyat

POMAK EDEBİYATI

(1/4) > >>

bogutevolu:
Galeni ga sa nizîmat / Sevenler kavuşamaz.

Taya babiçka veçe ya nema – umré, No fafse kato mina pukray neynata koaşta faf Startsevo, struva mi se, çi şa sa pukaje na kapiyata prigarboana i pak şa mi razkaje kakva kamatna e bila neynata parva drujka – Minka.

O ihtiyar kadın artık yok, öldü… Startsevo köyünde onların evinin yanından her geçişimde, bana öyle geliyor ki, kapıda beli bükülmüş halde görünecek ve ilk arkadaşı olan Minka’nın ne kadar güzel olduğunu anlatacak.

İ siga ima kamatni momi, ama katu Minka druga ne sam videla. Aga razrejeş karpuza, kakva e – neynite buzki beha takiva. Pak aga te pugladneşe sas çernite çereşi –uçinki- da te izpiye. Nablijeşe li bayrém, tri jeni nimujeha da ya napletat za sal den. Na çetriset plitki ya redeha. A nah plitkite – nah pet mesta rupove. Aga tragneşe da varvi, tsonkaha katu dûziye çanove.

Şimdi de güzel kızlar var, ama Minka gibi başka birisini görmedim. Karpuzu kestiğin zaman nasılsa – onun yanakları öyleydi. Ayrıca sana siyah kiraz gibi gözleriyle baktığı zaman seni içerdi. Bayram yaklaştı mı, üç kadın bütün gün saçlarını örmeye yetişemezdi. Saçlarını kırk örgüye bölerlerdi. Saç örgülerinin beş yerinde çıngıraklar olurdu. Yürümeye başladığında bir dizi çan gibi çınlardı.

Ama i galenikat î si gu bîvaşe. To beşe ut drugu selu, ut Boevo. Duhodaşe fafséka veçer, nagizdanu sas pisana anteriye i pisan poyas, sas beli çorape i kendasan ağlık, primetnat prez ramu. Skrişom katu mrazçitsa priblijavaşe koaştata na Minka.

Ama onun sevdiği oğlan da iyiydi. O başka köydendi, Boevo’dan. Her gece gelirdi, yazma entari ve yazma kuşak ile, beyaz çorap ile ve kendasan mendil ile süslenirdi, onu omuzundan atardı. Mrazçisa gibi gizlenerek Minka’nın evine yaklaşırdı.

İ pusred noş, kuga fafsiçku zaspaşe, Minka puleka-puleka izlizaşe na kôşke. Boevçenu pak dunésaşe utnékade stobur, vazpraveşe gu vaz duvara i katu kateritsa se drapvaşe. İ tıy, durde zapeyat petli, se galeha, Minka ut mene niştu nikrieşe. Vannoaş Boevçeto beşe î dal mlogu kamatna mirizma. Takova livanto niyde nimojeşe da sa nayde, ama to imaşe gulém merak nah Minka, ta fsiçku î nahodeşe.

Ve gece yarısından sonra, ne zaman ki herkes uyuduğunda, Minka yavaş yavaş köşke çıkardı. Boevo’lu yine bir yerlerden merdiven getirirdi, onu duvara dayardı ve sincap gibi tutunurdu. Ve böyle horozlar ötene kadar söyleşirlerdi. Minka benden hiçbir şey gizlemezdi. Bir keresinde Boevo’lu çok güzel bir koku bile vermişti. Böyle lavanta hiçbir yerde bulunamazdı, ama onun Minka’ya büyük sevgisi vardı, her yere o da gidiyordu..

Pet gudini sa galiha i işteha da sa zîmat, ama bubaykutu nah Minka beşe mlogu ursuz çilék. Edna veçer Boevçetu provodi mumare da mu iskat Minka. Dubre, ama bubayku î sa fkisnal, izpadil fsiçki nahvoanka, a mumiçetu taptal sas sarvulete. Tugava î rekal, çi şte î utréje glavata na kitûk, ama nema da ya dade faf drugu selu. Tri nedeli Minka nimojeşe da sa izpravi.

