Author Topic: Spil dağına bir gezi ve pomak köyleri  (Read 11969 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2348
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
Spil dağına bir gezi ve pomak köyleri
« on: May 12, 2010, 10:17 »
 Sabah çok rahat uyandim.  Geceden hazırladığım yiyecek paketimi,  hemen sırt çantama yerleştirdim.  Spil Dağı için bugün ayrıca ince bir yünlü hırka,bere, eldiven ve poşuyu  da çantama koymayı ihmal etmedim.  Mavişehir ilk duraktan ben biniyorum sandım.  Otobüste 4 kisi daha vardi.  Mmmm daha ilk durak böyleyse bugün kalabalık olacak galiba.  Bostanlı'da otobüsü yarıladık ve Karşıyaka iskelede doldurduk.  Karşıyaka otobüsü Ankara asfaltından Kemalpaşa'yı geçti , Sütçüler köyünde Bornova, Hatay ve Buca'dan gelecek otobüsleri beklemek üzere kahvelere dağıldık.  Sabah köy kahvelerinde Karşıyaka iskeleden aldığımız gevrek ve peynirleri köy kahvesi çayı ile yemek en güzel kahvaltıdan daha güzel.  Biraz sonra diğer otobüsler de dopdolu  geldiler. Oh oh Izmirli doğa severler  bu sabah erken uyanmayı göze almışlar.  Kulüpten neredeyse herkes gelmiş, bir o kadar da misafir. Bu arada kulüp armalı polar ve termal içliklerin satışı için bir masa kurdular kahvenin önünde, kafa bantları, termal içlikler, polar ceketler kapanın elinde kaldı maaşallah.
 

 
 
Tekrar otobüslere bindik ve Spil Dağı Milli Parkı yönünde güzel manzaralı asfalt yoldan kıvrıla kıvrıla tırmanarak Beşpınar köyünün altındaki çeşme başına geldik.  120-130 kişi civarındayız.  Kulüp yöneticileri gerekli bilgilendirme ve uyarıları çeşmenin duvarına çıkarak yaptılar.  Eski başkanlardan Doktor Zafer Güngör'de bugün aramızda, iyileşmiş, yaşına ve soğuğa rağmen doğa ve yürüyüş tutkusuyla tekrar aramıza dönmüş.  A, B, C gruplarına ayrıldık.   Ben B grubundayım.  Yani ne yavaş ve kısa mesafe ne de koşturarak dağ tırmanma, orta ama tempolu karardayım.  Bir midibüs Atalanı'na gidecek yürümeyecekleri oraya kadar götürecekmiş.  Eşim Kaya gelmedi bugün, hızlı yürümek istemedi (biraz kilolu da :):)).  Aracın Atalanı'na  gideceğini bilseydim ısrar ederdim gelsin diye.  Biliyorum evde çok sıkılacak bugün.  Keşke gelseydi…
 

 
 
Saat 10:15.  Birden hafif meyil çıkışıyla yürüyüş  başladı, yükseldikçe rüzgar arttı, soğuk ve rüzgar yanaklarımı ısırıyor.  Ali Bey boynumdaki poşuyu aldı, başıma ve yüzüme sardı, “bu böyle kullanılır bu havalarda” dedi.  Allah razı olsun, suratım donacaktı ama tırmanışta olduğumuz için vücutlar sıcak ve üşümüyorum.  Biraz sonra soyunma molasında üzerimizdeki polarlar çıkıyor,  üstümde sadece termal içlik ve üzerinde V yaka yün kolsuz jile.  Rüzgardan göğsümü boynumu ve başımı korudum mu başka korkulacak bir şey yok.  Hareket ettigim sürece üşümem ama durdum mu hemen poları giymek lazım.  Toprak kaskatı donmuş, su birikintileri donmuş.  Toprağa bastıkça garç gurç ediyor.  Ormanların içine dalıyoruz.  Patika enfes, manzaralar şahane, rüzgarın uğuldadığı tepelerin ıssız görüntüsü bile baştan çıkarıcı veya bakış açısına göre ürpertici.
 

