Author Topic: Kınama!!!  (Read 10591 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline bello

  • Adviser
  • ****
  • Posts: 588
  • Gender: Male
  • Göçler, göçler, göçler...
Kınama!!!
« on: April 24, 2010, 12:22 »
Atatürk'e ve Selaniklilere Hakaretlerle dolu olan yazısından dolayı bir Selanik Pomak Mübadil Torunu olarak, Gazeteci (sözde) Ahmet Altanı Kınıyorum!!!
 
 
İşte o arsızca yazmış olduğu yazısı
 
KUM SAATİ 15.09.2009
Ahmet Altan
Büyük Selanik
   Artık hepimiz ucundan kenarından “yapay bir görüntüyü” gerçek zannettiğimizi hissetmeye başladık.

Bizim seksen yıllık cumhuriyet bir “sahtelikler” cumhuriyeti.

Mustafa Kemal, Selanik’te doğmuş, askerî okullarda nispeten “Batılı” bir eğitim almış, Sofya’da ataşelik yapmış, Almanya’yı görmüş genç bir generaldi cumhuriyeti kurduğunda.

Okuduklarımdan anlayabildiğim kadarıyla iki büyük tutkusu vardı.

Birincisi “lider” olmak.

İkincisi de, ta gençliğinden beri söylediği gibi Osmanlı’nın diğer topraklarından vazgeçip Anadolu’da büyük bir Selanik yaratmak.

Güzel kadınlar, şık beyler, balolar, danslar, temiz evler, çiçekli bahçeler, köylerde vals çalan orkestralar, kahve ve konyak kokan cafeler, beyaz örtülü lokantalar...

İlk amacına ulaştı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tartışılmaz lideri oldu.

Bir devletin liderliğini ele geçirmek zordur ama bunu yapabilecek yetenekleri vardı ve başardı.

İkincisi ise “zordan” daha zordu.

Yüzlerce yıllık gelenekleri yıkmak ve başka bir tarihin, başka bir mücadelenin, başka bir kültürün sonucu olan bir ülkeyi burada yeniden kurmak öyle bir “kişinin” kararıyla olacak iş değildi.

Onun hayalindeki ülke ne Osmanlı’nın bir mezbele halinde tuttuğu Anadolu’nun geleneklerine, ne de Müslümanlığın inançlarına uyuyordu.

Sanırım bütün diktatörlerin düştüğü hataya düşüyordu.

İstediği şeyin “iyi” olduğuna inanıyordu ve önerdiği “iyiliğin” kabul edilmemesine sinirleniyordu.

Zorla “şapka” giydirdi, zorla Batı müziği dinlettirdi, zorla dans ettirdi.

Ama bu iş “zorla” olacak bir iş değildi.

Onun hayal ettiği ülkeyle, yönettiği ülkenin gerçekleri birbirini tutmuyordu.

Bütün baskıya, gazetelerin bütün yayınlarına rağmen yönettiği insanlara “yabancı” biri olarak kaldı.

Birçok açıdan muhalefetle karşılaştı.

Müslümanlar, bu “Batılı” hayat tarzını reddediyorlardı ve emirle “Batılı” olmaya yanaşmıyorlardı.

Kürtler, kendilerine Kurtuluş Savaşı sırasında söz verilen “eşitliği” istiyorlardı.

Demokratlar, “diktatörlüğüne” karşı çıkıyorlardı.

Onu ürkütecek kadar gerçek kökleri olan direnişlerdi bunlar.

Sanırım hem ürktü hem öfkelendi.

Korkunç bir baskı uyguladı.

Kürt liderlerini astı, Müslümanları gazeteler vasıtasıyla “irticacılar” olarak ilan etti, demokratları Meclis’ten attı, solcuları hapse koydu.

Orduyla ve sivil bürokrasiyle bütün ülkeyi denetimi altına aldı.

Ve çok istediği Selanik’i, büyük şehirlerin yeni zenginleri ve bürokratlarla yarattı.

