Author Topic: Osmanlı Dönemindeki Pencik ve Devşirme Kanunları  (Read 34819 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Osmanlı Dönemindeki Pencik ve Devşirme Kanunları
« on: October 07, 2008, 14:12 »
Osmanlı Döneminde Pencik ve Devşirme Kanunları:

Osmanlı askerî tarihinde, önemli yeri bulunan ve Kapıkulu piyadesinin mühim bir bölümünü teşkil eden yeniçerilere menşe' olan "Acemi ocağı", Sultan Birinci Murad zamanında Kadıasker Çandarlı Kara Halil ile Karaman'lı Kara Rüstem'in tavsiyeleri sonucu ortaya çıkmıştı. Hoca Saadeddin Efendi'nin bildirdiğine göre bu uygulama, Sultan Birinci Murad'ın devr-i saltanatında 763 (1361-62) tarihindeki Zağra'nin fethi ile başlamıştır. Devlet adına ve "Pencik" kanununa göre alınan esirler", Yeniçeri ocağına asker yetiştirmek için Gelibolu'da kurulmus bulunan Acemi ocağına gönderiliyor ve günlük bir akça ücretle Gelibolu ile Çardak arasında işleyen at gemilerinde hizmet görüyorlardi. Bir müddet sonra bunlar, Yeniçeri ocağina alınıyorlardı. Fakat bu esirler, firsat buldukça kaçıp memleketlerine gittikleri için bu sistem değiştirildi. Savaşlarda esir edilen küçük yaştaki Hıristiyan çocukları, evvela Anadolu'daki Türk köylülerinin yanına verilerek (Türk'e vermek) az bir ücretle hizmet ettirilmeye başlandı.

Gerçi bu ocağın, Rumeli fatihi Süleyman Paşa zamanında, bizzat kendisi tarafından savaşta esir alınan Hıristiyan çocukları ile başladığı belirtilmekte ise de ocağın gerçek manada kurumlaşması, yukarıda belirtilen şekilde olmuştur.

Sözlük manasiyle beşte bir demek olan "pencik" harplerde ele geçirilen esirlerden, askerlikte kullanılmak üzere beşte birinin alınması demektir.

Islâm hukukunun ganimetlerle ilgili koymuş olduğu prensiplerinden doğmuş olan "pencik", Osmanlı Devleti'nin ilk kuruluş yıllarında uygulanmıyordu. Harpler sonunda ele geçen diğer ganimetler gibi esirler de gazilere taksim ediliyordu. Gaziler, hisselerine düşen esirleri, Islâm hukuku gereğince istedikleri şekilde çalıştırabiliyor, istihdam yeri olmayan da onları satabiliyordu.

Osmanlılarda Acemi oğlanı iki şekilde alınırdı. Bunlardan biri savaşlarda elde edilen erkek esirlerin beşte birinden (pencik), diğeri de Osmanlı vatandaşı olan Hıristiyan çocuklardandı. Savaşlarda elde edilen esirlerin asker olarak alınmasıyle ilgili "Pencik Kanunu" tertib edilmisti. Buna göre alınan esir oğlanlara "Pencik Oğlanı" adı verilmisti. Elde edilen bu esirler, "Pencikçi" denilen memur tarafindan tesbit edilir, bunlardan on ila on yedi yaşları arasında olan erkek esirlerden vücutça kusursuz ve sağlam olanlar devletçe üçyüz akça karşılığı satın alınırdı. Böylece Acemi ocağına ilk bireyler, Pencik kanunu ile toplanmıştır. Bu sistemin gelişmesinde büyük ölçüde rolü bulunan Kara Rüstem de Gelibolu'da Pencik vergisini (Resm-i Pencik) toplamakla görevlendirilmişti.

Pencik oğlanlarının, Anadolu'daki Türk çiftçilerinin yanına verilmesi, aradaki deniz sebebiyle kaçmalarına engel olmak içindi. Bununla beraber, zaman zaman bazı esir çocukların Avrupa'ya kaçtığı görülüyordu. Esirlerin, Türk çiftçilerinin yanına verilmesi ile ilgili kanun hakkında kaynaklarda farklı tarih ve zamanlar verilmektedir. Bu cümleden olarak Sırpsındığı savaşı, Edirne'nin fethi ve Bilecik tarafına yapılan ilk akınlarda olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır.

