Sevgili Canlar,
Satırlarıma başlamadan evvel hepinizi en içten duygularımla selamlarım.
Bulgaristan'ın en büyük köyü Alvanlar ( Yablanova) köyünden 1920 li yıllarda göç etmiş bir ailenin ikinci kuşak denizcilikle meşgul olan Beykoz'lu bir ferdiyim.
Balkan aleviliği üzerinde bilgi edinmeye çalışırken bu konuyla karşılaştım.
Değerli Recep Memiş Beyin bu konuda kaleme aldığı yazısı, biz Aleviler'i de içine alan çok boyutlu, derinlemesine bir araştırma olmuş. Hadiseye birçok farklı bakış açısından yaklaşmıştır. Buda bizleri daha çok düşünmeye ve kaynakları çoğaltmaya sevk edecektir.
Sözlerime Büyük tarihçi rahmetli Z. Velidi Togan Beyin şu görüşüyle :
''Bir cinayet hadisesini 5 kişi aynı yer ve zamanda görmelerine rağmen, hakim karşısında 5 ayrı şekilde olayı yorumlayıp anlatmaları sonucu hakimin burada nasıl karar vereceği, tarih denen biliminde özünü teşkil eder'' diyerek, tarihe şahitlik edecek bilgi ve belgelerin iyice araştırılmadığı veyahut araştırılmasına fırsat tanınmayarak, adeta Emin Oktay tarihiyle yetinmemiz istenmiş.
Türk dünyası araştırmaları adlı eserin 2. cilt (1980) 81. sahifesinden başlayan ''Göçler ve yer adları (Türkler, Pomaklar ve Bulgarlar)'' adlı toponomik bir araştırmasında, Enver M. Şerifgil'in bir yazısına rastladım ve bu konuya katkı sağlar umuduyla bir kısmını özetleyerek yazmaya karar verdim.
Bu yazısının giriş bölümünde: ''İnsan toplulukları tıpkı denizler gibi, türlü esintilerin etkisiyle sürekli sürtüşme, çalkantı ve dalgalanma halindedir. Bu hal, tarih boyunca böyle olagelmiş ve böyle olup gitmektedir.'' diyerek devam etmekte ve, '' Göç edenlerin son durak olarak yurtlandıkları yer ve bölgeler, coğrafi durum ve topoğrafik biçimlerin dışında, genellikle, ya onların kendi ad veya sanlarıyle veyahut da onların terk ettikleri yutlarının sıfat veya adlarıyla adlandırılmaktadır. yer adlarıyla toplum gurupları arasındaki bu bağlantılardan toponomik araştırmalar alanında tıpkı birer fosil veya organik birer hormon gibi, yararlanılabilir.''
tarihçimiz bu bakış açısından yola çıkarak, Çepni boyunu takibe almıştır. Bu boyu ele almasının ana temeli topoğrafik yapıyı incelerken Rodop dağlarında Çepni ve Babek izine rastlamasındandır. Babek izine rastlayan tarihçimiz,'' Eba Müslim Abbasiler için çalıştı, onların iktidara gelmesini sağladı, ama sonunda onlar tarafından idam edildi'' diyerek, Babek İsyanının alt yapısını kurguladıktan sonra bu isyana katılan Çepni boyunu ve diğer sürüklediği topluluklarıda işaret etmektedir. 23 yıl süren bu isyanın sürüklediği kitleleri düşünmek gerekirse oldukça büyük bir coğrafyayı kapladığını düşünmeden edemeyiz. Koskoca bir Abbasi imparatorluğunun ordularını peşpeşe bozguna uğratan bu güç gökten zenbille inmemiş olsa gerek.