Beş sene birbirini sevdiler ve birbirini almak istediler, ama Minka’nın babası çok uğursuz bir adamdı. Bir akşam Boevo’lu Minka’yı istemek için dünürcüler gönderdi. İyi, ama babası ona köpürdü, herkesi dışarı kovaladı, kızı da çarıklarla dövdü. O zaman dedi ki kafasını kütükte kesecek, ama onu başka köye vermeyecek. Üç hafta Minka kendine gelemedi.

Drug poat bubaykutu pak priçeka Boevçetu, ama nimuja da gu hvane. Samu mu fafzöa stobura, saseçe gu za darva i gu izguré.

Başka sefer babası tekrar Boevo’luyu bekledi, ama onu yakalayamadı. Yalnızca merdiveni aldı, odun olarak kesti ve onu yaktı.

Boefçetu spre da duhoda. Kakvo stana sas negu, nimojahme da sa setim.

Boevolu gelmeyi bıraktı. Ona ne oldu, anlayamadık.

Ut balnu Minka sa pubole, buzkite î uvehnaha, uçinkite î nahvoatre. Pubole sa i nistana. Pumina sa po adralez, kugatu fafsiçku be nasvetilu.

Üzüntüden Minka hastalandı, yanakları çöktü, gözleri dışa fırladı. Hastalandı ve kalkmadı. Hıdrellez geçti, ne zaman ki her yer çiçeklendi.

Sled neya nahboarje si utide i mayka î. A bubayku î puludé. Vieşe katu besnu kuça samiçek faf koaştata. A edna utirka ya zapali. Pratiha gu faf ludnisa i sa nivoarna.

Onun ardından annesi de çabuk gitti. Babası da delirdi. Evde yalnız başına kuduz köpek gibi uluyordu. Bir sabah evi yaktı. Onu tımarhaneye gönderdiler ve dönmedi.

Tıy stava, galeni ga sa nizimat.

Böyle olur, sevenler birbirine alamaz.


Not: Hikaye mümkün olduğu kadar kendi şivemiz olan İzmir / Manisa Pomaklarının şivesine çevrilmiştir. Pomakçanın da az çok farklı şiveleri olduğu unutulmamalıdır. Amacımız Türkiye'deki Pomakların kendi dillerini koruması, unutanların hatırlaması, öğrenmek isteyenlere kıyaslama yoluyla öğrenme imkanı sunmaktır.

bogutevolu:
Savet / Nasihat
 
Reçeş li da sa jeniş, mene vikay, mene pitay. Kakvotu ye sam izpatil faf taya rabuta – i şeytanat niznaye znayiş ma kakoaf sam. Reka li – faf ogane stipam.

Evlenmek mi dedin, bana söyle, bana sor. Nasıl da çekmişim ben bu işten – şeytan bilmez, ama sen bilirsin benim nasıl olduğumu. Dedim mi – ben ateşe atlarım.

Opekahme rabutata i vikam nah libeto:

İşi pişirdik ve sevgilime söyledim:

Taya veçer şte reçeş nah mayka si, çi şte sa izmame.

Bu akşam annene beraber kaçacağımızı söyleyeceksin.

Harno –vika, -ştom si rekoal… İ tarçi kam teah si. A ye po neya rukam:

Çok iyi - dedi, Ona söylediğim için… Ve onlara doğru koşturdu. Sonra ben onun ardından sesleniyorum:

İ da î reçeş, çi sam hubaf!

Ve diyesin ki, ben güzelim.

Ni sam faf gora raslu, ni sam treva paslu. Uj çekam da ma vikne, pak sa nistrayvam i sa guşa po pencura im. Sakın – vikam si, - da nioplete kontsite. A taya namestu da kara napravu – gu usukva.

Ormanda büyümüş değilim, yenecek ot değilim. Bana seslenmesini beklerken, hem de boynumu korkusuzca pencereye dayamış .  Sakın - diyorum,  atını bağlama. İşte o doğruca yerine götürsün.