Artık “Atatürk” olan Mustafa Kemal’i memnun edecek göstermelik bir “Selanik” yaratıldı memleketin küçük bir parçasında.

Geride kalan kısımlar da, “yeni Selaniklilerin” esiri durumuna düştü.

İnsanlar kendi ülkelerinde bir söz hakkına sahip olamadılar.

Kürtler, Müslümanlar, demokratlar, solcular devletten dışlandılar.

Bu “Selanikleşme” hareketine “Atatürk ilke ve inkılâpları” adı takıldı ve bunlara uymayanlar “devlet düşmanı” ilan edildi.

Biz bugün hâlâ Türkiye’de “Selaniklilerle” Anadolulular mücadelesini yaşıyoruz.

Atatürkçüler, “bizim önerdiğimiz güzel ve iyi bir şey, neden buna karşı çıkılıyor” diyorlar.

Samimiler bunu söylerken.

Ama bunun zorla olamayacağını, emirle gerçekleşemeyeceğini, hayatın kendi doğal akışı içinde biçimlenmesi gerektiğini kavrayamıyorlar.

Cumhuriyet tarihi boyunca ezilen, dışlanan Müslümanlar, Kürtler, demokratlar, solcular şimdi haklarını istiyorlar, “Selanikleşme” hayali uğruna yaşadıkları baskılardan kurtulmaya uğraşıyorlar.

Kürt açılımı, muhafazakârların zenginleşip örgütlenmeleri, demokratların seslerini yükseltmeleri, değişen koşulların sonucu olarak yaşanıyor.

Mustafa Kemal’in çok istediği o “güzel kokan memleketin” yaratılması şimdi artık mümkün gözüküyor ama bunu buranın halkı, kendi isteğiyle, artık böyle bir hayata hazır olduğu, zenginleştiği, dünyayla ilişkiler kurduğu için gerçekleştirecek.

İşin belki de en “şakacı” yanı ise şimdi buna “Atatürkçüler”in karşı çıkması.

Çünkü onlar hâlâ bunun “Müslümansız, Kürtsüz, demokratsız, solcusuz” olacağını sanıyorlar.

Atatürkçülere aslında bir müjde verebilirim, istediğiniz gerçekleşecek ama bunu halk kendine uygun biçimde yapacak.

Bırakın da yapsınlar.   http://www.taraf.com.tr/makale/7430.htm   
''Neden olmasın güzel günlerimiz''

Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2347
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
Re: Kınama!!!
« Reply #1 on: April 25, 2010, 23:25 »
Eeee... Atatürk'ü diktatör olarak tanımlayan zihniyetin zaten aklından şüphe ederim. Fazla yorum yapmayada gerek yok. Millet görüyor.
Si vis pacem, para bellum !

Offline iskeceli

  • iskeceli
  • Adviser
  • ****
  • Posts: 296
  • Gender: Male
Re: Kınama!!!
« Reply #2 on: April 26, 2010, 23:07 »
bunlari yazan kisi gazeteci olamaz.o bir sahtekardir


yazilarin basinda söyle yaziyor.bizim 80 yillik cumhuriyet sahteliker cumhuriyetidir
unutuyor  o cumhuriyet yetistirmis onu  cumhuriyetin sayesinde bu sekilde serbest
yazabiliyor oda görünüyor ki demokratik ülkede oldugunu istedigini cizio hakaret ediyo
kimse de bisey demez.ha gitsin batili ülkelerde böyle konussun de görsün hemen
hapsedilir.unutuyor atatürkün kurdugu cumhuriyetinde pasalar gibi yasiyo özgürce
cumhuriyet olmasaydi o kisi nerde olurdu su an ingiliz yada yunan usagi gübreci olurdu


Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2347
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
Re: Kınama!!!
« Reply #3 on: April 26, 2010, 23:24 »
iskeceli, Adı üzerinde "taraf" gazetesi yazarı biz onların kimin tarafı olduğunu çok iyi biliyoruz.  ;)
Si vis pacem, para bellum !

