Author Topic: Trakya’daki “Makedon Sorunu” - 1990’dan günümüze dek Pomak politikası  (Read 7173 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline Тоска

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 2348
  • Gender: Male
  • % 100 + POMAK
1990’dan günümüze dek Pomak politikası

YUNANİSTAN

1990’dan günümüze dek Pomak politikası Kostopulos’un kitabında “1990 kesiti” diye adlandırdığı küçük bir zaman dilimi var. “1990 kesiti”, az önce ve az sonra, Azınlıkta şu önemli olay ve gelişmeleri içermektedir:

1. 26 ve 29 Ocak 1988 mitinglerini. Daha önce, 1980’li  yılların  başlarında  baskı  ve  ayrımlara  karşı
Azınlığın  radikalleşmeye  ve  toplu direnişe  başladığını gösteren İnhanlı ve Yaka direnişleri patlak vermiştir.  Mitinglerin  kitleselliği,  bu  ilk  direnişlerin yol açtığı yankı sayesinde gerçekleşmiştir diye iddia edilebilir.
2. 1989-90 döneminde ardarda yapılan üç genel seçimde Rodop ve İskeçe’de bağımsız azınlık listelerinin başarısını.
3. Gümülcine’deki 29 Ocak 1990 pogromunu.
4. Pogromdan  iki gün  sonra, başbakan Zolotas ile ekümenik hükümeti oluşturan üç partinin başkanları (Miçotakis, Papandreu ve Florakis) bir araya gelerek Azınlığa uygulanmakta olan “yönetsel engellerin” kaldırılması için aldıkları kararı.
5. Mayıs 1991’de yeni başbakan Miçotakis tarafından Gümülcine  ve  İskeçe’de bu kararın uygulamaya  konulduğunun  ilanı. Azınlık  politikasındaki bu  değişiklik,  resmen  “isonomia-isopoliteia”  (yasa önünde  eşitlikeşit  yurttaşlık)  politikası  olarak  adlandırılacaktır.
Bu tarihten itibaren Azınlığı etnik gruplara bölme ve Türklükten uzaklaştırma çabaları daha nesnel bir taban bulacak ve hız kazanacaktır.

Müslüman Azınlığın üç etnik gruptan oluştuğu öteden beri işlenegelmekteydi. Ama “yönetsel engeller”,  yani  ayrım  ve baskılar,  göçe  zorlama, kısacası tenkil uygulamaları bütünseldi ve Müslüman dinine değil de, Türk kökene veya Türk kimliğine atıfta bulunarak yapılıyordu. Yani tenkil politikasına göre Müslüman Azınlıkta herkes Türktü.

19. madde, yabancı kökenli Yunan vatandaşlarını vatandaşlıktan atmayı  sağlıyordu, hem de  sık  sık  ilgili hükmün şartlarına uyulmadan. Yani hukuksuzluk  içinde hukuksuzluk. Bu madde uyarınca vatandaşlıktan çıkarılan 50 bin cıvarında Müslüman Azınlık mensubunun her biri, Türk olduğu işaret edilerek kurban edilmiştir. 1990’lı yılların ortalarında Yunan vatandaşlığından çıkarılma macerası Helsinki Watch (Panagiotis Dimitras) tarafından ilk kez ülke gündemine taşınan İskeçeli Zeybek ailesi, Pomak kökenli idi. 1983’lerde azınlık esnafının neredeyse tümüne uyduruk nedenlerle maliye  tarafından  kesilen 200’er bin drahmilik (bugün yaklaşık olarak 15 bin evroya  tekabül etmektedir) cezadan nasibini alan Kalkancalı bir soydaş, birkaç yıl önce mahallede bir dükkân açmak  için müracaat etmiştir. Ceza, açılmasına  izin  verilmeyen  ve  hiçbir  zaman  çalışmayan
bu dükkân  için çalışıyor diye gelmiştir. Soydaş, daha önce benim dükkânın adyası ne zaman çıkacak diye birkaç kez Emniyete gidip  sorar. Son gidişinde oradaki amir, “Buraya ne gelip duruyorsun! Siz Türklere  izin verilmiyor, bilmiyor musun!” diye çıkışır. “Siz Müslümanlar” demez, “Siz Çingeneler” de demez, “Siz Türkler” demiştir
.