-Male – vika, -kakvo şte reçeş za adin hubaf moaş…

-Anne – diye seslendim, -ne diyeceksin iyi bir adam için…

Le-ley… katu zanarejda mayka î:

Zavallı… annem itiraz eder gibi oldu:

U-u-u, hubaf moaş… Hubaviya moaş grom da gu udri! Prestilka oşaf nidavam ye za hubaf moaş. Çuyiş li, çi bil hubaf – zapeni vratata, pusni kuçatata i da sa maşta.

U-u-u, iyi adam… İyi adamı yıldırım çarpsın ! Bir önlük dolusu hoşaflık bile vermem ben iyi bir adam için. Duyuyor musun ki iyi olsa bile. Kapat kapıyı, sal köpeği de parçalasın.

Ami siga!...

Ama şimdi!

Hubaf e ma, male. Çoarni sa mu uçite.

Güzel biri ama, anne. Gözleri kapkara.

Hubaf bil… Çoarni mu bili uçite! Çoarna çuma da gu zatrie, çuzdi da nizaçoarne. Vidvala sam ye hubaf moaş. Hubaf katu kon za zoab. Vidiş li gu, çi yide – prez dva bayira, prez tri dola bégay! Sroaştneşli gu – krasti sa. Spre li te – ftasa ye!

Güzelmiş… Gözleri kara imiş! Kara veba onu örtsün,  yabancı kara olmasın. Görmüşüm ben iyi adam, güzel dişli at gibi iyi. Gördün mü onu, geliyor – iki bayırdan üç aşağıya doğru kaç! Onunla karşılaştın mı – yolunu değiştir. Durdular mı, ben kaçarım. Ben köpürdüm!

Sartse mi igraye, ta şte sa prasne… Pak sam si hubaf, vernu e. Moyta niutstipa:

Kalbim oynadı, ta ki patlayacak… Yine de ona iyi davrandım, inan ki. Kendimi tutamadım.

Ma, male, hubaf e. Beli sa mu zoabetu…

Annecim, güzeldir. Dişleri beyazdır.

Beli mu bili zoabetu!  -Vika mayka î. –sas teah li mari şte ti joane nivata? Sas teah li şte ti snopetu sbira?

Dişleri beyazmış! –Haykırdı annem. –onlarla mı tarlayı biçeceksin? Onlarla mı samanı toplayacaksın?

A ye şto sam rabutnu – hala sam, ey!

Ben çalışkan olduğum için – idare ederim, ey!

Hubaf e ma, male. Pa kak hubavu peye… -fali ma libetu.

Çok iyi annecim… Sonra nasıl da güzel şarkı okuyor… Sevdiğimi övdüm.

Hubaviyat moaş hubavu faf krıçma sedi – nimirésva starata. –Pa katu hubavu peye, nah niva da zapeye –ye da gu çuye. Hubaviya moaş véter nah bél kon gu veye. Pak katu e çak tolku hubaf, za negu sveat nema li – hubostta mu da glöada? İ ti li si nıy-hubavata faf selu, ta tebe aresal?

İyi adam meyhanede güzel oturur – İhtiyar gibi durmaz. Eğer güzel şarkı söylüyorsa, onu tarlada söylesin. Ben de onu dinleyeyim.  Güzel adam beyaz atın üzerinde rüzgar gibi uçar. Sonra o kadar güzel bir adamsa, onun için dünya yok mu- da onun güzelliğini görsün.  Hem de sen misin en güzel bu köyde, seni istesin?

Breh, usoynitsata… “Kray – vikam si, şte ye trepa! “Mene pitay.  İ taman se çûde koy noja da vade- libetu nah pencura.

Breh, usoynitsata… “Son kez –sana söylüyorum, geberteceğim!”  Bana sor. Ve tam bıçağı kime savuracağımı düşünüyordum – sevdiğim penceredeydi.

Reçi î –vikam, çi sam grozan!

