Osmanlı Devleti'nin dağılmasıyla birlikte yaşanan parçalanma ve bölünmeden Balkanlar da nasibini aldı. Nüfusunun % 75'den fazlası Müslüman olan Arnavutluk toprakları; Sırbistan, Yunanistan, Makedonya, Karadağ ve Sancak'a verildi. Sırplar ve Hırvatlar, Bosnalı Müslümanlar üzerinde hükümranlık kurmaya kalkıştılar. Bir zamanlar çoğunluk olan halklar azınlık konumuna düşürüldüler. İkinci sınıf vatandaş kabul edilen Balkan Müslümanları, sürgün, asimilasyon ve dinlerini terk etmeleri yönünde baskılara maruz kaldılar. Tehcire zorlanan Balkan Müslümanları; Sırplar, Yunanlılar, Makedonlar, Karadağlılar, Bulgarlar ve Hırvatlar tarafından ağır, sürekli ve yoğun bir şekilde baskı ve işkencelere maruz bırakıldılar.
İkinci Cihan Harbi'nin sonunda Yugoslavya ve Arnavutluk'ta tesis edilen komünist rejimler, Balkan Müslümanları için din özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı, yeni bir zulüm ve soykırım döneminin başlangıcı anlamına geliyordu. Yıllar sonra Varşova Paktı'nın dağılması, Doğu Avrupa ülkelerindeki sosyalist sistemin çökmesi ve Soğuk Savaşta sona gelinmesi, her ne kadar Balkan Müslümanlarını sevindirse de bu yeni durum, özellikle Kosova ve Bosnalı Müslümanların en ağır bedeli ödeyecekleri kanlı bir sürecin başlangıcından başka bir şey değildi.
Sırpların, Bosna ve ardından Kosova'da akıttıkları kan ve işledikleri suçlar, uluslararası güçlerin bu ülke topraklarında konuşlanması ile önlendi. 1996 yılında çok uluslu Bosna-Hersek NATO İstikrar Gücü (SFOR) Bosna-Hersek'te ve 1999 yılında Kosova Barış Gücü (KFOR) Kosova'da uluslararası yönetimler kurdu. Ancak bu yabancı güçler Bosna ve Kosova'ya girdiklerinde pek çok misyoner örgütü de beraberlerinde getirdiler.
Bosna ve Kosova'daki Sırp vahşeti sona erdiğinde, geriye ekonomi ve alt yapısı mahvolmuş Avrupa'nın en yoksul iki ülkesi kaldı. Bu durum geniş imkânları ve muazzam parasal kaynakları arkasına alan misyonerler için çok rahat faaliyet yürütme fırsatı demekti.
Kırk yıla yakın bir süre Enver Hoca'nın yönettiği Arnavutluk, otuz üç yıl boyunca Todor Jivkov'un iktidarda kaldığı Bulgaristan ve otuz beş yıl boyunca Tito'nun idare ettiği Yugoslavya Cumhuriyetine bağlı ülkelerde de durum bundan farklı değildi. Müslüman halklara yönelik isim değiştirme, ana dilde konuşma, kıyafet, ibadet etme, eğitim kurumu açma yasağı uygulanan Arnavutluk, Bulgaristan ve Yugoslavya'daki Müslümanların içinde bulunduğu maddi ve manevi sıkıntılar, misyoner örgütlerin, bu ülkelerdeki faaliyetlerinde büyük rahatlık sağlıyordu.
Büyük çoğunluğu yerli ve uluslararası kurumlardan destek gören bu misyoner örgütleri, özellikle 11 Eylül olaylarının meydana getirdiği ortamdan da istifade ederek, faaliyetlerini tüm hızıyla sürdürmektedir. Kendilerini "ilahi olana çağıranlar" olarak gören misyo-ner örgütlenmeler, Müslüman toplumları Hıristiyanlaştırmak için, savaş ve doğal afet gibi olağandışı halleri en uygun fırsatlar olarak görmektedirler. Ayrıca örgüt ve ayinlerini daha çekici kılmak için, para, kadın ve alkol vasıtasıyla gençleri yozlaştırmakta ve ahlaki bir bozulmaya neden olmaktadırlar. Eğer bu yöntemlerin hiçbirinde başarılı olamıyorlarsa, akıl ve gönülleri İslam hakkında kuşkularla doldurmaya yönelmektedirler.