''Hürremiler'in Temsilcileri, Çepniler'' başlığı altında devam ediyor:
''Hurremilik ile Alevilik'in aynı inanç çizgisi üzerinde birleşmiş olduğuna göre Babek isyanı mensuplarının perişanlık içinde dağılmış olmaları ve diğer yandan da aleyhlerinde yapılan kötü propogandalar sonucu onlar hakkında İslam dünyasında yaygınlaşan kötü yankılar nedeniyle. Hürremi ve Babeki deyimleri de artık kullanılmayıp bunlar da daha yaygın ve daha muteber olan ''Alevi'' deyimi ile birleştirilerek zamanla unutulmuş oldu''
Tarihçimiz Çepniler'i Rodoplarda incelemeden önce Bu coğrafyada cereyan eden hadiseleri de incelemeye almış,''Islavlar beşinci yüzyılda Kuzeyden Tuna kıyılarına inerek, zamanla, münferid kabileler halinde Tuna üzerinden Balkanlara sızdılar ve buralarda kendine özgü kültürleriyle yaşayan Traklar arasında yerleşmeye başladılar. Daha sonraları Karadeniz'in kuzey kıyılarını dolaşarak 7. yüzyılda Tuna nehrine ulaşan Bulgar Türkler'i, Asparuh idaresinde, Tuna ağzının savunulması kolay olan deltalarına yerleştiler ve Bizans'a karşı kendilerini savunmak amacıyla çevrelerindeki İslavlar'la bir andlaşma yaptılar. Beliren bu birliği dağıtmak üzere harekete geçen Bizans İmparatoru Konstantin IV (İmp. 663 - 685) ün yenilgisi (680) üzerine, müşterek düşmana karşı kazandıkları zaferin yarattığı sevinç ve güvenirlik içinde birbirlerine daha da yaklaşan Bulgarlar ve İslavlar, Pliska'yı(1) kendilerine idare merkezi yaparak Asparuh Hanın başkanlığında ilk devleti kurmuş oldular (681) yedi kabileden oluşan ve nispeten daha derli toplu bir hayat süren İslav çoğunluğu içinde azınlıkta kalan Traklar ve Şamanist Bulgarlar, İslavlar arasında İslavca konuşmaya ve evlatlarına İslav adlarını vermeye başladılarki, zamanla böylece kendi dillerini tamamen u7nutarak İslavlar arasında eridiler. Bu erimenin başlıca sebebi, Bizans tehlikesine karşı İslavlar ile omuz omuza sıkı bir beraberlik içinde olmak zorunluluğu idi.
Pliska Devleti'nin kuruluşundan 120 yıl sonra, bu devleti ortadan kaldırmak için harekete geçen İmparator Nikefor I (İmp. 802 - 811) ilk hamlede Pliska'yı tahrip etti isede, ikinci hamlede Krum Han'la giriştiği savaşta mağlup olduğundan, Pliska Devletinin hudutları batı ve güneye doğru büyük ölçüde genişlemiş oldu (811)''
tarihçimiz, bu durum muhakemesini yaptıktan sonra, ''Çepniler'in Anadolu'dan Rodoplar'a kendi insiyatifleri ile mi geçtikleri yoksa, Balkanlar'da beliren Bulgar - Slav tehlikesine karşı Bizans idaresi tarafından iskan amacıyla mı geçirildikleri bilinmiyor'' diyor.
''Bilinen tek şeyin Çepniler'in yutlandıkları yerlere kendi ad ve sanlarının silinmez mührünü vurmuş olmalarıdır'' derken:
Osmanlı Tahrir Defterleri'nde (1528) bu bölge, biri ''Nahiye-i Çepni'' ve diğeri ''Nahiye-i Razlog'' olarak, bir arada bir kaza halinde kayıtlıdır. ( 2)'' işaret ediyor.
''1-Bu günkü Kuzey Bulgaristan'da Yenipazar (Novipazar) kentinin hemen batısında o zamanın bir slav köyüdür
2- Her iki nahiye arasında kalan bölgede serpilmiş olan yaylaların mahallelerinden bazılarının adları şöyledir: Daloğlu, Bekirler, Paşaoğulları, Davudlar, Alemdar, Cihanlar, Mehmetler, Çolaklar, Ömerler, Uzun Mahalle, Göre, Hacı İsmail, Uzun İbrahim, Fakıhlar, Veyisler, Döndüler, Kurudere v.s.gibi. Buralardaki mahallelerin evleri Balkan savaşı sırasında yakılıp tahrip edildiği için, sekeneleri de başka yörelere dağılmış ve bazıları Türkiye'ye göç etmiştir.
İzleme ve incelemeleri biraz daha derinleştirerek:
''Bugünkü Razlog nahiyesi'nin idare merkezi Razlog kentidir. 1920 yılına ait Bulgar Nüfus Sayımı İstatistikleri'nde ise (3) nahiyenin de merkezinin de adları Mehomia olarak kayıtlıdır. Keza, başta eski Avusturya Genel Kurmayına ait paftalar olmak üzere birçok eski yerli ve yabancı haritalarda da Razlog kasabasının diğer adının mehomia veya Mahomia olarak yazılmış olduğu görülmektedir. Gerek Bulgar İstatistiklerinde ve gerekse adı geçen pafta ve haritalarda kayıtlı bulunan bu Mehomia deyimi, (Bugün bu adla''Tavern Hotel Mehomia - Razlog'' bölgede mevcutdur) İbn al-Nadım'ın Hürremileri biri Muhammina ve diğeride Babekiya adı ile ikiye ayırışını İspatlamaktadır (4) Ayrıca Mehomia'nin 18-20 km. kadar kuzey doğusunda bulunan 4390 nüfuslu (1920 yılı sayımı) Babek köyü ile onun da 8 km. kadar doğusunda Babek yaylağı, bu ispatın en gerçek delilleridir.