Az bir ücretle Türk çiftçisinin yanına verilen Acemi oğlanlarına çok az bir ücretin verilmesi, onların "ben padişah kuluyum" deyip çiftlik sahibine kafa tutmaması içindi.

Acemi oğlanlar, ziraat işlerinde çalıştırıldıkları gibi kısa zamanda Türkçe ile birlikte Islâm-Türk örf ve âdetlerini de öğreniyorlardi. Böylece yeni hayata intibak ettikten sonra bir akça gündelikle "Acemi Ocağı"na kayıt ettiriliyorlardı. Burada bir müddet hizmet gördükten sonra günlük iki akça karşılığı "Yeniçeri Ocağı"na gönderiliyorlardi. Yıldırım Bâyezid döneminin sonlarına kadar belirtilen şekilde devam eden bu usûl, Ankara Savaşı'ndan (1402) sonra fetihlerin durması ve iç karışıklıkların baş göstermesi yüzünden büyük ölçüde tatbik edilemez olmustu. Kapıkulu ocaklarındaki kadro eksikliğini gidermek için baska bir çareye bas vurmak gerekiyordu. Bu sebeple Rumeli'ndeki Hıristiyan tebeadan muayyen bir kanunla ve "Devşirme" ismiyle uygun sayıda Hıristiyan çocuğu alınmasına karar verildi.

Daha önce de temas edildiği gibi Ankara Savaşı'ndan sonra Osmanlı fetihleri durmuş, bazı yerler Bizans ve Sırplara terk edilmişlerdi. Gerek Çelebi Mehmed zamanında, gerekse oğlu Sultan Ikinci Murad'ın ilk devirlerinde Rumeli'de fütuhat yapılamadığı için esirlerden istifade edilememişti. Bunun üzerine Osmanlılardan önceki Türk ve Islâm devletlerinde uygulanmamış olan yeni bir usûl ile devletin, Hıristiyan tebeası olan ve yaşları uygun çocuklarından sadece bir tanesinin Osmanlı ordusuna alınması kararlaştırıldı. Böylece Hıristiyan vatandaşların çocuklarından asker devşirmek için bir "Devşirme Kanunu" yürürlüğe konuldu. Bu yeni kanunla, baştan başa gayr-i müslim olan Rumeli halkı, tedrici surette müslümanlaştırılacaktı. Müslümanlaştırılan bu insanlarla da Osmanlı ordusu kuvvetlenecekti. Böylece devlet, bu sayede Müslüman nüfusunu koruma gibi bir hedefe de ulaşmış oluyordu. Gerek Müslüman nüfusu çoğaltma, gerekse harplerde kendisinden istifade etme bakımından iki yönden faydalı olan bu Devşirme kanunu , Pencik kanunu ile asker almanın yerine geçmisti. Zaten Pencik kanunu da eski önemini kaybetmeye baslamıştı.

Devşirme kanunu gereği ihtiyaca göre üçbeş senede ve bazan daha da uzun bir sürede Hıristiyanlardan sekiz ila on sekiz ve bazan yirmi yaş arasındaki sıhhatli ve kuvvetli çocuklardan Acemi Oğlanı alınmaya basladı. Bununla beraber 14-18 yaş arasındakiler tercih ediliyordu. Önceleri Rumeli'de Arnavutluk, Yunanistan, Adalar ve Bulgaristan'dan, daha sonra ise Sırbistan, Bosna-Hersek ve Macaristan'dan çocuk toplandı. Muhtelif hizmetlerde bulunan Acemilerin, Yeniçeri Ocagina kayit ve kabullerine "Çikma" veya "Kapiya Çikma (bedergâh) denirdi.