Misyoner örgütler, amaçlarını gerçekleştirmek için; uzun vadeli insani yardım, yabancı dil ve bilgisayar kursları, piknik ve gezileri, yurt dışında okumak için öğren-cilere burs verilmesi, yurt dışında iş imkânları sağlanması ve vatandaşlık verilmesi gibi vaatlerde bulunmaktadır. Yoksul Müslüman ailelere maddi yardımda bulunmak, doktor ve hemşireler vasıtasıyla Hıristiyanlığı yaymaya çalışmak misyonerlerin en sık başvurduğu yöntemlerdendir.
Arnavutluk
1991 yılından sonra sınırlarını Batılı ülkelere açan Arnavutluk, Protestan, Mormon, Yehova Şahitleri, Evanjelist, Kalvinist, Adventist, Tele-evanjelist, Kadıyanist ve Bahaîlerin akınına uğradı. Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın Arnavutluk'ta din özgürlüğü hakkında 2006 yılında hazırladığı bir rapora göre, bu ülkede 3,6 milyon kişi, 245 kurum, grup, vakıf ve dini örgüt bulunmaktadır. Tiran Adliyesi'ne kayıtlı bu 245 kurumdan 34'ü Müslümanların, 189'u ise Hıristiyanlarındır. Misyoner örgütlerin ilk sırasında Amerikalılar yer alırken, diğerleri ise Batı Avrupalı ve Ortadoğulardan oluşturmaktadır. Aynı rapora göre, 2004 yılın-da, Devlet Din İşleri Komitesi tarafından 1084 yabancı misyonere oturma izni verildi.
Katoliklerin Arnavutları dinlerinden döndürmek amacıyla gerçekleştirdikleri sayısız faaliyet arasında en önemlileri; Tiran'ın merkezine büyük bir Katolik katedrali dikmeleri, bir Katolik üniversitesi, çok sayıda enstitü, gazete, radyo ve hatta bir de siyasi parti kurmuş olmalarıdır. Arnavutluk'taki Ortodoks Kilisesi de kar amaçlı olmayan kilise hastaneleri, devlet okulları, basın-yayın kuruluşları ve çeşitli şirketleri işletmekteler.
Osmanlı'nın muhkem noktalarından olan İşkodra şehrindeki, İşkodra kalesinde yer alan Sultan Fatih Camii'nin kiliseye çevrilmesi, 'Arnavut milli sembolü' olarak gösterilmeye çalışılan Rahibe Teresa heykelinin İşkodra girişindeki meydana dikilmesi gibi girişimler ülkedeki misyonerlerin desteğiyle yapılmaktadır. Altı yüzyıllık İslam tarihinin ardından Arnavutluk'u Hıristiyanlaştırma çabaları 2002 yılında zirveye ulaşmış gibi görünüyor. Öyle ki, Arnavutluk'taki bir havaalanına Rahibe Teresa'nın adı verildi. Başkent Tiran'ın en büyük bulvarı, en büyük hastanesi ve ülkedeki birçok sokak yine bu isimle anılıyor.