Offline daylek

  • Adviser
  • ****
  • Posts: 551
  • Gender: Female
  • pomakinka gorda sam jena... SorguluYorum
Re: Kınama!!!
« Reply #4 on: April 27, 2010, 14:49 »
Şaşırmadım  :)  Anadolu toprakları üzerinde yaşayıpta bu kadar duygusal bu kadar abartılı bakış açısına sahip olmaya o kadar alışıkki insanlar ... Bunu biliyolar ve buna göre davranıyolar.
 
A-BAR-TI !!!!!!
Çan, ezan arasında
Çeperlerini yıkmaya çalışan
Küplere sıkışmış
Akışkan ruhların iniltileri
Mübah mıdır?

Offline bello

  • Adviser
  • ****
  • Posts: 588
  • Gender: Male
  • Göçler, göçler, göçler...
Re: Kınama!!!
« Reply #5 on: April 27, 2010, 22:55 »
ONLAR HEP VARDI !..
 
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının önünde de onlar vardı.
Devrildiler…
Onları hep hatırlamak lazım!..
Hatırlayınca, 1919’ların önemi daha çok anlaşılacaktır…
İşte “onlar”
Milli Mücadele yılları işbirlikçileri…


VAHDETTİN
“İngiliz ulusuna karşı beslediğim sevgi ve hayranlık duygularımı babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım.Ümidimi Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım”

Sadrazam Tevfik Paşa:
“Tevfik Paşa İngiltere ile gizli bir anlaşmaya varılarak Osmanlı Devleti’nin kalan ülkesinin birliğinin ve İngiltere’ye bağlılığının sağlanmasını istedi.” Yüksek Komiser Amiral Calt Horpe’un raporundan. 06.06.1919
“Ankara, Sevr Antlaşmasını kabul etmelidir.” 04.11.1920, A. İzzet Paşa kuruluna verdiği talimattan.
“Anadolu’yu boşaltmaları karşılığında, Trakya Yunanlılara bırakılabilir.”
19.09.1921 Bakanlar Kurulu.

Sadrazam Salih Paşa:
“İngiltere’ye direnip durmak gereksiz ve tehlikelidir.” 20.08.1921

Hariciye Nazırı Mustafa Şerif Paşa:
“Kendim, kabinedeki arkadaşlarım, Sultan ve geniş bir halk kitlesi adına katiyet ve ciddiyetle temin ederim ki umumun arzusu İngiltere tarafından idare edilmeliğimizdir.”
16.12.1918, İngiltere Ordu Komutanı General Milne’e..

Hariciye Nazırı Sefa Bey:
“Hükümet Ermenilere toprak verilmesini kabul ediyor.” 29.01.1921, İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold’a..

Adliye Nazırı Ali Rüştü:
“General Paraskevopulos’un ordusu, şimdi sürat ve şiddetle harekâta devam eyleyecek olursa, birkaç haftada Ankara Surları önünde bulunacaktır. Yunan ordusunun başarısı için dua ediniz! Bu ordu bizim ordumuzdur!” 12.07.1920

Nazır Rıza Tevfik:
“Anadolu direnişi bir blöftür. Avrupa medeniyeti Anadolu’yu bu zararlı haşereden temizleyecektir. Hüküm galibindir. Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır.” 1920

İngiliz Muhipler Derneği Başkanı, Adliye Nezareti Müsteşarı ve yazar Sait Molla:
“İngiltere Osmanlı Devleti’nin yönetimine el koyarsa, saltanat ve hilafetin İngilizler elinde bulunduğunu gören Mısır ve Hindistan Müslümanlarının da İngiltere’ye dost olmanın gereğine inanacakları…”