Söyle ona – diyorum, ki ben çirkinim.

Male – ubraşte sa tya, - ne e tolkuz hubaf… Grozan e.

Anne – ona dönüp baktı, - o kadar güzel değil… Çirkin.

Çi katu pisna anva jana, çi katu zanarejda:

Ki o kadın eğer demişse, ki her zaman itiraz eder.

-Çuma –o-o, zatuy li sam ta glöadala, zatuy li sam vardila… Zatuy li, çuma, çeiz sam diplila – grozan  moaş da ta zima… Krakat mu tuk da stapi – uçite şte mu izboda!

Lanet olsun, -o –o, bunun için mi sana baktım, bunun için mi emzirdim, bunun için mi lanet olası, çeyiz hazırladım – çirkin adam alasın diye… Onun ayağı buraya bassın – onun gözlerini oyacağım.

Veçe doarje noja –şte skaçam… Moyta drugu listu obraşta.

Artık bıçağı tuttum – atlayacağım…  Arka tarafıma döndüm.

-Male – vika, mlogu e rabutan!

-Anne – dedim, çok çalışkan!

A ye napinam uşite, da çuye kakvo şte kaje doartata…

Ben kulağımı uzatıyorum, ne lanetler söyleyecek işiteyim diye…

-A katu e rabutan – vika, - hubaf li e?

Çalışkan diye mi – dedi, güzel mi oluyor?

Umréh! Pa katu ripnah i sa zafuçih voatre. Faf annoata roaka stiskam noja, sas drugata fatam libetu i nah mayka î vikam:

Öldüm! Sonra zıpladığım gibi dışarıya fırladım. Bir elimde bıçak, diğer elimle sevdiğimi tutuyorum ve anneme de diyorum:

-Siga, staru, hubaf-grozan, şte ta kole! Duşitsata mi izede!

-Şimdi ihtiyar, güzel yada çirkin, keseceğim seni, canımı yediniz!

A tya:
Ama o:

-Ma tva momçe li e ma? Mi ut nireçeş mari, obesnitse? Mi to katu e tuy momçe, nema kakvo da sa razpraveme. Aresvam gu. Bubaykutu ti e prikazval sas bubaykutu mu. Pa daje vinu piye. Ye misleh da ne ti e izpilu nékoye drugu akıl ama…

-Bu genç mi o? Bana neden söylemedin kız, kuduz? Eğer bu genç ise, yapacak bir şey yok. Onu beğeniyorum. Baban onun babası ile konuşmuş. Şarap içiyor olsa da olsun. Ben senin aklını başka birinin çelmiş olduğunu düşünmüştüm.

Ta reçeş li da sa jeniş – hiç ne ti trébvat kandarmi! Şte ye kradeş. Po-malku tormoz ima.

Eğer evlenmek mi dersin – kandırmacaya hiç gerek yok! Beni kaçıracaksın. Daha az rahatsızlık var.

bogutevolu:
Fukaralok / Fukaralık

Minô sa prolet, létu  / Geçti bahar, yaz
Pak ide mraz i snég  / Tekrar geliyor soğuk ve kar
İ na mesnet izbraha  / Ve mesnet topladılar
Çilék serbez i yak  / Serbest ve yiğit adam

Dano da ne taptéme  / Umarız da bize vurmasın
Yatse snég dlibok  / Çok derin kar
Çi pak na ni ostave  / Ki yine bizi bırakmadı
Pusti fukaralok   / Körolası fukaralık

Oşte po terlise  / Hala daha terliklerle
Meçki trôset med  / Ayılar arıyor bal
Ahmed mu ni udîsa / Ahmed (Doğan) ona uymuyor
Da ima pravov red  / Var olsa da yasal düzen

To nega gu ne plaşi / O da ondan korkmuyor
Ni Allah, ni Bog / Ne Allah’tan, ne de Tanrı’dan
Pak nas na ni ostave  / Tekrar bize kaldı
Pusti fukaralok / Körolası fukaralık

Kak şa pravim evropeets  / nasıl yapacağız Avrupalılar
İ tsigani ku e kradliv / Çingene gibi hırsızca
Day Boje da ni stane / Allah verede olmasın
Kato kamen i Sizif! / Taş gibi Sizif !