Kosova
Kosova, insani yardım maskesine bürünen batılı misyonerlerin hedefi haline gelmiş durumda. Yedi yüzden fazla Batılı kuruluş bölgede açık ya da gizli misyonerlik faaliyeti yürütmektedir. Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu İdaresi raporunda bile, Kosova'da 71 misyoner kuruluş yer aldığı ve bunların çoğunluğunun Kuzey Amerika ve İngiltere'den gelen Protestan gruplardan oluştuğu açıkça belirtiliyor. Balkanlar'da ilk kez 1991'de faaliyete başlayan Cross World bugün Kosova'nın farklı şehirlerinde spor salonlarına, eğitim odalarına, ofislere ve bilgisayar kurslarına sahip. Aynı şekilde Kosova'da faaliyet gösteren World English Institute (WEI) adlı bir İngilizce kursu halka dağıttığı broşüre İncil'den ayetlerle başlıyor ve gençleri Amerikalı, İngiliz ve Kanadalı öğretmenler nezaretinde İncil'den derslerin verildiği kursa davet ediyor.
Sosyal yardım kuruluşları, hastaneler, okullar, dil merkezleri, yetimhaneler gibi bilindik misyonerlik yöntemlerinin yanı sıra; ABD'nin ülkenin siyasetindeki belirleyici rolü, Kosova'yı misyonerler için çok daha kolay bir av haline getiriyor. Öyle ki, binlerce Kosovalı 4 Temmuz'da Amerika'nın bağımsızlık sevincini, 11 Eylül'de de yasını paylaşmak için şehir ve köylerde sokaklara dökülüyor. "Gökte tanrı, yerde Amerika" deyişi Kosovalılar arasında oldukça yaygın.
Aslına bakarsanız Kosova'daki misyonerler uzun zamandır bu ülkede faaliyet gösteriyor. Dünyanın her yerinden gelen misyonerler, % 90 oranında Müslüman olan Kosova'yı ev ev, kapı kapı dolaşarak Hıristiyanlıkla alakalı el ilanları ve broşürler dağıtıyorlar. Öyle ki, Kosova'da, misyonerlerin, kapısını çalmadığı evin kalmadığı, hatta ülkenin ikinci kez baştan aşağı taranmakta olduğu söylenmektedir.
Ülkede Katolikleri temsil eden iki siyasi partinin yanı sıra pek çok Katolik kilisesi ve okulu bulunuyor. Yine Katolik piskoposluğunun merkezinin Priştine'den, Kosova'nın siyasi ve sosyal hayatının merkezi olan, başkent Prizren'e taşınacak olması önemli bir gelişmedir. Kosova'da Katoliklerin kutladığı dini günler resmi tatil olarak kabul ediliyor. Arnavutluk'ta olduğu gibi Kosova'da da, Rahibe Teresa 'milli sembol' olarak gösteriliyor. Ayrıca komünistler tarafından 1954'te yıkılan tarihi Yunus Efendi Camii'nin yeniden inşa edileceği yere 15. yüzyılda Osmanlılara karşı verdiği mücadeleyle o dönemde Papa'nın takdirini kazanmış olan İskender Bey'in devasa heykeli bulunuyor.
Bulgaristan
Bulgaristan'daki OrtodoksIarın misyonerlik faaliyetlerinde Boyan Sarıev adlı papaz ön plana çıkmaktadır. Aslen Müslüman Pomak bir ailede doğmuş olan Sarıev, 1985 yılında polis okulunu bitirmiş ve Bulgar istihbaratı adına din adamı olarak çalışmaya başlamış.
Kırcali'de ikamet eden ve "Sveti Yoan Predteça" Hıristiyanlık ve Gelişim Hareketi'nin başkanlığını yapan Boyan Sarıev, Müslüman Türk ve Pomaklar arasında faaliyet gösteriyor. Sarıev, Kırcali'nin ivaylovgrad, Krumovgrad, Egrek, Avren, Kirkovo gibi Pomak kasaba ve köylerinde; Smolyan'ın Nedelino, Zlatograd, Startsevo gibi Pomak kasaba ve köylerinde Müslümanları Hıristiyanlaştırma çalışmaları yürütüyor. Çalışmalarını sosyal yardımlarla destekleyen Sarıev, zaman zaman büyük para yardımlarında bulunarak Müslümanlığını unutan kimseleri etrafına toplamaya çalışmaktadır. Ayrıca yetimhanelerde bulunan Müslüman çocuklarını da vaftiz etmek suretiyle kazanmaya çalışmaktadır. Özellikle Haskovo ve Kırcali bölgelerindeki yetimhanelerle yakından ilgilenmektedir. Bölgeden edinilen bazı bilgilere göre Sarıev, 15 kadar Pomak asıllı Müslüman'ı Hıristiyan ilahiyat fakültelerinde okutmaktadır. Yine Sarıev'in öncülüğünde, hiçbir Hıristiyan'ın yaşamadığı Müslüman köylerine kiliseler yapılmakta ve belediye ve devlet desteği ile ismini saydığımız kasaba ve köylerde cami yapılmasına mani olmak için çalışılmaktadır. Boyan Sarıev, yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri için Bulgar istihbaratından büyük destek almaktadır.