 
 
Tek sırayız, önden başlayarak arkaya doğru sayı alınıyor B grubu 58 kişi.  Rehber 20 dakikada bir durup bir kaç dakikalık nefes almak su içmek ve arka tarafın yetişmesi için mola veriyor ama fazla durulmuyor ,artçıdan "tamam herkes geldi" işareti geldi mi hemen yola devam.  Karşıdaki tepelerin arkasındaki en yüksek tepede Spil zirve  kulübesi nokta gibi görünüyor.  yanımdaki Mürşide Hanima “işte bak oraya çıkacağız” diyorum.  “Aman Allahım, çok uzak ve çok yüksek nasıl gideriz oraya?” diyor.  “Gideriz gideriz hiç merak etme” diyorum.  Saat 12 civarinda Atalanı'na geldik bile.  B grubunun performansi iyi, mızmızlanmak için değil yürümek için gelenlerin grubu.  Tempoyu tutturunca varıyrosun gideceğin yere erken erken.
 

 
 
Atalanı yemyeşil çayır etraf ormanlarla kaplı, gölet tamamen buz tutmuş, batonlarımızla kırmaya çalıştık ama çok sert kırılmıyor.  Demek ki eksi bilmem kaçta şu anda ısı.  Atalanındaki kafeterya kapalı, kapısına kilit vurulmuş.  Hani Milli Parklar İdaresi burayi işletmecilere vermişti?  Bir kaç dağ evi çevresinden dolandık.  Pikniğe gelmiş bir kaç araç var.  Bir de jandarma binası.  Milli Parka girişte bile hiç bir görevli yok.  Atalanını geçip ormana dalıyoruz tekrar ama bu defa daha dik, etrafta yer yer kar var artık.  Hatta bir yerde bayağı kar varmış derken kafama bir kar topu yiyorum.  Emekli müfettşs Günes Hanım pek güzel toplar yapıp gelene geçene fırlatıyor.  Ben doğma büyüme Karşıyaka çocuğuyum ne anlarım kar topundan, ne kartopu yapmasını bilirim ne atmasını, Güneş Hanımın toplarından korunmak için ağaçtan ağaca saklanarak kaçıyorum çünkü maaşallah kartopları epey okkalı.  Vurduğu yerde patlıyor.  Yürüyüşçüler bu kar toplarıyla epey eğlendiler ama çıkış da devam ediyor.  C grubu zirveyi yapmış güle oynaya dönüyorlar bile,  bize “20 dakika sonra zirvedesiniz” diyorlar, pek seviniyorum yaklaştık demek ki (yahu bunlar ne zaman çıktılar da iniyorlar, koşarak mı çıktılar bu dağı, süpermen mi bunlar nedir?).  Neyse ben kendime bakayım.  B grubunun ne başında ne de sonundayım, orta karar iyidir. 
 

 
Saat tutmuyor ya zirve, kart ta basmayacağız öyleyse zorum ne, gücüm neyse o kadar işte.  İşte zirvedeyim ben de, benden sonra da gelenler var yani.  Aman Allahım ne güzel manzara, ne büyük gurur, aşağılardaki tepelerde hızlı çekim film gibi bulutlarin rüzgarla sürüklenişisini izliyorum.  Tabii hemen bunları fotoğraflamak ve bu güzelliği göremeyenlere de göstermek lazım, bir de zirveye çıktığını ispat için belgelemek gerek, değil mi?  Öyleyse haydi bol bol fotoğraf çekilelim.  Ama başımdaki poşuyu çıkartmalıyım ki yüzüm görünsün, ama heyhat,  rüzgar saçlarımı deli gibi oradan oraya savuruyor.  A, bak arkada taa uzaklarda karlar altında Bozdağ.  Orada da hemen bir resim çekelim.  Burası niye kalabalık böyle? Dağlarin zirveleri tenha olur sanırsınız, değil mi? Ama değil işte.  Eh burası o kadar da zor bir dağ değil elbette, Atalanı'ndan 45 dakika içinde zirveye ulaştık, ne uçurum ne kayalık, sadece dik çıkış.   Biraz dişini sıkan herkes çıkar.  Yeni yeni kişiler var.  Soruyorum, meğer DostDer'in Manisa Dağcı üyleri de buradaymış ama onlar Manisa'dan çıkmışlar.
 

 
 
Rehber düdük çalıyor, inişe geçiyoruz, inerken Zirve Dağcılık grubuyla karşılaşıyoruz, selamlaşma faslının ardından düşünüyorum, vallahi bugün Spil Dağı zirvesi Kemeraltı gibi olmuş, neredeyse her ağacın arkasından başka bir grup çıkıyor.  Işte bir grup daha inişte, onlar da DostDer'in Turgutluları.  Herkesle selamlaşıyoruz.
 

