Ulf Brunnbauer: Graz Üniversitesi (Avusturya)
Çeviren: Mahmut Aydın
Orijinal (english) metin.
http://www-gewi.kfunigraz.ac.at/csbsc/ulf/pomak_identities.htm BULGAR POMAKLARININ DURUMUSon birkaç yıl içerisinde, Balkanlardaki etnik kimlikler üzerine yapılan çalışmalar pek çok üniversitede popüler bir hale gelmiştir. Tahmin edilebileceği gibi, temel olarak odaklanılan nokta, Eski Yugoslavya’da Batı düşüncesiyle ortaya çıkan, arkaik grupların diğerleri ile savaştığı düşüncesidir. Özel bir ilgi alanı da Bosnalılar gibi Yugoslavya’da yaşayan Müslümanlar üzerinde oluşmuştur. Oluşum ışığında, Bosna devleti ve Bosna’lı müslümanlar yeni bir kimlik arayışı içerisine girmişlerdir.
Bosna’lı Müslümanların durumu ise Balkanlarda kimlik kriterlerinin tespitinin ne kadar zor olduğunu ortaya koymaktadır. Balkanların ulus-ülke oluşumunda herhangi bir yapılanma bulunmaması, vahşi çabalamaları ve insan kıyımını da beraberinde getirmiştir.
Resmi politika olarak tek bir ulusal kimlik temel amaç haline gelmiştir. Sivil toplum örgütlerinin gelişmesi yerine, Balkan ulusları-ülkeleri otoriter çoğulcu rejimlerinin sınırları ile kısıtlı kalmışlardır. Bu tip eğilim ve hırslara rağmen, Balkanlardaki azınlıklar, tek devlet-tek ulus prensibine karşı sert bir direnişte bulunmuşlardır(...)
Pomaklar Kimlerdir? İngiliz Balkan azınlıkları uzmanı Hugh Poulton: Bulgar Müslümanlarının dini bir azınlık olduğunu, ana dil olarak Bulgarcayı konuşan, fakat İslami geleneklere bağlı Slavik Bulgarlar olduklarını yazmaktadır.
Bulgar Türkleri ve Çingenelerinden sonra Pomaklar en kalabalık üçüncü azınlık grubunu oluşturmaktadır. 1989’da Bulgar İçişleri Bakanlığının Bulgar Müslümanları (Pomaklar) için yaptığı bir çalışmada, nüfuslarının 268.971 ile toplam ülke nüfusunun %3’ünü oluşturduğunu ortaya koymuştur.
Bulgaristan haricinde Pomaklar Yunanistan, Makedonya, Türkiye ve muhtemelen de Arnavutluk’ta yaşamaktadırlar ve nüfusları ulusal nüfus sayımlarına göre tahmin edilememektedir. Türkiye ve Yunanistan’daki Pomaklar hakkında ne bilinmektedir, hala asimilasyona uğrayan önemli bir grup durumunda mıdırlar?
Pomaklar, Bulgaristan’da Smolyan, Blagoevgrad, Pazarcık ve Kırcali bölgelerinde ve Mesta Vadisi, Rodop Dağlarında sıkışık alanlarda yaşamaktadırlar. Lofça bölgesi civarında ise küçük Pomak grupları bulunmakta, ve ayrıca Veliko Turnovo yakınlarında, Zlatarica çevresinde de küçük köyleri bulunmaktadır. Bununla birlikte Pomakların %90’ı Rodop dağlarının güneyinde bulunmaktadır.
Geleneksel olarak dağ köylüleri olan Pomaklar, küçük çiftçilik işleriyle uğraşmaktaydılar. Fakat bu işler 1. Dünya Savaşı sonrasında bölgenin tütün tarımına açılmasıyla unutuldu. Komünizm döneminde ise yeni endüstrilere yeni bölgelere göç etmelerine izin verilmedi ve bunlar mümkün olduğunca kendi kabuklarına çekilmiş bir halde kendi köylerine hapsoldular. Fakat daha sonda o bölgelerde küçük endüstri alanlarını açılmasıyla sınırlı oranda yer değiştirme imkanına sahip oldular. Bütün bu hareketlilikler 1950’lerde kollektif çiftliklerin kurulmasıyla daha da hızlanmış ve yeni iş imkanları da doğmuştur. 1960-70’lerde maaşlı iş imkanlarının artmasıyla bunların yaşadığı bölgelerde küçük fabrikalar, dükkanlar ve şehir hayatının ögeleri önemli miktarlarda artmıştır. Bütün bunların getirdiği nüfus artışları da kronik olarak tüketici sorunlarını, ikamet kıtlığını ve ulaşım sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Fakat pomak hayatı için, devletten bir maaş almak, küçük bir bahçe sahibi olmak idealdi.
Bu çok küçük saptama, Pomak toplumunun kimliğini, sosyal ve ekonomik yaklaşımlarını anlamak için önemli bir ipucu sağlayacaktır.
Pomakların modern endüstri şehirlerine gidip, anonim hayatın içinde kaybolmaya karşı tutumları, toplumun büyük bir kısmından uzak kalmalarına sebep olmuştur. Bu süregelen tutumları ve uygun bir yer edinememeleri 1989’daki Komünist Parti döneminin de gözünden kaçmamıştır. Ancak sorulması gereken tek bir soru vardır.
