Author Topic: Ibn Fadlan'ın Seyahatnamesine genel bir bakış  (Read 15435 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2348
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
Ibn Fadlan'ın Seyahatnamesine genel bir bakış
« on: January 06, 2012, 17:05 »
İdil Bulgar Hanlığı’na doğru, Sevsen el-Rassi adlı elçinin başkanlığında 21 Haziran 921 (11 Safer 309)’de Bağdat’tan yola çıkan heyet Rey, Nişabur, Merv, Buhara ve Harezm üzerinden 12 Haziran 922 (12 Muharrem 310)’de Bulgar Hanının İdil (Volga) ırmağı boyundaki karargâhına ulaşmış ve eserden anlaşıldığına göre yaz mevsimini orada geçirerek kıştan önce geri dönmüştür. Heyet uğradığı kentlerde büyük saygı görmüş, özellikle Buhara’da Samani Devleti’nin coğrafyacı veziri Abu Abdullah Muhammed Bin Ahmed el-Ceyhani tarafından ağırlanarak hükümdar Nasr Bin Ahmed Bin İsmail’in huzuruna çıkarılmıştır.

İbn Fadlan’ın, gördüğü ülkeler ve ilişkide bulunduğu halk ve kabileler hakkında verdiği bilgilerin çoğu kendi kişisel tanıklıklarına ve söylentilere dayanır. Oğuzlar, Peçenekler, Başkırtlar, Bulgarlar, Hazarlar ve Ruslar ve de diğer bazı toplulukların siyasi düzenleri, dini inançları, ahlak kuralları, ölü gömme törenleri, giyecekleri, yiyecekleri, evlenme gelenekleri, dilleri, ekonomik durumları, vergi ve ticaret sistemleri ve doğal özelliklerine dair yaptığı açıklamalar dikkat çekicidir. İbn Fadlan’ın eserinde efsanevi aktarımların ve abartmaların yanı sıra bazı çelişkili bilgiler de görülmektedir. Aşağıda bu konu hakkında ve eserin içeriğinde anlatılanların geçerliliği, önemi ve anlatım biçimi hakkında incelemelere yer vereceğiz.

İbn Fadlan, Hazarlar dışında, sefareti sırasında, eserinde söz ettiği Türk topluluklarının ülkelerinden geçmiş ve onların yaşayışlarını, gelenek ve göreneklerini görmüştür. Bulgarlara giderken Hazarlara uğramadığı eserinden açıkça anlaşılmaktadır. Dönerken uğrayıp uğramadığı konusunda ise eserde, herhangi bir ipucu söz konusu değildir. Hazarlar hakkındaki bölümde kullanılan ifadelerden de böyle bir sonuç çıkarmak olanaklı olmamaktadır. Buna göre, İbn Fadlan’ın, Hazarlar hakkında verdiği bilgileri, gittiği ülkelerdeki türlü kaynaklardan elde etmiş olduğunu söyleyebiliriz. Gerek İbn Fadlan’dan parçalar aktaran yazarların eserlerinde, gerekse Zeki Velidi Togan tarafından bulunan kitabın tek örneğinde kitap, Hazarlar konusunda sona ermekte ve elçilik heyetinin Bağdat’a dönüşünden söz edilmemektedir. Oysaki eserin genel olarak akışından yazarın elçilik heyetinin dönüşünü de anlatmış olabileceği düşüncesi bizde uyanmıştır. Belki bu bölüm, bize kadar gelmemiş olan gerçek örnekte vardır.

Bununla birlikte eserden yapılan alıntılarda ve eserde yalnızca Bulgar ülkesine gidiş ve Bulgar ülkesinde kalış günlerinin var olması ve dönüş ile ilgili bilgilerinin var olmaması, dönüşün aynı güzergâh üzerinden gerçekleştirildiği için dönüş yolculuğu ile ayrıntılı bilgilerinin yeniden verilmesine gerek duyulmadığı sonucuna da varabiliriz. Bu durum hakkında Z. V. Togan şunları ortaya koymuştur; “yayınlanmasından tam bin yıl sonra İbn Fazlan’ın Risale (Seyahatname)’si tarafımdan, 1923’te, Maşhad’de İmam Rıza Kütüphanesi’nde, İbn al-Fakih ve Abu Dulayf’in eserleri ile birlikte, bir dergi içinde bulundu. Seyahatnamenin Hazar hakanlığına dair bölümlerine ait çeviriler ile biten bu kopyada elçilik heyetinin Bağdat’a dönüş konuları eksikti. Hâlbuki Yakut el-Hamevi bu Seyahatnamenin Bağdat’a dönüş bölümünü de içeren tam kopyasını görmüştü. Herhalde seyahatnamenin Bağdat’a dönüş konularından sonraki bölümünde dikkati çeken fazla bir bilgi bulunmamış olacak ki kimse o bölümden söz etmemiştir”. Ayrıca Z. V. Togan, yine aynı makalede, daha önceleri İbn Fadlan’ın, eserinde yer alan Hazarlara ait bölümünde yer alan bilgileri Bulgar ülkesine gelen Rus tüccarlardan öğrendiğini ve Hazar ülkesine hiç gitmediğine dair ileri sürülen görüşlerin gerçek olmadığını dile getirmiştir.