Devşirme usûlü, kendi dönem ve zamanına göre iyi bir sonuç vermisti. Bu sonuç hem Osmanlılar, hem de çocuğu devşirilen aileler için faydalı olmuştu. Osmanlılar açısından faydalı olmuştu, zira o dönemin bitip tükenmek bilmeyen harpleri, devamlı surette insanları yutan birer makine haline gelmişlerdi. Işte savaşların zararlarını en aza indirebilmek ve kendi Müslüman Türk nüfusunu koruyabilmek için devlet, gayri müslim vatandaşlarşndan istifadeyi düşünmüştü. Böylece hem Islâm Türk mefkûresinin daha genis sahalarda yayılmasını sağlamak, hem de kendi asil nüfusuna dokunmamak suretiyle azınlığa düşmeyecekti. Devşirme sistemi, çocuğu devşirilenler bakımından da faydalı bir şeydi, çünkü onlar da çocuklarının içinde bulundukları mali sıkıntıdan kurtulacağını biliyorlardı. Muhtemelen çocukları devlet kademelerinde vazife alır ve yüksek bir mevkiye gelebilirdi. Bunun da kendileri için faydalı olacağı bir gerçekti. Bu sebepledir ki kaynaklar, pek çok Hıristiyan ailenin, çocuğunu devşirmeye verebilmek için adeta birbirleri ile yarıştıklarını kayd ederler. Hatta sadece Hıristiyan çocuklarının devşirilmesi kanun iken feth edildikten sonra halkı Müslüman olan Bosna'dan da devşirilmek suretiyle acemi oğlanı alınırdı. Zira bunu bizzat kendileri arzuluyordu.

Bilindiği üzere her saha ve konuda oldugu gibi devşirme sisteminde de arzu edilmeyen bazı suistimallerin olduğu söylenebilir. Buna karsılık devlet, gönderdiği memurlarının kanunsuz hareketlerini önlemeye gayret ediyordu. 9. Cemaziyelahir 973 (10 Ocak 1566) tarihinde Semendire Beyi ile Ivraca Kadısına yazılan bir hükümde Acemi oğlanı devşirmeye giden bir memurun hâne (ev) başına onar akça nal parası vesair kanunsuz paralar alıp 5-10 yaşındakı çocukları önce alıp sonra bin ve daha ziyade akçaya tekrar babalarına sattığı bildirilmekle Yayabaşılarından Ferhad gönderilip hakkıyla teftiş olunması ve memurun eşyası arasında bulunan para, kumaş vesair mühürlenip defterle merkeze gönderilmesi emr edilmistir. Böylece devlet, bu ve benzeri haksızlıkların önüne geçmeyi, adaletsizligi ortadan kaldırmayı istiyordu.

Kaynak:  Osmanlı tarihi

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Ynt: Osmanlı Dönemindeki Pencik ve Devşirme Kanunları
« Reply #1 on: October 07, 2008, 15:10 »
Batılı kaynakların son derece dejeneratif bir yaklaşımla ele aldıkları bu konu hakkındaki görüşlerinizi bekliyoruz.

Offline AlperenKIRIM

  • Advanced member
  • *****
  • Posts: 358
Ynt: Osmanlı Dönemindeki Pencik ve Devşirme Kanunları
« Reply #2 on: October 07, 2008, 15:27 »
keske sitede herkez bulgarca ve turkce bilebilseydi yada en guzeli pomakca :) cunku oyle konular var ki bazilari bulgarca olarak turkcelerden daha degerli bazilari da turkce olarak bulgarcalardan daha degerli :)

benim yeterli zamanim olsa sitedeki bulgarca olan anti osmanli yazilarini turkceye cevirmeyi isterdim turkiyeli arkadaslarin bir coguna fikra gibi gelirdi herhalde... cunku cok tarafli orjinalinden kesilmis bicilmis eksik yarim yamalak cikarlarina gore derlenmis bilgileri kaynak diye sunanlar var...

herneyse

simdi sitede Osmanli meselesi bana gore tum acilarindan incelenmeye calisilmalidir, once genis ve olabildigince ayrintili ogrenilmeli ve daha sonra tartisilmalidir.

devsirme sistemi de gercekten cok ilginc bir konu Bogutevolu abinin dedigi uzre de bati tarafindan oldugundan farkli ele alinmaktadir , bende sunu eklemek istiyorum , bence batinin bir kesmi neyin ne oldugu cok iyi biliyor bile bile de carptirarak bunu halka sunuyor.