O da neden onların geri bıraktırılarak geleceğe taşınmayışlarıdır.
Pomakların Kimlik Mücadelesi : Pomakların durumunu ve kimlik mücadelesini anlamanın ne denli dolambaçlı bir soru olduğunu bu bölümde göreceğiz. Burada size Pomak kimliğinin tarihin hangi parçasında ortaya çıktığını açıklamaya çalışacağım. Bu konuyla ilgil gerek yazılı, gerekse sözlü olarak pek çok kaynak bulunmakta ve onların kimliği bu kaynaklara göre şekillendirilmektedir.
Poulton burada yukarıda belirtildiği gibi başlangıç noktası olarak, gerek kendi kaynaklarından gerekse diğer yabancı kaynaklardan hareketle, Pomakların kim olduğunu tanımlamaktadır. Bu da kendi seçimleri olan iki kimlik seti arasındaki “organik” bağlantıyı (2 ) ortaya koymaktadır. Mesela dil ve kültür yapısı açısından bir seçim yaptıklarında Bulgar, fakat inanç ve buna bağlı gelenekler yönünden seçim yaptıklarında ise Müslüman olarak tanımlanabilmektedirler. Bu iki taraflı seçenek yüzünden pek çok yorum ortaya çıkmaktadır. Müslümanlara İslamın ve ümmetin bir parçası olarak yaklaşılmakta ve bu da aynı zamanda Pomak kimliğini ortaya koymaktadır. Bu nedenledir ki Türk ve Müslüman kimliği ile bir etnik yapıya sahiptirler.
Pomak kimliğinin bu anlam belirsizliği, bireysel ve grup düzeyinde olmak üzere iki yönden onları diğer durağan etnik gruplar ile birlikte çok geniş bir etnik grup haline getirmektedir, böylece Pomakların kim olduklarının ortaya çıkartılmasını hemen hemen imkansız hale getirmektedir.
Bulgar tarafında, 1878’den sonra ortaya çıkan kurumsal ve toplumsal Bulgar milliyetçi hareketleri ile çok ciddi bir başkaldırı başlamıştır. Bulgaristan’da çoğunlukla kendi ana dilini ve kimliğini kullanan azınlık Türk azınlıktır. Özellikle 1989’da Todor Jivkov’un devrilmesinden sonra ve Özgürlükler ve Haklar Partisi’nin kurulmasıyla bu daha da hız kazanmıştır. Her ne kadar tüm azınlık gruplarının haklarını savunmayı amaçlıyor olsa da bu parti gayrı resmi olarak kurulan ilk Türk Etnik Partisi olarak tanımlanmaktadır. Özgürlükler ve Haklar Partisi’nin genel inancı ve eğilimi de Türk ve Pomak halklarından yanadır.
Bu şekilde Pomaklar iki kimlik dayatmasına karşı koymaya başlamışlardır. Nitekim biri dil, diğeri de inanç temeline dayalı iki kamp vardır. Bütün bunlarla birlikte Bulgar Müslümanları artan bir nüfus olarak her iki şekli de reddetmeye ve kendilerini ne Türk ne de Bulgar olarak tanımlamaya başlamışlardır. Kendilerine Pomak, Achryani veya kısaca Müslüman demeye başlamışlardır. Öyle gerçekler tartışmaları yönlendirmektedir ki, kimlik terimleri sosyal tanımlara dayandırılmaktadır. Kimlik bir sosyal öge olup, insan davranışları ile ortaya çıkar (Cf. Banda-Beckman and Verkuyten 1995: 30f)
Sosyal, kültürel ve kişisel oluşum ve yönelimler kimliği belirler, Sabit kimlikler özellikle ideolojik olarak değerlendirilmekte olup, belirli bir topluluk tarafından ortaya çıkartılmaktadır. Genellikle kimliklerin karakterleri tarihi gelişime bağlı olarak kesin bir şekilde ortaya konulabilmektedir.Kimlikler daha ziyade dışarıda değil, doğal orijine, kan mirasına dayalı olarak, ancak tek düşünceye dayalı olmadan ortaya konulmaktadır. Tanımlanan kimlikler elbetteki yıkılabilirler de. Bu zaman içinde bazı kurumlar tarafından analiz edilerek ortaya konulmuştur.
Balkanlar ulus-devlet olarak, pek çok dayatma icadı ortaya çıkarmış olup, bunların en etkileyici örneği Makedonya’da görülmüştür. Pek az bilinmektedir fakat bununla birlikte Pomakların Balkan Politik Kimliği burada tartışmaya açılmaktadır.Bu güç oluşumlarının ve hedef kitlelerin nasıl tepki gösterdikleri ile ilgili iyi bir örnek teşkil etmekte, aynı zamanda tek bir ideolojinin başarısı yerine dayatmaların kendi kendini nasıl yok ettiğinin iyi bir örneği olup, bu durumun aktörleri son derece hassas kimlikler ortaya çıkarmaya çalışmışlardır. Bu yüzden Pomaklar, kendi kendilerini tanımlamış ve diğerlerinden ayrı bir iletişime geçmişlerdir.