Bulgaristan'da özellikle Protestan Hıristiyanların (Evangelist, Metodist, Yehova Şahitleri) faaliyetleri çok güçlüdür. Protestanlar, çalışmalarını daha çok bir milyon civarında oldukları tahmin edilen Müslüman Romanlar arasında yürütüyorlar. On yıl öncesine kadar büyük çoğunluğu Müslüman olan Romanlar'ın, bugün pek çoğu Hıristiyan olmuş bulunuyor. Romanlar arasındaki misyonerlik çalışmaları genellikle Almanya, İsviçre, Amerika destekli misyoner teşkilatları tarafından yürütülüyor. Buralarda faaliyet gösteren misyonerler çok zengin teşkilatlarca desteklendikleri için Romanlara yıllardır büyük gıda ve giysi yardımları yapmış ve bu yolla Müslüman Romanlar kiliselere çekmişler. Misyonerler yine Romanların yoğun olarak yaşadığı bütün şehir ve köylere kilise evler yapmaktadırlar. Ayrıca başarılı Romanları Bulgaristan'daki enstitülerinde veya yurt dışındaki okullarında eğitip daha sonra rahip olarak görevlendirmektedirler. Aynı zamanda yetimhaneler, hastane ve klinikler yaparak buralardaki Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için çalışmaktadırlar. Bu çalışmalar sonucunda özellikle Sofya, Montana, Vidin, Vratsa, Küstendil gibi batı Bulgaristan'da yaşayan Romanlar maalesef İslamiyet'ten büyük ölçüde koparılmış durumdadır.
Bulgaristan'daki misyonerlik faaliyetleri daha çok Smolyan, Devin, Kirkovo gibi Pomak Müslüman bölgelerinde de yürütülmektedir. Misyonerler son birkaç yıldır Türk köylerinde kaset ve kitap dağıtma, film seyrettirme gibi birtakım çalışmalar yapsalar da ancak bugün için çok fazla etkili olamıyorlar.
Misyonerlerin, birçok Müslüman coğrafya gibi, Balkanları mesken tuttuğu açık bir şekilde görüldüğüne göre, bu durumda yapılması gereken öncelikle Balkan Müslümanları arasında dini, kültürel, siyasi ve ekonomik iş birliğinin kurulması yönündeki çalışmalara ağırlık vermektir. Balkan Müslümanları arasındaki güç birliğini sağlayacak üst kuruluşların oluşturulması, sivil toplum kuruluşlarının iş birliğinin artırılması, diyanet müesseseleri arasında yakınlaşmanın temin edilmesi, ortak araştırma müesseselerinin tesis edilmesi son yüzyıldaki ayrılığının doğurduğu olumsuz sonuçların tamir edilmesi ve misyonerlik faaliyetlerinin boşa çıkarılması adına önemli bir adım olacaktır.
Kaynakça:
Bağımsız Kosova Hristiyanlaşıyor mu, Düşünce Gündem, Zeynep Özbek
Misyonerlerin hedefi Hıristiyan Kosova, Düşünce Gündem, Murat Yılmaz
Balkan Sempozyumu, IHH, Ekim 2008