 
 
 
Oh cok şükür Atalanı'na geldik,  bir de küçük ates yakılmış herkes etrafinda.  Hemen piknik soframızı hazırlıyoruz.  Bakın sırt çantalarından neler çıkıyor; kuru patlıcan, biber dolması, etli lahana sarma, aluminyum folyoya sarılı ve ateşte folyoyla ısıtılmış etli pilav, zeytinyağlıi bakla, zeytinyağlı kereviz, turşu, bol yeşillikli patates salatası, kabak tatlısı, aşure.  Aklımda kalanlar bunlar.   Sonra bir de “Bu kadar yürüyorsunuz, dağcılar neden zayıflamıyorsunuz?” diye soruyorlar bana.
 

 
Nasil zayıflayalım?  Bu kadar enerji harcadıktan sonra acayip acıkıyorsun, bir de herkes yanindaki yiyecekten bahsetti mi daha da acıkıyorsun.  Ama bu sefer soğuk ve rüzgar yemekleri tam bitirmemize izin vermedi.  Eldivenle, poşuyla, üstümde yünlerle, polarla fazla yenmiyor.  Hemen toparlandık ateşin başina gittik, sırtımı bacaklarımı ısıtıyorum.  Termostaki sicak suya kahve de yaptm, içimi de ısttım.  A grubu dağ evlerini gezmiş, "burada kalanların ısınmasının imkanı yok, hem de evler çok pis, tam bir mezbelelik" diyorlar. Ancak cevre tabii ki cok cok guzel.  Ama herkes bir an önce yürüyüşe başlamak istiyor çünkü rüzgardan zor duruluyor burada.  Bizim kalktığımız masalara Zirve grubu geldi, ateşi söndürme işini onlara bırakıyoruz. 
 

 
Şimdi inişte olduğumuz için daha hızlıyız ve etrafa bakma olasılığım daha fazla.  Gene mola kayalıklarinin oraya geldik.  Burasi kuytu rüzgar yok ve güneş pırıl pırıl, hava billur gibi aydınlık.  Yanımızda ne kadar mandalin, portakal , elma  varsa hepsini yedik.  Hadi gene rehberin düdüğü ve orman kıyısındaki patikadan hızlı iniş, ara sıra fotoğraf çekmek için duruyorum ama gene de koşarak öne yetişebiliyorum.  Bir tepeyi aştık, işte Beşpınar köyü dumanları tüten evleriyle aşağıda şahane naïf bir kiş manzarası olarak duruyor.  Otobüslerimiz yol kenarına dizilmiş oyuncak arabalar gibi gözüküyor.   Saat 15:45te köydeyiz.
 

 
 
Köye inince doğru kahvelere koşulur, sobaların etrafına dizilinir, çaylar yudumlanır, şarkılar, türküler ve oyunlar.  Biz de öyle yaptik.  Köyün iki kahvesini de doldurduk.  Çay ocağında çaycı çayları yetiştiremiyor yazık.  Birinin çantasında kendi yaptığı bisküvili bir pudding kalmış, hepimiz çay kaşıklarıyla bu tatlıya dalıyoruz.  Üç saniyede kase boşaldı. Bu köyün de ataları Çınardibi köylüleri gibi Pomak. Hepsi mavi gözlü. 
 

 
 
Çocuklar, gençler çeşme başında gelen geçen dağcıyla sohbet ediyorlar .  Kırk yılda bir dağcılar köylerine hareket getiriyor onlar da memnun biz de memnunuz.  Hareket saatimiz  16:15.   C grubundan hızını alamayan 3-5 kişi burada hiç mola vermemiş, aşagıdaki Sütçüler köyüne inmişler vadiden.  Sütçüler'den Ankara asfaltına çıkarken bindiler otobüse.  Saat tam 17.30da evden içeri girdim.  Bugünün zamanlaması harikaydı.   Yürüyüş bana göre hiç zor değildi, sadece biraz çıkış vardı bütün zorluk soğuk ve rüzgardaydı.  Onunla da başa çıkmasını öğrendik, poşuyu başına sardın mı tamam, poların içine de termal içlik, bir de yedek yün hırka.  Herşey beyinde, olayları yorumlama ve yapıcı düşünme yeteneğinde.  Yaptığın işten zevk alırsan hiç bir zorluk sana zorluk gibi gelmez.  Bugün ben hiç yorulmadım.  Zaten artık yorulmak nedir pek bilmiyorum…..(Gene beyinde bol bol salgılanan serotonin ve içime çektiğim en temiz oksijenden herhalde..)
Haftaya Narlıdere-Altınvadi-Güzelbahçe parkurunda buluşmak üzere, sevgiyle kalın, doğal kalın….
 
Neşe Balkanlı - Haberkapısı
 
 
 
Si vis pacem, para bellum !