A. S. Muhammedoğlu, ‘İbn Fadlan’ adlı makalesinde, bazı araştırmacılar tarafından İbn Fadlan’ın aslında Hazar ve Bulgar ülkelerine kadar gitmediği, yazdıklarının çoğunun uydurma ve abartmalardan ibaret olduğu ileri sürüldüğünü belirtmiş ancak, Tizengauzen ve Rozen tarafından yapılan araştırmalar sonucunda onun seyahatnamesinin tarihi bakımdan çok önemli ve eşsiz bilgiler içerdiği anlaşıldığını dile getirmiştir.

İbn Fadlan’ın seyahatnamesinde anlattığı bazı örnek durumların gerçek olup olmadığını veya daha iyi anlaşılabilmesini çağdaşı olan diğer bazı yazarların eserleriyle karşılaştırarak incelemeye çalışalım;

İbn Fadlan, eserinin Oğuzlar bölümünde Türklerin bir suç karşısında ceza verme durumunu şöyle aktarır; “Zina diye bir şey bilmezler. Böyle suç işleyen birini ortaya çıkarırlarsa onu iki parçaya bölerler. Şöyle ki; bu kimseyi iki ağacın dallarını bir yere yaklaştırarak bağlarlar. Sonra, bu dalları bırakırlar. Dalların eski durumuna gelmesi sonucu, o kimse iki parçaya bölünür.” ve “İçlerinden biri zina ederse, kim olursa olsun, dört kazık çakıp zina edenin el ve ayaklarını bunlara bağlarlar. Sonra onu, boynundan uyluklarına kadar balta ile yararak iki parçaya ayırırlar. Kadın ve erkeği ikiye ayırdıktan sonra vücutlarının parçalarından her birini bir ağaca asarlar.” Ebu Dülef Mis’ar’a göre, Kutluk Türklerinde zina eden erkek ya da kadın yakılarak cezalandırılmıştır. Karluk Türklerinde ise zinanın cezası uzun süre odun kesmekti. Buradan İbn Fadlan’ın, Oğuz Türklerinde ceza konusunda aktardığı ilk okunuşta çok abartılı gelebilir, ancak Ebu Dülef Mis’ar’ın aktardıklarını da okuyunca bu durumun Türkler arasında yaşanılabileceğini görüyoruz.

İbn Fadlan, Oğuzların teşekkür etmelerini “bir avuç kuru üzüm, yüz ceviz vererek onu razı ettik. Bunları verince bize secde etti” biçiminde aktarmaktadır. Bu secde etme durumu Hudud el-Âlem adlı eserde ise şöyle aktarılmıştır; “Oğuzlar kendilerini iyi eden büyücü doktorları (şamanlar) önünde secde ederler.” İbn Fadlan’ın, Türklerin eski zamanlarında bir iyilik karşısında secde biçiminde teşekkür ettiklerine dair aktardığı bilgilerde bir yanlışlık olmadığını söyleyebiliriz.

İbn Fadlan, Türklerin su ile olan ilişkilerini eserinde şöyle aktarır; “Tüccarlar ve diğer yabancılar onların yanında cünüplükten yıkanamazlar. Sadece, geceleyin onların gözünden uzak olarak yıkanabilirler. Zira, onlar böyle bir harekette bulunan birini görürlerse kızarlar ve ‘bu adam bize sihir yapmak istiyor. Çünkü, suya giriniyor’ derler. Ondan bu hareketine karşılık tazminat alırlar.” ve “Onların âdetine göre bir adam, üzerine giydiği iç elbisesini parça parça olup dökülmedikçe çıkarmaz.” Türklerin su konusunda böyle bir durum içinde olmalarının nedeni bilindiği üzere, Türklerde ve Moğollarda suyun kutsal olması ve onu kirletilmemesi gerektiğidir. Bu nedenle bedeni ve giysileri su ile yıkamak, suyu yere dökmek yasaktı ve suçtu. Suyun bu biçimde kutsal sayılmasının bir diğer nedeni ise, suyun kan gibi onda da yaşamsal ve sihri güçlerin olduğuna inanılmasıydı. Örneğin, Cüveyni, Tarih-i Cihangüşa adlı eserinde, Cengiz Han’ın yasasında “hiçbir kimsenin elini suya batıramayacağı, fakat bir kap ile elinin ve yüzünün üzerine suyu dökebileceğinin” de bulunduğunu aktarır. Ayrıca Herodotos da eserinin Türklerle ilgili dördüncü bölümünde, İskitlerde giysilerin yıkanmaması konusuna değinmiştir.

