KAZAN BULGAR TÜRKLERİ V. yüzyılda “Bulgar” adı ile ortaya çıkan halkın, önce Orta Asya’daki Tanrı Dağları civarında yaşayan Ogur (Onogur, Uturgur, Kuturgur) olarak anılan Türk zümresine mensup olup, M. S. 463 civarında Volga-Don bölgesine yerleştiği bilinir.Volga (Atil, İtil, İdil = "yedi kabile") Bulgarları, Ukrayna’nın içerlerine dek yayılmış olan Onogur boyları, eski ya da Proto-Bulgarlardır. Hun Bulgarları olarak da adlandırılan bu Bulgarlar, M.S. IV. yüzyılda Ön Kafkasya’da yaşayan Alan Bulgarların torunlarıdır. Proto-Bulgarlar, Alan Bulgarların adı ile Hunların kadim Türk dillerini ve her iki kavmin geleneklerini miras alırlar.
Bulgarlar, kendileri gibi Türk soyundan gelen, fakat sonradan Museviliği kabul eden Hazarlar ile sürekli savaş halindeler. Bundan dolayı, 864 yılında Bulgar hanı Abdullah Cılkı Hazarlara yenilince, Bulgarların büyük bir kısmı Volga-Kama (“Ak İdil” ya da “Agidil” olarak bilinen Volga’nın devamı. “Ak” aynı zamanda “doğu” anlamına gelir) bölgesine göç eder. Bu suret ile, VIII. yüzyılın ikinci yarısında, başkenti “Bulgar” olan Bulgar Müslüman devleti burada gelişir.
Ukrayna ya da Kara (ulu-büyük-güçlü, aynı zamanda “batı” anlamına gelir) Bulgar hükümdarı (865-882) Abdullah Cılkı, 865 yılında İslamı resmi devlet dini ilan eder.
Bugünkü Kazan Türkleri, Volga Bulgarların ahfadıdır.
Birçok ulusun oluşumunda katkısı bulunan bu Bulgarların asıl devletleri Bulgarya (Bulgaristan), 1584 yılına dek varlığını sürdürür.
S. N. Yujakov’un 1904 basımlı Büyük Ansiklopedisine göre, XX. yüzyılın başlarında Volga bölgesine, Çarlık Rusya yönetimince “Kazan Tatarları” diye anılan 1.300.000 Bulgar yaşamaktadır.
1920 yılında Stalin Halk Komiserliği Milliyet İşlerinin önerisi üzerine, Bulgar topraklarına Bulgarya (Bulgaristan) yerine, resmi olarak Tatarya (Tataristan) adı verilir. Bulgar adı “Tatar”, Bulgar dil ve kültürü “Tatar” dil ve kültürü olarak değiştirilir.
Ferhat Beyin deyimi ile: “Stalin yönetimi, Bulgarları bir mankurt (Not: Afrikalı ‘zombiler’ misali, Orta Asya halkları arasında yaygın olan bu terim, hastalık, zehirlenme, psikolojik vs. şoklar gibi çeşitli nedenlerden dolayı bellek yitimine /amnezi/ uğrayıp, geçmiş olayları anımsamayan insan yaratıklarını betimler. Terim esas olarak, ‘kendi uruk /soy/ ile köklerini unutan insan’ anlamına gelir. Geldiği soy ve köklerini unutan birinden, etnik, kabul edilen genel insani etik ilke ve norm anlayışlarına uyması beklenilemez. Mankurtlar, kendi benzerilerini yaratıp, normal insanları mankurtlara dönüştürmeye çalışmaları ile de tehlikelidir. Günümüzde, ‘mankurt’ ve ‘mankurtizasyon’ terimleri, Sovyet yönetiminin faaliyetleri ile komünist eğitimini -yani, insanların silikleştirilmesi, totalitarizmi ve kitlelerin lider iradesine düşünmeksizin boyun eğmesi- kısacası, sürü zihniyetini ifade etmek için kullanılır. S. K.)” sürüsüne dönüştürebilmek için her yönteme başvurur”.
Bulgar ulusunun “Bulgar” adının yasaklanması ile yetinmeyen bürokrası güruhu, 1929 yılında, Arap yazısına dayalı Bulgar millî alfabesini değiştirip, IX. yüzyıldan itibaren XX. yüyzyılın başlarına değin yaratılmış olan tüm Bulgar edebi eserleri yasaklar. Sonuç olarak, çok sayıda değerli eski Bulgar kitap ve el yazmaları her yerde barbarca yok edilir. İhtiyarlar, cami, okul, müze, enstitü ile arşiv avlularındandaki uğursuz yangınları anımsarlar.