Ni fata ni sa véra / Bizi inandırmıyor
Tu faf politik, tu faf kmet / Böyle siyasetçi, böyle Belediye Başkanı
Çe ne adnoj sa lahva / Ki bir kere bile doğru söylemedi
Da bôrkat faf katsa sas med / Karıştırsınlar kasa içinde bal ile

Prez nôvasa godina / Yeni yılın içinde
Tsetso naş e ubeden / Bizim Tsetso ikna edilir
Çe ne şte ni sa zapînat / Ki bizi bırakmayacaklar
Şa na pusnat faf Şengen /  Bizi Şengen’de serbest bırakacaklar
 
Gôçeto Pırvanov /Georgi Pırvanov (BG cumhurbaşkanı)
Obigrava svyat şirok / Dünyayı gezer geniş
Pak nas na ni ostave / Yine de bize kaldı
Pustes fukaralok/ Körolası fukaralık

Polititsite ne spirat / Politikacılar durmuyor
Da vdigat perendô / Perende atmaktan
Nam vajno e da ima / Bize acilen olmalı
Patatô i kardô /Patates ve lahana

To dûmat  samo kriza / Sadece kriz konuşurlar
Ptiçi, svinski grip / Kuş ve domuz gribi
Faf Evropasa na imat / Avrupada vardır
Za lyude bez tertip / tertipsiz insanlar için

Ti, balgarino, gryaşen / Sen, bulgar, hatalısın
Aysva si dujivyal / İşte bu senin hayatın
Mente kitayska stoka /  Sahte Çin malı
İ Turski serial / ve Türk dizileri


Dvadeste gudini  / Yirmi senedir
Puslâ si soan dlibok/ Derin bir uyku uyudun
Dukuga li şa ta moaçi / Nereye kadar çile çekeceksin
Pusti fukaralok!? Körolası fukaralık

Angel Şeev
Tercüme: bogutevolu

bogutevolu:
SİROMAH MED YADE Lİ? / YOKSUL BAL YER Mİ?

Çuval beh, çe med s topla pita mlogu sa pugada, ama ne hiç beh kusval. Anno lyatu –trébva da e bilo 1930 gudini,- Katu koseh sénu nah Balisku, videh ut annoa dupka nah zeméta da izlizat pçeli… Naşentsi béha nahodali po baira divi pçeli i béha vadili med, ta i yé si pomislih: i nie med şte yademe…

Duymuş idim, ki sıcak pide ile bal çok iyi gidermiş, ama hiç tatmamıştım. Bir yaz -1930 yılı olsa gerek.-Balisku’da ot biçerken, gördüm ki yerdeki bir delikten arılar çıkıyor. Bizimkiler bayıra gelmişler ve bal çıkarmışlardı, Ben de düşündüm: biz de bal yiyeceğiz.

Ustavih kosata i tarçeştim nah selu. Ştom nabliji koaşta, utdaleçe zarukah:
-Jeno, donesi mi byalata harkuma, da doydat i desata Belko i Sviko, Çe sam naşol divi pçeli, med şte vadim.

Kosayı bıraktım ve köye koştum. Eve yaklaşınca uzaktan bağırdım:
-Kadın, bana beyaz kazanı getir, Çocuklar Belko ve Sviko’da gelsinler, ki ben yabani arılar buldum, bal çıkaracağım.

Pak jenata mi vika:
Aha, koy znae kakvo ti sa e storilu. To nam sa e pannalu med da yadem!
Ne vérvaş –kazvam, -ama şte vidiş duveçera, katu ti dusurnim syala harkuma sas med.
Çi dano, dano, çul ta Allah! – blagoslovi ni jenata i ni izprati.