Tarih daima Pomakların kimliklerinin nasıl oluştuğuna dair tartışmalar ortaya çıkarmaktadır. Tarihin değişik versiyonlarındaki savaşlar, Ulus-devlet tarihi, temel olarak resmi kimlikleri ortaya koymakta ve bunları çeşitli propaganda unsurlarıyla, devlet güçleriyle dayatmaktadırlar. Tarihin ana dilini kullanan toplumlar bölümünde Türk-Pomak bağlantısı toplum hayatı açısından barışık bir hal almış, sadece 1989’da bir hareketlenme meydana gelmiş ancak halihazırda sessiz kalmayı tercih etmektedir.
Bulgar Müslümanlarının Yeniden Kimlik Oluşturması Kimliklerin kökeni tarihten doğar. Toplumlar kendi kimlikleri ile kendilerini ve tarihi mevcudiyetlerini ortaya koyarlar ve bu şekilde de mümkün olan en uzun zamanlar boyunca hayatta kalmaya çalışırlar. Bu Pomakların durumu için de geçerlidir. Orijinleri bakımından değişik tarihler ve değişik açılımlar bulunmaktadır. Bulgaristan, Türkiye ve Yunanistan resmi belgeler ile birbirleriyle mücadele etmektedirler. Ancak Türklerin hazırlayıp, Bulgaristan’daki Türklere dağıtılan bir belge dışında diğerlerinin hemen hepsi kendi ulusal sınırları içinde kalmıştır. Pomakların Türk, Bulgar veya Yunanlılarca kendi vatandaşları olarak kabul edilmeleri aslında sürpriz de değildir.
Türk ve Yunanlılar, Pomakların orijini konusunda daha içten ve yaratıcı kimlik oluşturucularıdır. Onlara göre Pomaklar Bulgarca konuşmamaktadırlar ve 20. yüzyılın başlarındaki dayatmalar neticesinde Pomaklar Bulgarca konuşmaya başlamışlardır, bu süreçten önce Türkçe konuşmaktadırlar.
Bulgar asıllı Kanadalı antropolog Asen Balıkçı, Yunan ve Türklerin sahiplendiği “Uydurma Pomaklar”a atfen 1977’de bir yazı yazmıştır. Balıkçı yazısında; Bu becerikli girişimleri göz ardı ederek, yaratıcı olmayan fakat daha çok Bulgar yanlısı bir tutum izlemiştir.
Pomakların büyük bir çoğunluğu Bulgaristan’da yaşamakta ve bu nedenle Bulgar Politikası daima onları göz önünde tutmaktadır. Bu da Balkan yarımadasında, yeni bir ulus-devlet oluşumunun başladığını da ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Bulgar Müslümanlarının kimliğinin, kültürünün ve tarihinin hali hazırda 19. yüzyıl sonrasına dayandığı tartışmalar bulunmaktadır. Ancak ünlü keşiş, Paisy Khilendarski, 1762’de kaleme aldığı (Istoriya Slavyanobolgarskaya) “Slav Bulgarlarının Tarihi” isimli eserinde, Pomaklardan bahsetmektedir.
Her ne kadar eski eserlerde isimleri geçiyor olsa da, yine de yazılı tarihlerinin 19. yüzyıldan itibaren başladığını düşünmek gerekmektedir. Ortaya konulan bu çalışmalarla, Bulgar toplumu ve farklı özelliklerini açığa çıkartacak bir proje oluşturulmaktadır. Bulgar gizli servisinin hırslı, dar kapsamlı, akraba oriantasyonlu, ben-merkezci geleneksel kimlik algısıyla yaptığı çalışmalar da bulunmaktadır. Bulgarlar özellikle dil mefhumu üzerinde durmakta olup, birinci ve ikinci Bulgar Krallıkları dönemine kadar gitmeyi başarmışlardır.
Bu bağlamda, “Bulgar dili bütün diğerlerinde olduğu gibi slavik diller sütununda bir taştır. Bulgar direnişi ve Kilise’nin yardımlarıyla Osmanlı idaresi (Türk Boyunduruğu) altında bile korunmuştur.”
Bulgarların ortaya çıkışı orta çağ öncelerine dayanmaktadır. Fakat Ortodoks Hıristiyanlığı’nın Bulgarları şekillendiren bir unsur olduğunu da söyleyebilirim. Oysa Pomakların Bulgarlara dayalı olduğunu söyleyebilmek için biraz daha delile gerek vardır. Alman tipi milliyetçilik bazında onların hakiki Bulgar olduğu söylenilmektedir.
Bununla birlikte pomaklar, 1878 sonrasında Pirin ve Rodop bölgeleri gibi, Bulgarların genişleme politikalarının hedefi olan yerlerde yaşamaktaydılar. Bu bölgeler Bulgaristan tarafından 1912 1. Balkan Savaşı sonrasında ele geçirilmiş ve buraların entegrasyonu o dönemde Bulgaristan’ın ana politik hedefi haline gelmiştir. Pomakların Bulgar olduğunu açıklayabilmek ve onların İslami inançlarının üstesinden gelebilmek için, zorla İslamlaştırma tarihinin ortaya konulması gerekiyordu. Önce Pomakların güç kullanılarak değiştirilmesi ve sabit görüşlerine karşı hale getirilerek Bulgarlığın onlara kabul ettirilmesi gerekiyordu.