İbn Fadlan, Peçenekler hakkında eserinde, “Çok esmerler. Hepsi de sakallarını tıraş eder.” bilgisini verir. Arap yazarlardan İdrisi de, Nüzhet el-Müştak adlı eserinin ‘altıncı iklim’inde bu konuda Peçenekler için, sakalsız ve bıyıksız olduklarını söyler. Ancak Ebu Dülef Mis’ar ise, bu konuda, Peçenekler için, “Onlar uzun sakallı ve bıyıklı kimselerdir.” diye söz eder. Bu durumda Peçenekler hakkında aktarılan bu tür bilgilerin, toplulukların yaşadığı zamana ve bölgeye göre değişiklik gösterebileceği gibi bu topluluklarla bizzat tanışan ve ilişkide olan yazarların yanı sıra bu yazarlardan alıntılar yapan yazarların da bu tür bilgi değişikliğinin kaynağı ve nedeni olabileceğini söyleyebiliriz. Bu noktada İbn Fadlan’ın bu yazarlar arasında yerinin neresi olabileceği konusunda bir sonuca varabilmemiz güçtür.

İbn Fadlan, Başkırtların inançları konusunda eserinde şunları aktarır; “Her biri bir ağaç parçasını zeker (erkeklik organı) biçiminde yontup üzerine asar. Bir yolculuğa çıkacak veya bir düşmanla karşılaşacak olursa onu öper ve onun önünde secde eder.” Başka herhangi bir Türk topluluğun inanç yapısı içinde böyle bir öğeye rastlayamadığımızdan, İbn Fadlan’ın aktardığı bu bilgileri kuşkuyla karşılamamızın önünde bir engel yoktur.

İbn Fadlan, Bulgar ülkesinde geldiğinde gökte iki ordunun büyük bir gürültü ile savaştığını hayretle ve korkuyla eserinde aktarır. Ayrıca, bu iki ordunun mümin ve kâfir cinler olduğunu ve korkudan Allah’a yalvarıp dua ettiklerini de aktarır. Gerçekte ise bu kuzey şafağı olarak bilinen, kutuplara yakın bölgelerde güneşin yüksekliğinin en çok olduğu zamanlarda göğün kızıl bir renge bürünmesi ile oluşan bir gök olayıdır. Bu gök olayını İbn Fadlan’ın böyle algılaması ilginçtir.

İbn Fadlan, Bulgarların inancı konusunda bir öğeyi şöyle aktarır; “Onlar köpeklerin ulumasını çok uğurlu sayarlar. Böyle bir şey duyunca sevinirler. O senenin bolluk, bereket ve sulh senesi olacağını söylerler.” Türklerin eski inançları içerisinde yer almadığını hatta tersine bir durumun var olduğunu bildiğimiz bu öğenin geçerliliği tartışılır. Çünkü Türklerin inanç yapısı içerisinde köpek ulumasının uğursuzluk getirdiğini biliyoruz. Öyle ki bu durum günümüz Türk topluluklarında bile böyle inanıla gelmiştir.

Sonuç olarak Türklerin eski zamanlarından söz eden ilk yazılı eserlerden birisi olması dolayısıyla büyük bir öneme sahip olan İbn Fadlan’ın seyahatnamesi, İtil Bulgar Devleti hakkında ilk ve geniş bilgileri verdiğinden ayrıca önemlidir. İbn Fadlan bazı olay ve olguları dayanaksızca veya efsanevi öğelerle aktarması, eserin yazıldığı dönem ve o dönem toplumlarının türlü efsanevi öğelerle iç içe yaşayışları göz alındığında eserin zayıf bir yönü olarak pek açığa çıkmamaktadır. Ancak İbn Fadlan’ın, eseri yazarken kullandığı üsluba pek özen göstermeyişi ve eserde yer yer konular arası geçişte aksaklıkların ve bağlantısızlıkların görülüşü eserin akıcılığına ve ahengine zarar vermiştir. Ayrıca, Oğuzlar hakkında “yolunu kaybetmiş eşekler gibidirler” ve “uzaktan ona bakınca keçi olduğunda tereddüt etmezsin” biçiminde, günümüz deyimlemeleri ve tanımlamaları açısından olumsuz görünen bu benzetmeleri dönemin anlam ve kavram dünyası açısından değerlendirmek daha doğru olacaktır. Türklerin eski zamanları hakkında bazı ilk ve ilginç bilgileri vermesi (örneğin, Türklerin eskiden cevizi bilmediklerini) eserin beğeniyle okunabilirliğini sağlamıştır.

 İsmail Hakkı ERGÜVEN

Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2348
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
Ynt: Ibn Fadlan'ın Seyahatnamesine genel bir bakış
« Reply #1 on: January 06, 2012, 17:35 »
Ibn Fadlan - Seyahatname
<a href="http://d1.scribdassets.com/ScribdViewer.swf?document_id=76543381&amp;access_key=key-2athro9oik4t5uzoxl8h&amp;page=1&amp;viewMode=list&quot;" target="_blank" rel="noopener noreferrer" class="bbc_link bbc_flash_disabled new_win">http://d1.scribdassets.com/ScribdViewer.swf?document_id=76543381&amp;access_key=key-2athro9oik4t5uzoxl8h&amp;page=1&amp;viewMode=list&quot;</a>