Yazar ve Nazır Ali Kemal:
“Avrupa ile başa çıkmayı asırlardan beri Asya’nın hangi kavmi başardı ki biz başarabilelim.”
06.02.1921
“Düşmanlar, Teşkilat-i Milliye’den bin kere daha iyidir.” 23.04.1920
“Kars alındı. Demek ki işlemediğimiz bir hata kalmıştı. Ermenistan’a taarruz ile onu da tamamladık… Ankara yâranı nihayet meramlarına erdiler.Ermenistan’a yürüdüler. Kars’ı işgal ettiler.”
11.11.1920
“Ankara’dakilerin Yunanlılara hâlâ meydan okumalarına çılgınlıktan başka bir sıfat verilemez. Yunanlılarla aramızda akılca da, ilimce de, kuvvet bakımından ve her açıdan bu kadar fark varken onlarla muhabereye girişilemez.” 07.08.1920

Yazar Refii Cevat Ulunay:
“Türkler kendi güçleri ile adam olamaz. İngilizler elimizden tutup bizi kurtaracak.” 21.05.1919
“İstiklâl diye bağıranlar kötü niyetlidir.” 31.08.1919
“Tek çarenin galiplerle uyuşmak ve anlaşmak olacağı bu kafasızlarca ne zaman anlaşılacak?”
23.03.1920
“Milliyetçi hareketi yok etmek, millet için var olma meselesidir… O alçaklara karşı çıkanlar, dine, halifeye, milliyete unutulmaz hizmette bulunmuş olacaklardır.”
04.04.1920
“Yunanistan kısa zamanda Mustafa Kemal kuvvetleri denen çapulcuları tamamen tepeleyecektir.” 08.09.1920
“Anadolu ile değil, Yunanistan ile anlaşmalıyız.” 15.10.1920

Jandarma Genel Komutanı Kemal Paşa:
“Yunanla çarpışmaktan vazgeçiniz. Zira bu teşebbüsünüz beyhudedir.”
03.08.1919

DİNCİ ÇEVRELERDEN:
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi(Mason)
“Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım, diğer Müslümanları da. Bunların vaktiyle Araplaşmadığına da çok eseflenirim. Arap dili, ne Türk diliyle ne de Çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kârlı ve makul olur.” (Yarın Dergisi, 14 Nisan 1930)

Divitli Eşref Hoca:
“İngilizlere meydan okuyoruz. Bu en büyük küfürdür.” 1920
“Kim milliyecilerle birlikte Yunana karşı giderse şeran kâfirdir”. 1920

İslam yüceltme derneğinin bildirisi :
“Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlûkat Ankara’dadır.” 1920
Nasıl, ilginç mi?!..

(BEHİÇ KILIÇ)
''Neden olmasın güzel günlerimiz''

Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2347
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
Re: Kınama!!!
« Reply #6 on: April 27, 2010, 23:12 »
@bello,
Sene 2010, yukarıda örneklerini verdiğin benzer yazarlardan liste yapmaya kalkacak olursak en az 100 sayfa yazmamız gerek ;)
Si vis pacem, para bellum !

Offline huzeyfe

  • Member
  • **
  • Posts: 13
Ynt: Kınama!!!
« Reply #7 on: July 01, 2010, 12:56 »
LÜTFEN DİKKAT!!!
Resmî tarihin Sultan Vahdettin saplantısı


1918 şartlarında İngilizleri tutmayan var mıydı ki, Hürriyet gazetesinde yer alan bir köşe yazısında(1), Mondros Mütarekesi'ni ve İngiliz himayesini kabullendiği için Sultan Vahdettin'e hain yaftası yapıştırılabiliyor?

Açın bakın, Mondros'ta İngiltere ile aramızda rica minnet çöpçatanlık yapan General Townshend'in hatıralarını, İngiliz gemileri kasım ayında Çanakkale'den nasıl birer 'kurtarıcı prens' olarak girmişlerdir, hayretle görürsünüz. Hadi onu bulamadınız diyelim, bari tarihçi Orhan Koloğlu'nun 1918 yılı üzerine yazdığı kitabındaki(2) basın taramasını okuyun ve zamanın PTT'sinin Mondros Mütarekesi'ni kutlamak için tam 22 bin serilik bir posta pulu çıkardığını hayret ve ibretle görün.