Alfabelerine olan bağlılıkları ve kitaplarını muhafaza etmeleri yüzünden, Bulgarlar Stalin kamplarına gönderilip orada “Arabist (Arap yanlısı)” diye damgalanırlar.
Bununla birlikte, arsızca özgür dünyaya kardeşlik-eşitlik politikasını benimseyip uyguladığını söylemekten geri kalmayan Sovyet yöneticileri, SSCB’de yaşama şansızlığına sahip olan tüm halklara uzun bir süre kendi gerçek tarih ve ana dillerini öğrenmekten mahrum bırakırlar.
İşte günümüzde kısmi özgürlüğe kavuşmanın ardından gerçek etnik ad ve kimliklerine de kavuşabilen Kazan kardeşlerimizi başarıya götürüp, Türkiye’miz dışında, hür dünyanın sağır kaldığı mücadele yolundaki mektup, bildiri ve dilekçelerinin küçük bir örneği.
Kazan Bulgar Topluluğunun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türk Vatandaşlarına Hitabesi !
Türkiye Cumhuriyeti’nin özgür insanlarıSizlere Kuzey Oğuzların torunları olan Volga-Ural Bulgar kardeşleriniz seslenmektedir.
Bulgar halkının son derece vahim durumu, 2 Ağustos 1992 tarihinde gerçekleşen Kazan Bulgar Topluluğu (KBT)nun olağanüstü cieninde (kongre), topluluğunun yönetim organı olup Bulgar millî menfaatlerini korumak ve ifade etmek ile görevlendirilen Kazan Bulgar Millet Meclisi seçimini gerektirdi.
VII. yüzyılda kendi “Bulgar (Bulgarya)” adlı devletlerini kurup 737-922 yılları arasında İslam dinini kabul eden Bulgarlardan, ilk kez M.Ö. II. yüzyıl tarih vakayinamelerinde söz edilir.
Eskiden bu yana, Bulgar ulusunun edebi dili, Oğuz dillerinden olup, Oğuz Türk dilinin kardeş dili olan Bulgar Türkisi (Bulgar Türkçesi)dir. Bulgarlar kendi Oğuz ana dillerinde IX. yüzyıldan 1920’li yıllara dek yazdılar.
1552-1584 yılları arasında Volga-Ural ile Sibirya’daki bin yıllık Bulgar devleti, Çarlık Rusya’sınca barbarca yıkıldı. Kazan dahil olmak üzere, Bulgarya’nın binlerce köy ile kasabası, kanlı istilanın felaketini yaşadı. O günden 1917 yılına kadar, 1897’de sayısı 1.300.000 kişi civarında olan Bulgar Türk topluluğu, Rus kolonizatörlerinin egemenliği altında kaldı. 1917 yılında bu zalimleri, Rusya İmparatorluğu’nu Sovyet devleti olarak ilan eden Bolşevikler değiştirdi.
1920 yılında, Tatar komünistleri M. Sultan-Galiev ile G. İbragimov’un ricaları üzerine, Bolşevikler, Bulgarya’nın merkezinde “Tataristan Cumhuriyeti”ni kurup, onu cebren Tatarlaşmanın muazzam toplama kampına dönüştürdüler. Ardından, Bulgarlar tüm ulusal ve siyasi haklarından mahrum bırakıldılar. Bulgar olan her şey -ulusal etnik “Bulgar” adı, tarihi, edebiyatı, bayramları, eğitim kurumları, yayın evleri, kitapları, gazeteleri, dergileri, siyasi partileri vs.- yasaklandı. Bulgar halkının yüz binlerce evladı şehit, sağ kalanlar ise NKVD (Not: 1923-1933 yılları arasındaki İç İşleri Halk Komiserliği. S. K.) - MVD (İçişleri Bakanlığı) organlarınca tahakküm ile verilen “Tatar” ve “Rus” pasaportları (Not: Rusya’da kimlik yerine, pasaport verilir. S. K.) ile cebren Tatar ve Rus halklarına dahil edildi. 1923 yılında Bulgar topluluğunun yönetim organı olan Volga Müslüman Bulgarları Meclisi yasaklanıp, mal varlığına (bina, kütüphane vs.) Kazan yönetimince el kondu.