Tarihin bu şekli resmi olarak kökenciliğin Pomaklar nezdinde Bulgar Muhammedi’lerine nasıl uydurulduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bir diğer ana hedef ise, Pomakların Bulgar dilini korumalarına karşılık, İslamlaştırılarak değiştirildikleri ortaya konularak, topluca Hıristiyanlaşması veya kendi Pagan gelenek ve göreneklerine dönmeleri sağlanmalıydı. (Vakarelski 1966; Vasilev 1961; Vranchev 1948). Smolyan Milli Arşivi yöneticisi Andrej Pechilkov gibi milliyetçi tarihçiler, 1989 sonrasında dahi Bulgar Muhammedileri hakkındaki görüşlerinde bir değişiklik yapmamışlardır. Onlara göre “İslamın kabullenilmesi sonrasında çok kötü durumlar ortaya çıktı, insanların kafaları trajedi ile dolup taşlaştı. Onlar ise güzel Bulgar dilini ve slavik geleneklerini koruyorlardı.” (Pechilkov 1993:5) “Sonuçta, Pomaklar ve Hıristiyanların düşünce yapılarında ve alışkanlıklarındaki açık değişiklikler, Pomaklar tarafından korunan eski Slavik göreneklerin zaman içerisinde gözardı edilmesine neden olmuştur. Oysa ki onların dilleri, yukarıda belirttiğimiz şekilde Krilo Metodian dialekti (ağzı) gibi olduça eski, saf bir Bulgarcadır.” Yine Andrej Pechilkov: “Bulgarlar Müslüman olana kadar tek kelime Türkçe bilmemekteydiler, şu da bir gerçektir ki en eski Bulgarca olan Krilo Metodian dili Merkezi Rodoplarda korunmuştur.”
Pomaklar ilk defa Komünist kanunlar altında resmi tarihlere geçirilmişlerdir. Onlar “Rodoplar’daki Bulgar Muhammedilerinin Geçmişi” isimli kitapta son derece otoriter ve baskılı bir dille ifade edimekteydiler. Bu kitap 1958’de Bulgar Bilimler Akademisi tarafından hazırlanmış ve Vera Mutafchieva ve Nikolai Todorov gibi tanınmış ve güvenilir Bulgar tarihçileri tarafından oluşturulmuştur. Bu kitap, resmi olarak çoğunluk tarafından Pomaklar hakkında neler düşünüldüğünü, sonuçta onlardan neler beklenildiğini, isimlerinin değiştirilmesi kampanyasını açıkça ortaya koymakta ve Türk-Arap ve Pomakların Bulgarlaştırılması adına, 1971-1974 yılları arasında uygulanan sözde “Yeniden Doğuş” projesi hakkındaki fikirlerin nasıl ortaya çıktığını göstermektedir. Kitap aynı zamanda, Pomakların Bulgarlaştırılması ile ilgili politikanın mantık temellerini de ortaya koymakta, İslami inanca karşı yapılacak olan saygısızlıklar konusunda da oldukça eksik kalmaktadır.
Rodop Bulgarları’na Zorla İslamın Kabul Ettirilmesi ile ilgili bölümler yazar Nikolai Todorov tarafından 1989 öncesinde batıda yeniden kaleme alınmıştır. Todorov, Bulgaristan’daki yaygın, zorla İslamlaştırma hareketini iki dalga halinde ele almıştır.
Birincisi, 16. yüzyılda Sultan 2. Selim dönemi, ikincisi de 4. Mehmed dönemi (1648-1687) Birinci toplu değiştirme iddiasında dinin Ege’den Bosna’ya kadar etkili olduğu yönündedir. Todorov’un iddialarını destekleyen unsurlar, alıntı yaptığı 18. yüzyılda yazılmış olan eserlerdir /hastalık!/ .
İkinci dalgası ise Sultanın ünlü Büyük Veziri Körpürü Mehmet’in komuta ettiği Yeniçeri birliklerinin Venediklilere karşı verdikleri savaşlar esnasnıda, yani Osmanlı-Venedik savaşları zamanında olmuştur. Köprülü Mehmed kuvvetleriyle ele geçirdiği Rodop’ların Chepino bölgesine vardığında buralara güç kullanılarak İslamın kabul ettirilmesi gerektiğini söylemiştir. Fakat bu konuyla ilgili tek kaynak da Papaz Dragonov’un bu olaylardan çok fazla bahsetmediği eseridir. (Bulgarska Akademiya na Naoukite 1958:68).(3)
Todorov daha sonra bu eserin kaybolduğunu kabul etmektedir, fakat bir kopyasının Stefan Zahariev’in kitabı olduğunu bilmekteyiz.(Zahariev 1870: 67ff) Fakat şu da bir gerçektir ki, eserin kabaca sahte ve Osmanlıcı Machiel Kiehl’e göre de berbat olduğu ortaya konuldu (Machiel Kiel’den yazara mektup, 9 Ekin 1997) Todorov’un örneği son derece hayaliydi, çünkü genel olarak bir deneme özelliğinde olup, tarafsız yazarlardan alıntı yapmak yerine orijinal olmayan kaynaklardan yapılan alıntıları kapsamamaktaydı. Kaynağın alıntılarla idamesini sağlayan bir yazar olarak, bunların doğruluğunun sağlamasını yapmaya en ufak bir teşebbüste bulunmamıştır. Böylece bütün literatür, son derece sınırlı ve genellikle uydurma olan kaynaklar üzerine kurulmuştur. Bununla birlikte oluşturulan bu hikayeye inanılmaktadır da. Sayısız şekillerde aynı tarz başlıkları tekrarlayan bir edebiyat tarzı yaratıldı.