O zaman Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'da kendi parasıyla çıkardığı Minber gazetesinde işgalci İngilizlerin tebrik edilip alkışlandığını da, 17 Kasım 1918'de aynı gazetede çıkan söyleşisinde "İngilizlerden daha hayırhah (iyiliksever) bir dost olmayacağı" mesajını verdiğini de, ertesi gün çıkan Vakit gazetesinde ise "Britanya hükümetinin Osmanlılara karşı olan iyi niyetlerinden şüphe etmediğini" söylediğini ve dahi "muhataplarımızla [yani İngilizler, Fransızlar vd.] anlaşmak lazımdır" dediğini de hatırlamamız gerekmez mi? Ya Mustafa Kemal Paşa'nın 11-13 Ekim 1918'de Halep'ten Vahdettin'e çektiği telgraftaki ilginç teklifleri... Şöyle diyordu padişahın yaveri Naci (Eldeniz) Bey adına gönderdiği telgrafta: Müttefiklerle olmadığı takdirde ayrı olarak ve mutlaka barışı sağlamak lazımdır ve bunun için kaybedilecek bir an bile kalmamıştır. (Orijinali: "Müttefiken olmadığı takdirde münferiden behemahal sulhü takarrur ettirmek lazımdır ve bunun için fevt olunacak bir an dahi kalmamıştır.")(3) Peki, bütün bu belgeler bilinip dururken birilerinin kalkıp da "Mütareke hükümlerine sonuna kadar riayetkâr davranmalıyız" şeklindeki tavrı nedeniyle Vahdettin'in hain ilan edilmesini anlamak gerçekten de mümkün değil.

Karabekir'in hatıratında Vahdettin

Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Kâzım Karabekir'in bile yakılan kitabı İstiklal Harbimizin Esasları'nın ilk baskısında (1933) Sultan Vahdettin'le son görüşmesine dair hatıraları, kitabın sonraki baskılarında açıkça sansüre tabi tutulmuş değil midir? Halbuki Vahdettin, 11 Nisan 1919 günkü görüşmesinde, birkaç gün sonra Trabzon'a giderek yeni görevine başlayacak olan General Kâzım Karabekir'e dönüp, "Paşa, ben ve millet sizlerden ümitliyiz... Hayır dualarım ve niyâzlarım sizinle beraberdir" demiş, Karabekir Paşa da kendisine şöyle cevap vermişti: "Kumandan ve asker evlatlarınızla bütün millet zât-ı şahaneleri etrafında bir kalp ve bir kafa gibi toplanabilir şevket-meâb." Üstelik Karabekir Paşa dışarı çıkınca onu heyecanla bekleyenler arasında bir tanıdık da vardır kapının önünde: Fahri Yaver-i Hazret-i Şehriyari Mustafa Kemal Paşa. Hemen Karabekir'e sorar: Neler konuştunuz? Karabekir, Padişah'ın kendisini hayır dualarla yolculadığını anlatınca Mustafa Kemal Paşa şu anlamlı tespiti yapar oracıkta: Sen Erzurum'a yerleşince vatanın üç uç noktasında üç temel dayanak noktası teşekkül ediyor. Ne yazık ki, İstiklal Harbimizin Esasları'nın 1951 ve sonraki yıllarda yapılan baskılarında bu ve benzeri türden Vahdettin'i 'beraat ettirici' nitelikteki ibarelerin itinayla temizlendiğini hayretle görürüz. Eh, Karabekir'in kitaplarında durum buysa gerisini varın, siz düşünün.