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Ynt: Osmanlı Dönemindeki Pencik ve Devşirme Kanunları
« Reply #3 on: June 11, 2010, 14:33 »
Yeniçeri Ocağı'nın tam olarak ne zaman kurulduğuna ilişkin bilinen kesin bir veri yok. Ancak tarihçiler I. Murat döneminde (1362-1389) kurulduğu konusunda büyük ölçüde hemfikir. Kaynaklara göre, savaş sahnesine ilk kez 1389 Kosova Savaşı'nda çıkıyorlar. Önem kazanmalarıysa, 15. yy. ortalarında savaşlarda ateşli silahların belirleyici rol oynadığı döneme rastlıyor. 1443 ve 1444 Osmanlı-Macar savaşlarının kaderini değiştiriyorlar.

Zaten ocağın kurulma amacı da buydu: Balkanlar'a hızla yayılmakta olan Osmanlı'nın ihtiyaçlarını karşılayacak, manevra kabiliyeti yüksek, dönemin şartlarını yerine getirebilecek bir güce sahip olmak...

Daha önce savaşanlar, savaştan sonra kendi işine dönen, Anadolu'nun Türkmen-Müslüman ahalisiydi. Belirli bir askeri düzene bağlı olmamaları nedeniyle fetihlerin devamı için sürekli silah altında ve doğrudan sultana bağlı olacak bir orduya ihtiyaç duyuluyordu.

Yüzyıllar boyunca yeniçeri ordusunun başlıca asker kaynağını oluşturacak devşirme sisteminin kökeninde "pençik" uygulaması vardı. Pençik uygulamasına göre, savaşlarda esir alınan her beş esirden biri, hükümdar hakkı adıyla ya da bir çeşit vergi olarak devlete verilirdi.

15. yüzyıldan itibaren sadece pençik usulüyle asker toplamakta ve daha büyük bir ordunun oluşturulmasında güçlükler yaşanınca, Acemi Ocağı'nda eğitilmek üzere devşirme usulüyle asker adayları toplanmaya başlandı. Bunda Osmanlı'nın fetih ve yayılma tutkusunun da rolü vardı.

Daha sonra, çıkarılan bir ferman, bir yerleşim yerindeki hane sayısının 40'ta biri oranında, genellikle 14-18 yaşları arasındaki sağlam vücutlu ve akıllı erkek çocukların da devşirilmesi kuralını getiriyordu.

I. Mehmet'in hükümdarlığı (1413-20) sırasında eski Türk soylularının tepkisi sonucu dondurulan devşirme yöntemi II. Murat döneminde yeniden hız kazandı ve ünlü Fatih Kanunnamesi'yle yasalaştı. Buna göre Müslüman, Yahudi, Gürcü, Çingene, Kürt, Acem, Arap ve Türkler'in çocukları, evin tek çocuğu, köy kethüdasının çocuğu, çoban ve sığırtmaçlar, köse, kel, doğuştan sünnetli, çok uzun ya da çok kısa boylu olanlar, Türkçe bilenler, zanaatkâr olanlar, İstanbul'u görmüş olanlar devşirilemezdi. Bu yöntem şehirlilere de uygulanmazdı. Boşnaklar'ın devşirilmesi de kuraldışıydı.

Devşirme fermanı çıkınca, atanan devşirme emini ve devşirme kâtibi Yunanistan, Bulgaristan, Macaristan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Hırvatistan'a giderdi. Devşirmeler genellikle Balkanlar ve Doğu Avrupa'dan seçilirdi. Sadece 1573 yılında Balkanlar ve Anadolu'dan devşirilen çocuk sayısı 8 bine ulaşıyordu. Ancak daha sonraları Anadolu'dan da asker devşirilmeye başlandı. Mimar Sinan da, Kayseri'nin Ağırnas köyünden alınan bir devşirmeydi.

Devşirme emini ve memurları sancakbeyi, kadılar ve tımarlı sipahilerin yardımıyla ve köy papazının eşliğinde vaftiz defterinden kimlik tespiti yaptıktan sonra çocukları seçerdi. Bazı aileler için oğullarını devşirme vermek zorunda olmak bir insanlık dramıydı. Ancak, özellikle yoksul olan bazılarına göre, çocuklarının istikbali düşünüldüğünde bulunmaz bir fırsattı.