Yine karım bana dedi:
Aha, kim bilir sen ne yapmışsındır. Bize bal düşmüş de yiyelim!
İnanmıyorsun- diyorum, -ama akşama göreceksin, bütün kazan balla dolu döneceğiz.
Umarım, umarım Allah duymuştur! –karım iyi dileklerini gönderdi.

Tu du Balitsku si e baya poat, ta varvim i razpravem nah desata kakvo sa e pestilu, teglilu i mizaruvalu anno vreme, ga beh çirak faf Gûmûrcûne. Annoa hamsiyka be i za progûma, i za veçeré. Pak i hlyap nemaşe mlogu. Anno lyatu tragnahme ut Gûmûrcûne za selu.

Balitsku’ya kadar baya bir yol vardır, yürürüyoruz ve çocuklara anlatıyorum bir zamanlar ne kadar ezilmiş, çile çekmiş ve mezarda gibiydik, o zaman Gümülcine’de çırak idim. Bir tane hamsi balığı sabah ve akşam yemeği içindi. Ayrıca ekmek de çok fazla yoktu. Bir yaz Gümülcine’den köye yola çıktık.

Petrovden da pravim. Za iz poat fafzöahme vulgé sas misirnu braşnu, kaçamak da varim. Kuga nabliji plannina, spréhme pod adni senki, nablizu imaşe i ustudenu voda i svarihme kaçamak. Svarihme gu, ama ştom gu zayadahme, brate mili, gorku –pelin. Nis a yade, ni sa kusa. Braşnutu bilo fstarenu, fgurknalu sa. Silum priglıtnahme po adin zaluk, pak çorbaciyata ni glöada i ni sa zakanva:

Yaz bayramı yapalım diye. Yol için bir torba mısır unu aldık, kaçamak yapalım diye. Ne zaman ki öğle vakti yaklaştı, gölgelerin altında durduk, yakında soğuk su da vardı ve kaçamak pişirdik. Pişirdik onu, ama tam yemeğe başlamışken, sevgili kardeşim, tiksindi. Ne yedi, ne de tattı. Un eskimişti, ekşimişti. Zorlukla bir lokma yutabildik, yine bizim çorbacı bakmadı ve almadı.

-Aku ni izédete kaçamaka, sopa şte yadete. Behme truitsa kalfi i dvamina çiratsi. Ami siga, kakvo şte sa pravi? Po anno vreme glöadam mûletu sa priblijava du mene, doyde mi na akoala, damu dam skrişom kaçamaka… Zagarbih sa, pudadah mu gu, ama i to hayvanetu pumirisa gu, pumirisa gu, izprahté i si izvarté glavata. İ mûletu ne şte da gu  yade! Tugava gorku, nigorku, izédahme gu nie, ama kak sme gu priglaştali, nie si znaem.

-Eğer kaçamak yemezseniz, sopa yiyeceksiniz. Üçümüz kalfa ve iki kişi de çırak idik. Ama şimdi onlar ne yapacak? Bir zaman sonra katıra bakıyorum ki bana yaklaşsın. Aklıma geldi ki, kaçamakı gizlice ona vereyim… Geriye uzandım, ona verdim. Ama o hayvan da onu kokladı, kokladı, geri bıraktı ve kafasını çevirdi. Katır bile onu yemek istemedi. O zaman ister istemez, biz onu yedik. Ama onu yasıl yuttuk, biz biliyoruz.

Stignahme Balitsku, naydahme pçelite i sa zafanahme da razvorim dupkata, medu da izvadim. Hubavu, ama pustite pçeli katu sa pudsardiha, katu sa razbajunikaha, naletéha varhu nas, zdravu méstu po glavise ne ustaviha. Razbégahme sa koy nakade vidi, zaburihme ne samu medu, ami i harkumata ustavihme. Desata sa razsirikaha, sled malku glavite ni sa naduha katu şinitsi, oçise ni sa zatvoriha, zamésahme na ogoeni svineta.