Mustafa Kemal'in yukarıdaki sözüne dönelim tekrar. Ne demek istiyor? Gayet açık bence: Vahdettin ve İstanbul hükümeti daha önce Cafer Tayyar Paşa'yı Edirne'ye, Ali Fuat Paşa'yı Ankara'ya gönderdikten sonra üçüncü büyük kozunu oynamış ve Karabekir Paşa'yı Erzurum'a tayin ettirmeyi başarmıştır. Böylece direnişin Edirne, Ankara ve Erzurum ayakları tamamlanmış, sıra bunları toparlayacak ve organize edecek bir genel müfettişliğe gelmiştir ki, bir ay sonra bu göreve olağanüstü yetkilerle padişahın yaveri olan Mustafa Kemal Paşa atanacak ve 15 Mayıs 1919 günü yine Vahdettin'le görüştükten sonra dördüncü ve merkezÎ ayağı oluşturmak üzere Samsun'a doğru yola çıkacaktır. Nitekim bu görüşmeyi sonraları Falih Rıfkı Atay'a anlatan Atatürk, Vahdettin'in kendisine, "Şimdiye kadarki başarılarınızı unutun, asıl şimdi yapacağınız hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa, devleti kurtarabilirsin" dediğini nakletmemiş miydi? Öyleyse soralım: Bizzat Karabekir ve Atatürk'ün ağzından yaptıkları anlatılan Vahdettin nasıl hain olabiliyor?

İngiliz gizli belgeleri ne diyor?

Son olarak İngiliz gizli belgelerine bir göz atalım. Aslı Britanya arşivlerindeki gizli yazışmalara göre, işgalci İngilizler, şimdi de 'esir padişah'ı Samsun'a çıkmış bulunan Mustafa Kemal Paşa aleyhine konuşmaya zorlamaktadırlar. Ne var ki, Vahdettin kendilerine, Mustafa Kemal Paşa'nın ancak İtalya'nın birliğini sağlayan millî kahramanları Garibaldi kadar "haydut" kabul edilebileceğini, onun yurtseverliğinden kuşku duymadığını, dahası ona saygı ve hayranlık hissetmemenin güç olduğunu söylemiştir.(4) İngilizler de bu sözleri resmen kayıtlara geçirmişler. Vahdettin'in ifadelerinin İngilizce çevirisi şöyle: "It is absurd to label the Nationalist Movement as the tyranny of a set of non-Turkish brigand and patriot in much the same sense that Garibaldi was, and is difficult not to respect and admire him."

Bir başka belge ise gerçekten şaşırtıcı. 14 Kasım 1918 günü, bir gün önce İstanbul'a gelip Pera Palas'ta ikamete başlamış olan Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin Daily Mail Gazetesi'nin muhabiri G. Ward Price'ı aracı yaparak General Harrington'la görüşmek ister. Price, Pera Palas'ta yaptığı görüşmeyi hatıralarında şöyle aktarıyor: "Mustafa Kemal, yapmak istediği bir teklif için Britanya resmi makamlarıyla nasıl temas edeceğini" bildirmemi rica etti. "Bu harpte yanlış cephede savaştık, dedi, eski dostumuz Britanyalılarla asla kavga etmek istemezdik... Biliyoruz, partiyi kaybettik... Anadolu'nun Müttefik Devletler tarafından işgal edileceğini tamamen biliyordum... Bu topraklar üzerindeki bir Britanya idaresinden o kadar hoşnutsuzluk gösterilmemesi gerektir."

Kim kahraman, kim hain?

Anadolu'da İngiliz idaresinden o kadar da rahatsızlık duyulmaması gerektiğini söyledikten sonra Mustafa Kemal, bu topraklar üzerindeki İngiliz idaresinde bir vali olarak çalışmaya hazır olduğunu gazeteci aracılığıyla işgalci yetkililere şöyle iletecektir: "Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir selahiyet dâhilinde hizmetlerimi arzedebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmayacağını bilmek isterim..."(5) Türk Tarih Kurumu'nun çevirtip bastığı bir kitaptan alındı bu çarpıcı sözler. Şimdi söyleyin bakalım, İngilizlerle ilişki kurmak vatan hainliği sayılabilir miymiş?