Bu tarz makalelerin birinde, İslamiyeti kabul etmektense öldürülmeyi veya evlerinden sürülmeyi kabul eden Bulgarların hikayelerinden bahsedilmektedir. “Onlar dedelerinin inancına bağlı kaldılar. Diğrleri ölüm tehdidi altında İslamiyeti kabullendiler. Bu şekilde hayatlarını kurtardılar. Her ne kadar dinlerini değiştirdilerse de, kendi insanlarının çocukları olmaktan vazgeçmediler.” (Bulgarska Akademiya na Naoukite 1958:70).
Diğer bir başlık da özünü kaybetmeyen Pomaklar hakkındaydı. “Her Müslüman Bulgar Köyü’nde, İslamlaştırmayı protesto ettiğinden dolayı Osmanlılar tarafından öldürülen en az bir Hıristiyan’a ait bir mezar bulunur.” Aşağıdaki olay, durumun gerçeklik derecesini ortaya koyar gibidir. 1980’de Smolyan Tarih Müzesi tarafından bir arkeolojik araştırma tertip edilmiş olup, Pomak Köylerinde Hıristiyan mezarlarını bulmak amaçlanmaktaydı. Müslüman mezarlarına daha önce Hıristiyan olduklarını belirtmek için müze yönetimi tarafından konulan haçlar haricinde başka bir delil elde edemediler. (Sözlü bilgiler, Smilyan Köyü Muhtarı ve tarihçi Bayan Boryana Panayotova’dan alınmıştır.)
Bir diğer sürekli yinelenen motif de, Pomakların daha önce Hıristiyan oldukları ve zorla İslamlaştırma kurbanı olduklarıydı. Mesela “Kilise”, “Kan”, “Gelin” veya “Bakire” gibi isimler de türemiştir. Oysa ki, Rodoplardaki bu köylerin hikayelerindeki isimler ormanlarda saklanan, Osmanlı Ordusu’nun önünden kaçan Hıristiyan kaçaklar tarafından bulunmuştur. Diğer yönden de Hıristiyanlar ve Pomakların günlük hayatlarındaki iyi ilişkileri de belirtilmektedir. Popüler bir hikayeye göre, topluluklardan birinin diğerini savaş zamanında kurtardığı yönündedir. Pomaklar 1877/1878 bağımsızlık savaşı sırasında Osmanlı Ordusu’nun önünde ric’at eden Hıristiyanları kurtarmışlardır, veya, daha başka bir şekilde, Hıristiyan komşular ilerleyen Rus Ordusu’na karşı Pomakları savunmuşlardır. Tartışmasız savaş zamanında olan katliamlar– 1876’da Batak ve Perushtica da olduğu gibi veya Rodop köylerindeki Pomak nüfusun 1912’de sürülmesi gibi- her iki toplumun fanatik grupları arasında tehlikeli politikaların güdülmesini körüklemiş ve onları bu konular karşısında hassaslaştırmıştır. “Bütün bunların hiçbiri Pomakların Bulgarlığını yok edememiş, Bulgaristan içindeki etnik yapılarını korumuşlardır.”
Tarihin hangi şekli olursa olsun, temel dayanak noktası, inanca karşılık dil ile etnik yapının tanımlanmasıdır. “Pomaklar, en eski ve saf Bulgar Dili’ni konuşmaktadırlar ve bu da onların Bulgar orijinli olduğunun en iyi kanıtıdır.”(Bulgarska Akademiya na Naoukite 1958:72). Burada, Todorov’un hesabı, Pomak tarihinin yeniden yapılandırılması ile ilgili olarak gerekli olan bütün önemli noktaların bir araya getirilmesiydi. Temel tartışma hattı Pomakların Bulgar olduğu yönündeydi. Fakat gözden kaçırdığı tek bir önemli nokta vardı. O da eski sıkıntısı yani, onların dinlerine sıkı sıkı bağlı oluşları ve Hıristiyan toplumundan olmadıklarıydı. Bu Pomakların gerçek ve hakiki Bulgarlar olarak geri dönüşleri ya da “Yeniden Doğuş” ları yönünde tekrar düzenlenebilirdi. Pomaklar insan bilimsel bir operasyon ile veya gerektiğinde baskılara tabi tutularak, hatalar ortadan da kaldırılabilirdi.
Akademik yayınlar ile yukarıdaki gibi operasyonların gerçekleştirilmesi de beklenilmektedir. Bu şiddet dolu tedbirler ilk olarak Hıristiyanlık yönünde güç kullanılması şeklinde 1912’nin Sonbahar aylarında ortaya çıkmış, devamında değişik kampanyalar yürütülmüştür.