Reşad Ekrem Koçu, Sokollu Mehmet Paşa'nın Cevahirü'l-Menakıp'ta geçen devşirilme hikâyesinde ebeveynlerinin yaşadığı kararsızlığı anlatıyor: "Sultan Süleyman Kanuni'nin ilk saltanat yıllarında faziletli bir adam olarak tanınmış yayabaşılardan Yeşilce Mehmet Bey oğlan devşirme hizmetiyle Bosna'ya gönderilmişti.

Usulünce dolaşarak lâyık olan çocukları ararken Sokol kasabasında Sokolovik adındaki kişizadenin oğlunu gördü ve pek beğendi ve babasından oğlanı istedi. Sokolovik'in aklı başından gidip oğlanı sakladı. Çocuğun bir keşiş dayısı vardı, ilim ve servet sahibiydi. Yeşilce Mehmet Bey'e, oğlana bedel çok para teklif etti. Yeşilce Mehmet Bey rüşveti reddetti, oğlanın ailesini tatlılıkla iknaya çalıştı: 'Ey nadânlar (cahiller)! Bilmez misiniz ki bu müstait (yetenekli) çocuk padişah kapısında saadet-i cavidânîye (ebedi mutluluğa) mazhar olacaktır; onun sayesinde her biriniz servet ve saadete kavuşacaksınız. (...) Bu oğlan bir gün hepinizin elinden tutacaktır.'

Velhasıl gerek bu sözlerin tesiri gerekse oğullarını kurtaramayacaklarına akılları erdiğinden oğlanı gizledikleri yerden çıkarıp Yeşilce Mehmet Bey'e teslim ettiler. Yeşilce Mehmet Bey de (...) o yavru şahini yuvasından aldı ve gerek onu gerek diğer maruf ailelerden devşirdiği kırk kadar oğlanı maiyetinden münasip kimseleri katarak Edirne'ye yolladı. Sokolovik oğluna yolda iyi bakılmasını bilhassa emretti."

Devşirilenler "sürü" denilen 100-200 kişilik gruplar halinde Edirne yoluyla İstanbul'a gönderilirdi. Burada yeniçeri ağası ve hekimler tarafından kontrol ve muayeneleri yapılır, sünnet edilir ve Müslüman adlarını alırlardı. Bu adlar genellikle Abdullah (Allah'ın kulu), Abdülmennan ya da "abd" (kul, köle) sözcüğüyle başlayan ve babanın gayrimüslim olduğu anlamını taşıyan çeşitli isimlerdi.

İçlerindeki yakışıklı, becerikli ve zeki olanlar Galata Sarayı (Galatasaray Lisesi'nin eski adı Mekteb-i Sultani buradan gelir), İbrahim Paşa Sarayı, Edirne Sarayı ve Topkapı Sarayı Enderun bölümünde saray içoğlanı yetiştirilmek üzere eğitime alınırdı. Sağlam yapılı ve güçlü olanlar ise Bostancı Ocağı'na gönderilirdi.

Diğerleri de Türkçe ve İslam âdetlerini öğrenmek üzere Anadolu ve Rumeli'deki Türk köylülerin yanına verilirdi. Bu dönemde devşirme oğlanlarının yılda bir kez devşirme ağaları tarafından denetlenmesi zorunluydu.

Birkaç yıl bu şekilde hizmet ettikten sonra acemi oğlanı yazılırlardı. Sekiz, on yıl acemi olarak eğitim gördükten sonra "kapıya çıkar," yani ocağın kütüğüne kaydedilerek yeniçeri olurlardı.

Yeniçerilik güç bir meslekti ama tüm Akdeniz havzası ve Avrupa'yla karşılaştırıldığında, yüksek ve düzenli bir maaş (ulufe), sakatlık ve emeklilik (oturak) hakları, bir dayanışma örneği olarak nitelendirilebilecek "orta sandığı" gibi avantajlar bu mesleği orta ve yeni çağların koşullarında göreli olarak cazip kılıyordu. Sefere her çıktıklarında ve padişahın tahta çıkış (cülus) törenlerinde aldıkları bahşiş, mesleğin cazibesini daha da artırıyordu.

-Alıntı-