Bulgar Oğuz dili de yasaklanıp, yalnızca Tatar (Kıpçak) ve Rus dilleri eğitimi zorunlu kılındı. Bu yüzden çağdaş Bulgar kuşakları Bulgar kültür ile tarihini, hatta Bulgar ana dillerini dahi bilmeyip, yalnızca Tatar ve Rus dillerini konuşabilmekte. Ulusal bilincini koruyabilen Bulgarların sayısı ise, sadece 10 bin kişi ile sınırlı.
Canice suçunu saklayan Moskova yönetimi, Sovyet enformasyon organlarına Bulgar halkının varlığından söz etme, istatistikçilere ise SSCB nüfüs evrak yazışmalarında Bulgarları ayrı bir ulus olarak belirtmesini yasakladı.
1991 Rus demokratik devriminin akabinde Bulgarların durumu değişmedi. Rusya’da olduğu gibi, Rusya Federasyonu dahilindeki Tataristan Cumhuriyeti’nde de Bulgarlar eskisi gibi ulusal ve siyasi haklarından tümü ile mahrumlar. Bu nedenler, Bulgar ulusunu yok olma sınırına getirdiler. Bunda, Bulgar halkının yüzyıllarca dostluk içinde yaşamakta olduğu Rus ve Tatar halklarının hiçbir suçu olmayıp, suç tamamen Rusya Federasyonu ile Tataristan Cumhuriyeti yönetimlerinindir. Ancak bu yönetimler, Bulgar halkının varlığını inkar edip, onu Tatarlaştırıp Ruslaştırıyorlar.
Dünya uygarlığına büyük katkıda bulunmuş olan çalışkan Bulgar halkı, asla sadaka dilemeyip, her zaman yardıma hazır bir halk olma vasfına sahip olmuştur. Rus zülmü altında bile, Türk dünyasının kalbi olan Türkiye’yi düşmanlarından ellerinde silah ile korumak, mutlu ve gelişen Türkiye devletinin inşaasına katılmak üzere Volga Bulgar Türkleri gizlice Türkiye’ye iltica edip, kutsal Türk topraklarına bütün köyler göç etmiştir.
Fakat bugün, kendini Bulgar olarak adlandırma, kendi Oğuz Bulgar Türk dil ve edebiyatını öğrenme, Bulgar ders kitaplarını yayımlama, kendi okul ve yönetim organlarında temsilcilere sahip olma, eğitim ile kültür alanında herhangi bir hükümet yardımı alma olanaklarından mahrum kalan Bulgarlar, tek başına kendini savunup Bulgar Oğuz kültürünün yok oluşunu önleyememektedir. Rusya Federasyonu ile Tataristan Cumhuriyeti ise, ulusal haklarının iadesi konusundaki Bulgarların tüm dilekçe/başvurularını görmezlikten gelmektedir.
Bu bağlamda, KBT, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası ilişkileri, Birleşmiş Milletler ve AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) mekanizmalarını kullanarak, Rusya Federasyonu ile Tataristan Cumhuriyeti’ndeki Bulgar azınlığına uygulanan insanlık dışı ayrımcılığa son verilmesi talebinde bulunmasını arz eder. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti ile halkından, Kazan Bulgar topluluğu için bir Türk Kültür Merkezi kurup finanse etmesini, bu merkezde bir Bulgar Türk müzesi oluşturulmasını desteklemesi ve Bulgarcanın akraba dili olan Türkiye Türkçesinin yaygınlaştırılması ile Bulgar müzik sanatının gelişimine yardımcı olmasını diler.
KBT, Türk halkının, öz Volga-Ural kardeşlerini güç durumda bırakmayacağı, Türk ocağının sönmesine izin vermeyeceği ve Bulgar halkına birkaç yüzyılık ayrımcılık esaretinden kurtulmasına yardımcı olacağı umudunu ifade etmektedir.
Saygılarımla, 6 Eylül 1992
KBT adına ve KBT’nu vekaleten, Kazan Bulgar Topluluğu Meclisi Kültür, İdeoloji ile Uluslararası İlişkiler Daire Müdürü (Başkanı), “Bulgar al-Cadid (Bulgar el Cedid - Yeni Bulgar)” Klübü (Derneği) Başkan Koordinatörü
Fargat Abdul-Hamitoviç NurutdinovSemra Kanat http://www.hurgokbayrak.com/yeni_sayfa_259.htm