Konstantinov bu değişim kampanyalarını 1912, 1938-1944, 1962-1964 ve 1971-72 olarak dört tane olduğunu belirlemiştir.(See Konstantinov 1992a; Konstantinov and Alhaug 1995:25 ff, also Konstantinov in this volume) Son değiştirme politikası en vahşi olanıydı (Bu kampanyanın ve Rodopların küçük kasabası Madan’ın direnişinin iyi bir şekilde tanımlanması için Karagiannis 1995:200 ff.’e bakın). İdari emirler, ordu desteği, gizli polis, özel polis güçleri ve para militer güçlerin desteği alınmıştı. Alınan tedbirlere karşı en ufak bir direniş teşebbüsü, kaba güç ile ezildi. Tespit edilemeyen sayıdaki Pomak, yeni isimlerini kabul etmediklerinden dolayı öldürülmüş veya yaralanmış veya Danube’deki Belene adasındaki çalışma kamplarına gönderilmiştir. (Mahmut AYDIN’ın notu) : [[Ne yazık ki bunların büyük bir çoğunluğu buralarda ölmüştür. Belene’den sağ kurtulanların ise pek azı özgürlüğü yaşayabilmiş, büyük bir çoğunluğu tahliye edilmelerinden kısa bir süre sonra ölmüşlerdir.]]
Komünist Parti, Pomakların kültürüne ilişkin tüm izbilimsel (etno-antropolojik) ilişkileri yok etmeyi hedeflemiştir. Sadece isimleri değil, aynı zamanda geleneksel kıyafetleri yasakladığı gibi, gelenek ve göreneklerini uygulanmasını da hedef almıştır. Fikir, -Pomakların toplum sembollerinin olmaması, değişik inanç ve kültürlerinin olması, - kasıtsız bir hırs ile bu değişikliklerin ortaya çıkmasına da sebep olmaktadır.
Bir diğer nokta da, otoritelerin gönüllü olarak “Yeniden Doğuş” kampanyasına katılarak, modernleşme ve bu şekilde Sosyalist Devlet’in Pomaklara İslami geçmişlerinden kurtuldukları takdirde daha fazla yardımcı olacağı yolundaydı.
Bu şekilde bizler etnografların, tarihçilerin ve yazarların akademik veya yazınsal eserlerindeki Pomak başlıklarında, onların güç kullanılarak İslamlaştırılmış Bulgarlar olduğunu, “askeri bir operasyon” ile yeniden Bulgarlaştırıldıklarını gözleyebilecektik. Bu işlemler bütünü içinde, bütün bu tasvirler, Pomakların ayrılmış kimliğini veya daha kötüsü hedef alınan Türk kimliğini taşıdığını ortaya çıkaramayacaktı.
Asimilasyon politikası Pomaklar üzerinde test edildi ve on yıl sonra Bulgar Türklerine uygulandı. “Yeniden Doğuş” prosesinin ikinci düzenlemesinin ise uluslararası alanda geri teptiği görülmüştür. (Mesela Poulton 1994: 129ff’a bakılabilir) değiştirme kampanyası hayalidir,fakat bu zamanda bile bazı direnişler olmasına karşın 800.000 azınlığa karşı yöneltilmektedir. Bu hareket, ülke-devlet bazında toplam olarak üç ana noktada tanımlanabilir
1- Özellikle İslami tehdidin Türkiye’den geldiği hissiyatı
2- Müslüman azınlıkların geleneksel yaşam şekilleriyle, Komünist Modernleşmeye karşı; açık bir şekilde tepkili olmalarından doğan tansiyon
3- Komünist liderliğin ulusal alanda baskınlık ve gücü
Yeni Kimlikler Ve Yeni Tarihler Kasım 1989 yılında Jivkov rejiminin çökmesinden sonra, Bulgarların Müslüman azınlıkları tanımlama kanunları revize edildi (sadece aşırı milliyetçi muhalifler hariç 4)1990’a kadar Müslümanların eski isimlerine dönmeleri veya yeni Müslüman isimleri yaratmaları mümkün gibi gözüküyordu. İslam pratiği ve dini deneyimler kısa ömürlü ve bir fiyasko olarak kaldı. Camiler yenilendi ve yeniden açıldılar veya yenileri inşa edildiler. Bu da Bulgar milliyetçileri tarafından travmatik bir deneyim oldu. “Bulgar Müslümanlarının kısa vadeli politik kazanımları yine kafaları karıştırdı. (...), Smolyan bölgesindeki kasetlerde imamlar kimsenin anlamadığı bir dilde konuşuyorlar ve bunlar da Bulgar Müslümanı olan kardeşlerimizin kafalarını bilinçli olarak karıştırmak amacıyla dağıtılmaktadır.” (Pechilkov 1993:18)
“Etnik kökenin belirlenmesi için izbilimsel (etno-antropolojik) kuralların serbest bırakılması ile ulusal kimlik hissiyatı nüfusun büyük bir çoğunluğu açısından bir tehdit haline gelmeye başladı. Genel görünüm olarak da tarihi bakımdan Osmanlı İmparatorluğu içinde vücut bulan Müslüman tehdidi yeniden ortaya çıktı.” (Bakınız Konstantinov 1992b:75)
Pomakların açısından, bu değişimler, toplum tarafından etnik bilinç savaşılarının geri dönmesi anlamında algılanmaktaydı. Resmi yayın – ki 1989 öncesinde sadece buna izin veriliyordu – yine etnik kimlikleri birbirlerini kendi özel çevrelerinde körükleyecek gibidir. “Pomakların kendilerini ifade edebildikleri başlıca üç ana eğilim üzerinde konuşulmaktadır.