Böylece, Konumuzun buraya kadar olan kısmında, Eba Müslim'in öldürülmesiyle başlayıp yüz yıllık bir süre (m. 755-850) içinde gelişen olaylar zincirinin halkalarını birbirine ekleyerek ve göç yollarını adım adım izleyerek, Hurremiler'in kimliklerini ve zamanın akışı içinde oluşturdukları yer adlarını toponomik yönden belirtmeye ve gözler önüne sermeye çalıştık. '' deyip dil ve din konusuna temas ediyor.
3-Localite dans le raydume de Bulgarie, d'apres le recensement ou 31 desembre 1920. Sofia, İmprimerie de l'Et5at, 1924, sf. 34, 35, 117 ve 135
4-Arapça ve Türkçe kelimelerin asli şekilleri, Latin, Yunan ve Kiril alfabelerinin kullanıldığı dillerde bozuluyor: Muhammed'in Mahomet veya Mehomet, Yeniçeri'nin Yanisser, Yeni'nin Eni, Mahalle'nin Mahala, Vekl-i harc'ın Feklac, Mevsim'in Musson, Semti'r-re's'in Zenith...olması gibi.
Anadilin yitirilmesi:
Yaklaşık olarak dokuzuncu yüzyılın ortalarında, Çepniler'in Rodoplar'da yurtlandıkları sıralarda, Traklar ve Bulgar Türkleri kendi dil ve benliklerini tamamen yitirerek İslavlar içinde erimiş ve tümüyle İslavlaşarak İslavca konuşur olmuşlardı. Devlet kurabilen güç ve çoğunlukta olan bu Islav kitlesi içinde Çepniler, bir etnik azınlık olarak sıkışıp kaldılar. Bu durum, bu günkü güney Bulgaristan'ın Osmanlı Türkleri tarafından fethini sağlayan irmen savaşına (1371) dek, yani beşyüz yıl kadar sürdü. Bu 500 yıllık süre içersinde kendi kültür merkezinden uzaklarda ve mahrum olarak Islav çoğunluğu arasında sıkışıp kalan Çepniler de, tıpkı Bulgarlar gibi, anadillerini yitirerek Islavca konuşur oldular.
Monoteist Din'in Salabeti:
Daha sekizinci yüzyılın başlarında, artık zamanının manevi ihtiyaçlarını karşılıyamaz olan Şamanizm'i terk ederek, kişinin akıl ve vicdanına muhatıp monoteist bir din olan İslamiyet'i kabul eden ve inançları uğruna uzun süre uğraşılar veren Çepniler, inançlarının salabeti ve uğraşılarınınşuurlarda şekillenen literatürünün metaneti sayesinde, inançlarını bugüne kadar korumasını bildiler. Bu nedenle Çepniler, dillerini yitirmiş olmalarına rağmen, dinlerini yitirmediler. Böylece dini İslam ve dili Slavca olan yeni bir insan tipi veya yeni bir etnik grup tarih sahnesine çıkmış oldu. Bu etnik topluluğa bugün (Pomak) denilmektedir.''
ENVER M. ŞERİFGİL yazısına bundan sonra Poamaklar'ın ne işle uğraştıklarını ve gelenek, görenekleri hakkında başlıklar açmış, bu başlıklardan birinde, Babek köyünden bahsediyor: ''Bu yörelerdeki köylerde köyce tertiplenen sünnet düğünlerinde veya varlıklı ailelerin yaptıkları düğün törenlerinde Babek Köyü'nün zurnacı ve davulcularını getirmek, düğüne ve düğün sahibine büyük itibar kazandırır. Babek köyünde yapılan davulların kasnakları, normal davul kasnamlarından çapça daha büyük olup çok daha güçlü çıkartmaktadırlar. Tokmağın vurduğu derinin merkez kısmı, yani tam ortası, içi kırmızıya boyanmış 15-20 santimetre çapında bir daire şeklindedir. Derinin kasnak çevresi kısmıda çepeçevre ve aynı büyüklükte küçük üçgenlerden ibaret zigzaglı bir kırmızı çizgi ile bezenmiştir. Davullarında yansıyan bu kırmızı renk tutkusu dahi onların kimliğini ispatlamaktadır. (Suriyenin rakka kentinden gelen Çepniler)
Zurnalarına gelince: İki tür zurnaları vardır. Biri her yörede çalınmakta olan orta böyda ince ve tiz sesli normal zurna, diğeri ise nispeten daha uzun ve daha kalın olan tok sesli bir zurnadır ki buna Rodop yöresinde (Babek Zurnası) denir.'' diyerek Türklükler'ine vurgu yapmak istiyor.
Saygılarımla...