Balitsku’ya vardık, arıları bulduk ve başladık deliği açmaya, balı çıkaralım diye… İyi, ama körolası arılar kızdılar, saldırganlaştılar, tepemizde uçmaya başladılar, kafamızda sağlam yer bırakmadılar. Herkim nereyi gördü ise oraya kaçtık, yalnız balı unutmadık hatta kazanı da bıraktık. Çocuklar çığlık atarak ağladılar. Az sonra kafalarımız kocaman şişti. Gözlerimiz kapandı. Şişman domuzlara benzedik.

Silum varvim i ohkame. Po adin vreme ni sreştna Mitû Padinski i ni pita kakvo e stanalu, kakvosmey uradisali. Razpravih mu, çi sme hodili med da vadim faf Balitsku, ut annoa dupka faf naşata livada.

Güçlükle yürüyoruz ve ah çekiyoruz. Bir zaman sonra Mitu Padinski ile karşılaştık ve bize ne olduğunu sordu.  Balitsko’dan bal çıkarmaya gittiğimiz anlattık, bizim tarlamızdaki bir delikten.

-Jenum, komşu, divite pçeli sa po hralupite, anva e bilo osi. Te pravet gnezdata si po livadite faf zeméta – reçe striko Mitû.

- Canım komşu, yabani arılar çok ısırırlar, onlar yabani arı imişler. Onlar yuvalarını tarlada toprakta yaparlarmış – dedi emin şekilde Mitu.

Dude stignem du selu, hepten okôraféhme. Katu nabilijihme koaştasa, usetih utdaleçe mirişe nah topla pita… Pak jenata be izléla na praga i ştom ni vide naduti katu borsutsi, desata razplakani, ni med, ni harkuma, i tya sa razpripéva i zakordi:

Köye vardığımızda, hepten körleştik. Eve yaklaştığımızda, anladık ki uzaktan sıcak pide kokuyor. Sonra karım kapı önüne çıktı ve bizi davul gibi şişmiş olarak gördü, çocuklar ağlıyor, ne bal ne de kazan, o da ötmeye ve kızmaya başladı:

-Pusti da ustanat i pçelite, i medu, i glavata ti! Semô zasemena, deçinkite şte mi umraliş! Znaeh si, çi nema da naydiş med. To fukaro med yade li, ami zaşto sa izmamih i yé poslednutu braşentse da storé na pita?

- Lanet olsun arılar da, bal da, senin kafan da! Çekirdek tohumluk içindir. Çocuklarımı öldürecek mişsin. Biliyordum, bal bulamayacağını. Hiç fukara bal yer mi? Ama ben niçin aldandım ve son unu pide yaptım ki?

Georgi Damyanov
Trecüme: bogutevolu

bogutevolu:
ADİN DROBEN MA PULİ (GLÖADA)
BİR PARÇA EKMEK BANA BAKIYOR.


Naşa Şina utişla da praşi kumpiran. İmala muçuk dete, ta gu zela i nega sas neya, da gu miri.

Bizim Şina gitmiş patates çıkarmaya. Bir küçük çocuğu varmış. Onu da yanına almış, onu sakinleştirmek için.

Ustavila gu na kraen na nivana, pud adno darvu. Nadrubila mu faf adn panitsa sas mleku i lyap, i utişla da praşi.

Bırakmış onu kenarına tarlanın, altına bir ağacın. Doğramış ona bir çanağın içine ayran ve ekmek, sonra da gitmiş çıkarmaya.

Detenu zelu da yéde sas litsana. Ala adn gulema gurba (jaba) ripnala av ugurten i si pokazala glavna.

Çocuk almış yemek için kendi başına. Ama büyük bir kurbağa zıplamış yoğurtun içine ve çıkarmış başını.

Detenu ruknalu: “Mayu, adin droben (parçe hlyab) ma puli (me gleda)” Pak maykana ruknala: “Da sinçe, da koasni gu”.

Çocuk bağırmış: Annecim, bir parça ekmek bana bakıyor. Sonra annesi bağırmış: Olsun oğlum, onu yiyesin”

Navigation

[0] Message Index

[#] Next page

Go to full version