Kaldı ki, kimin hain, kimin kahraman olacağına gazete köşelerinden yahut meclis kürsüsünden karar verilemez; hatta mahkemeler bile buna karar veremez. Bunun kararını kamuoyunun vicdanı ve "tarih" denilen o acımasız yargıç verirse verir. Hem Fransızlar şu General Petain'in hain mi kahraman mı olduğuna 60 küsur yıldır karar verebildiler mi? Adam üstelik vatanını Almanya'ya gerçekten peşkeş çektiği ve işgalcilerle düpedüz işbirliği yaptığı için İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra herkesin gözü önünde yargılanıp idama mahkûm edildiği halde bugün dahi onun bu şekilde davranmakta haklı olduğunu düşünen Fransız vatandaşları azımsanmayacak sayıdadır. Dahası, bu bir rejim sorunu değildir Fransa'da; bir tarih sorunudur. Ne diyelim, darısı bizim Vahdettin'in başına.

En iyisi son sözü, bir ara bakanlık da yapmış olan Hüseyin Cahit Yalçın'a bırakmak. Bakın yakın tarihimizdeki hain-kahraman düellosu hakkında bu tecrübeli kalem ne ibret-âmiz laflar söylemiş: "İzzet Paşa kabinesinde mütarekeyi [Mondros'u] imza eden Rauf [Orbay] Bey, bugün âdeta vatan haini oluyor. Çünkü Halk Fırkası'ndan çıkmıştır. İzzet Paşa kabinesinde mütarekeyi kabul eden ve imza etmesi için emir verenler arasında bulunan Fethi [Okyar] Bey ise bugün Millet Meclisi Reisi bulunuyor. Çünkü, henüz Halk Fırkası'na mensuptur. Bu ne mantıktır, bu ne ölçüdür, bu ne mutaassıp fırkacılık [particilik] hissidir?"(6) Tarih yalan söylemez; ama ona yalan söyletilebilir. Tabii yatsıya kadar...

1) Bkz. Tufan Türenç, "Tarih yalan söylemez: Vahdettin haindir", Hürriyet, 14 Kasım 2007. 2) Orhan Koloğlu, 1918: Aydınlarımızın Bunalım Yılı, İstanbul 2000, Boyut Kitapları, s. 190. 3) Atatürk'ün Bütün Eserleri, cilt 2, İstanbul 2003, Kaynak Yayınları, s. 232. 4) Bkz. S. Ramsdan Sonyel, Turkish Diplomacy 1918-1923, Londra 1975, s. 154, dipnot 1'den aktaran: Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler 5, İstanbul 1992, Tekin Yayınevi, s. 249-250. 5) Price'ın Extra-Special Correspondent (Çok Özel Yazışmalar) adlı kitabından (1957, sayfa 104) aktaran Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çeviren: Cemal Köprülü, Ankara 1991, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 98. 6) Aktaran: Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz, cilt IV, İstanbul 1962, s. 180.
Muhacirler, kaybedilmiş toprakların yegane hatıralarıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK...

Offline yabanci17

  • ferdi
  • Member
  • **
  • Posts: 29
  • Gender: Male
Re: Kınama!!!
« Reply #8 on: October 21, 2010, 09:14 »
ARKADAŞLAR BU NORMAL BİR ŞEY  ARTIK TOPLUM OLARAK HERŞEYİN FARKINDAĞIYIZ BUKADAR BİLGİ KİRLİLİĞİ İÇİNDE NEYE İNANACAĞIMIZI İNANMAYACAĞIMIZI BİLİYORUZ VE SADECE VE SADECE KENDİ BİLGİ VE İNANCLARINIZIN ŞAVASINI VERİN BAŞKALARINA KULAK ASMAYIN