Birnicisi, Türk kimliğine bürünmeleri – bu fenomen özellikle Pomakların aşırı derece asimile edilmeye çalışıldığı yerler olan ve Türklerin de bulunduğu Batı Rodoplarda (Chech Bölgesi ve Mesda Vadisi) ve aynı zamanda Doğu Rodoplarda (Kırcali Bölgesi) yaygındır.” (Kalyonski 1993:126)
İkinci eğilim, ki bu ziyadesiyle Bulgar etnik yaklaşımıdır. Daha sıklıkla geçmişte yaşananlardan dolayı Bulgar Sosyalist Partisine sempati duyulmasının tercih edilmemesidir. İkinci eğilime en güzel örnek Rodop Dağları’nın kuzey eteklerinde bulunan küçük ve izole bir köy olan Zaburdo’nun durumudur. Burası aynı zamanda Pomakların kendilernie “Bulgar” demelerinden dolayı “Kızıl Köy” olarak da bilinmektedir. Ayrıca burada bir Hıristiyan Şapeli bulunmaktadır.
Üçüncü eğilim ise kendilerine özgü ve sıkı sıkıya bağlı oldukları etnik bilinçlerine rağmen, Bulgar veya Türk oriantasyonunun reddedilmesidir. Bu şekilde Bulgar Müslümanları kendilerini Pomak, Achryane, Müslüman ve benzeri sıfatlarla niteleyebileceklerdir. Bilindiği kadarıyla da bu görüş özellikle Merkezi Rodoplarda, Kefalonya ve Smolyan kasabaları çevresinde oldukça yaygındır.
Bütün bu kimliklerin diğerlerinden radikal bir şeklide farklı olunduğunun kanıtlanması amacıyla ortaya çıktığı düşünülebilir. Pomakların orijini hakkındaki resmi ulus-devlet teorisi, halihazırda yukarıdaki şekilde ifade edilmekle birlikte, yavaş yavaş etkinliğini de kaybetmeye başlamıştır. Bütün burların tek bir dayanak noktası bulunmaktadır: güç kullanılarak İslamlaştırılan Pomakların kökende Hıristiyan olduğu, Slavik kökenle bir şekilde bağlantılarının bulunmasının mümkün olduğudur.
Bir başka görüşe göre ise Pomaklar Balkanlara Müslüman olarak geldikleridir.
2000 nüfuslu Pomak Köyü Smilyan’ın muhtarı, Pomakların orijini hakkındaki bir hikayeyi bana anlatmıştı. Birinci bölümde Merkezi Rodoplardaki (Smilyan dahil) Müslüman nüfus olan, Achryane ve Pomakların arasındaki ayrımı anlattı. Pomakların Orta Asya Steplerinden gelen savaşçı bir boy olan Hakiki Bulgarlar olduğu, Achryane’ların ise 8. yüzyılda Suriye’den gelip, Rodop’lara yerleşen bir kavim olduğuydu. Bu hareket Bizans İmparatorluğu tarafından zamanında Slavlara karşı bir önlem olarak desteklendi. 8. Yüzyılda ise Suriye’li yerleşimciler de Bizans İmparatoru 5. Constantin Copronymus (741-775) tarafından Trakya’ya yerleştirildiler.
Fakat Pomakların geçmişte bu Asyalı ve Suriye’li yerleşimciler’den ortaya çıktığına dair herhangi bir kanıt da bulunmamaktadır. Teori İslamlaştırma’da olduğu gibi, sağlam temellere dayanmamakla birlikte Smilyan Muhtarı gibi pek çok entellektüel ve eğitimli kişiler tarafından kabul görmektedir.
Bir diğer Resmi Pomak Tarihi karşıtı bir görüş de aşağıdaki gibidir. Göçebe Yörüklerin bir kolu, Pomaklar olarak tanımlanmakta olup, bunlar Balkanlardaki Rodop Dağları’na yerleşmiş, Anadolu’lu göçebe çiftçilerdi ve 14. yüzyılda başlayan İslamlaştırma hareketlerinde önemli bir rol oynamışlardı. Fakat yine de Pomakların bunlardan kaynaklanıp, kaynaklanmadığına dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır.
Başka bir yaklaşıma göre de Pomaklar; Bulgar kadınlarıyla evlenen Osmanlı (Türk) Askerleri’nin torunlarıydılar. Bu teori, erkek transferi (kan, sperm vs.) ve kadın dili (çocuklara öğretilen) temeline dayanmaktadır. Genellikle Pomaklar Türkçe’den ziyade Bulgarca’yı ana dil olarak konuşmaktadırlar (Bazen de Pomakça)
Değişik bir görüşe göre de; Pomaklar Orta Asya’dan göç edip, bir kısmı Balkanlarda, bir kısmı da Ukrayna civarında duran ve Slavik dile uyum sağlayan Kıpçak (Kuman) Türklerinin torunlarıdır. Aynı zamanda çoğunlukla yaşlı Pomaklar 1912 (veya 1878) öncesinde Bulgarca konuştuklarını inkar etmektedirler (Comp. Konstantinov) Kabul ettikleri görüş, Pomakların Bulgar okullarına devam etmeye zorlanmaları ve Bulgarca’yı öğrenmeleri ve de Türkçe konuşmalarının yasaklanmasıdır.
Ana dilini kullanan Pomakların tarihinde; Pomakların (veya Achryane’ların) Batı Anadolu’dan geldikleri kabul edilmekte, Anadolu ve Rodop Köy isimlerinin benzerlikleri bu senaryoda delil olarak kullanılmaktadır.
Pomakların orijiniyle ilgili popüler teoriler sürüp gidebilir, fakat, bu noktada manzaranın açık bir şekilde ortaya çıkmasından dolayı kesmek zorundayım. Bu mantık ve motivasyon, sunular ve değişik kanıtlar ile resmi olarak empoze edilen kimliktir. Farklılıklar sıklıkla inkar edilebilir, diğerleri veya tek bir köy ya da bir kişi, pek çok teorilerin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Konunun tek bir vurucu açıklaması bulunmaktadır. Resmi veya gayrı resmi ideolojiler ile Pomak kimliğini yaratılmış bir kimlik olarak geçerli kılınmaya çalışıldığıdır.
Pomak kimliği aslında kimlik-yaratıcıları tarafından yaratılanın tersine bir akımdır. Tarihin yeniden düzenlenmesi ve çok daha gerilere bakmayı denemek gerekir ki, bu da ortaya yekpare ve tek bir toplumun kimliğini ortaya koyabilir. Toplum üyeleri , diğerlerinden açık bir şekilde ayrılmalı ve belirli sınırlar içerisinde tanımlanmalıdır. Birisi aynı anda bizden veya diğerlerinden olamaz. Ki bu da sınırların ne şekilde tanımlanması gerektiğini sorusunu ortaya koymaktadır.
Bir netice olarak, daha ileri bir örnekleme ile, resmi kimlik yaratanlar ve bunu şekillendirenler, tarihi gerçekler açığa çıkmadığı sürece çok vicdanlı davranmazlar. Eğer gerek duysalardı, devlet kuruluşları ile kişiler ve olayların arkasındaki gerçekleri bulabilirlerdi. (tarih kayıtları, anıtlar, propaganda vs.)
Daha önce belirtilmiş olan Smilyan Köyünde, resmi tarihe göre 17. yüzyılda Osmanlı ordularına cesurca direnen Piskopos Visarion adına bir anıt bulunmaktadır. Fakat böyle bir Piskopos orada hiç bulunmadığı gibi, Piskopos Visarion Smilyan Köyü’ne resmen yerleştirilmiştir.
Benzer olarak şöyle bir örnek de verilebilir. Pomak köyü Trigrad’ta (bugün bile beş Hıristiyan aile yaşamaktadır) bulunan bir Ortodoks kilisesinde şöyle bir kitabe okunmaktadır. “1912-1913’de özgürlüğümüz için canını feda eden kardeşlerimiz anısına” Tamamen Pomak olan Trigrad’ta 1912-1913 yılları arasında hiçbir Bulgar Özgürlük Mücadelesi’ne katılmamıtır. Onlar için özgürlük, köylerinin Bulgar Ordusu tarafından yakılıp yıkılması ve güney taraflarındaki Hıristiyan köylerine düzensizce yerleştirilmek amacıyla sürülmeleri, geri döndüklerinde ise, bütün mal varlıklarının Hıristiyanların eline geçtiğini görmeleriydi.
Sonuçta, Bulgar Özgürlük Hareketi farklı bir şekilde anlaşılmış ve 19. yüzyıldaki hareketler dikkatli bir şekilde tartışmaya açılmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde bulunan Bulgaristan Bölgesinde, Hıristiyan nüfusun özelliği, geniş Müslüman nüfustan tamamıyla farklı bir bilince sahip olmalarıydı. (daha fazla detay için: Brunbauer 1997, 27 ff.) Yeni bir vatandaşlık bilincine ulaşabilmek için, alternatif işlemlerin de hesaba katılması gerekir. Diğer yerlerde olduğu gibi Balkanlarda da el altındaki insanlara, tekdüze kimlikler kendilerine ait olanlar olmaksızın ciddi bir şekilde kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.
*Bu doküman, Balkanlardaki Ekoloji, Çalışma Organizasyonu ve Aile Yapıları ile ilgili çalışmalarımla ilgilidir. Dağ Toplumlarının Karşılaştırılması Avusturya Bilimsel Araştırma ve İlerleme Kurumu tarafından oluşturulmuştur. Poje, Graz-Karl-Franzens Üniversitesi Güneydoğu Avrupa Tarih Bölümü tarafından yönetilmiştir.