Özetle, tenkil politikasının Azınlığı homojenleştirmeye ve Türkleştirmeye katkıda bulunduğu iddia edilebilir. Şimdi, bunun bir yan etki olarak mı ortaya çıktığı yoksa bir hedef mi olduğu soruşturulabilir. Zira, Azınlığı Türkiye’ye  kaçırtmayı  amaçlayan Büyük Kovma’nın başarılı olabilmesi için, diğerleri yanında Türkiye’nin tüm Azınlık için ana vatan olarak daha çekici kılınması ve Azınlık  içinde Türkçü duyguların kabartılması gerekiyordu.

Gerçi Azınlığın  homojenleşmesi  ve Türkleşmesi doğal ve kaçınılmaz bir  süreçti. Ama Türkiye ve Türklerle  tarihî  hesaplaşmaları  olan  Yunanistan ulus-devletinin bunu kabul etmesi mümkün değildi. Gel gör ki Türkiye, Osmanlı’nın devamı olarak tüm Müslümanların ana vatanı idi. Azınlığın dili ve eğitimi Türkçe  idi,  Azınlıkta  konuşulan  ikinci  dil Pomakça  yalnızca  bir  konuşma  diliydi  ve  Pomaklar tarafından yavaş yavaş terkediliyordu. Sonra, en önemlisi, Azınlık,  bir  başka  kader  birliği  tezahürü olarak, Lozan Antlaşmasıyla “tesadüfen ve son anda” Batı Trakya’da bırakılmıştı,  yoksa Karasu’yun batısındaki tüm Müslümanlar gibi o da tüm olarak ana vatana zorunlu mübadeleye tabi tutulacaktı. Şimdi, örneğin, Batıtrakyalı Pomaklardan  tenkil politikası yüzünden  göçle  veya  başka  nedenlerle  Türkiye’ye yerleşenlerin sayısı herhalde Batı Trakya’daki nüfustan az değildir. Özetle, Azınlığın homojenleşmesi ve Türkleşmesi doğal ve kaçınılmaz bir süreçti. Tenkil politikası bunun daha “katı” bir hal almasını sağlamıştır. Bugün Batı Trakya’da Türk milliyetçiliğinde başı çekenler genellikle Pomaklardır.

Tenkil  politikasını  durdurma  kararından  sonra,  Yönetim,  Azınlığı  etnik  gruplara  bölmek  ve Türklükten  uzaklaştırmak  için  elverişli  koşulların doğduğuna  inandı. Hemen  ardından  “Müslüman Azınlığın Türk  kökenli, Pomak  ve Çingene  olarak birbirinden farklı üç etnik gruptan meydana geldiği ve Türk Azınlığı olarak adlandırılamayacağı”  resmî Yunan millî tezleri olarak ilan edildi ve bu tezler tüm siyasî  partiler,  basın,  kamuoyu  tarafından  benimsendi. Azınlığın iradesi hilafına bir dayatmaydı bu, ve ikiyüzlülüğün doruğunda azınlıkların korunması adına yürütülüyordu. Öyle ki, artık “Türk Azınlığı” demek, Türk kimliğini dile getirmek âdeta yasak, etkin bir “mahalle baskısı” söz konusu, kamusal bir söylemde bu ifadeleri kullanınca  tepkiler ve protestolar birbirini  izliyor. Bir “hain” muamelesi görüyorsun.

 Buna  karşılık  Azınlık  içinde  Pomak  veÇingene  kimliklerini  öne  çıkarmak  yüreklendiriliyor  ve alkışlanıyor.  Türk  sıfatlı  dernekler,  hatta  yalnızca Azınlık sıfatlı dernekler yasaklanırken, Pomak sıfatlı derneklerin kurulması  için Yönetim  elinden geleni yapıyor. Kostopoulos, 1990’lardan itibaren başlayan Pomakçılık seferberliğinin safhalarını anlatıyor birer
birer  kitabında. Bu  seferberliğe  katılanlar  arasında devletin resmî kurumları, merkezi İskeçe’de olan 4. kolordu, bakanlar, milliyetçi akademisyenler ve aydınlar, siyasîler, özel kişiler var. Buna paralel olarak Pomakçılık konusunda aynı çevrelerin yürüttüğü bir yayın orgazmı var. Oysa olaya adı karışanlardan her biri, azınlık fenomenine ve farklılığa en hoşgörüsüz ulusalcı tavırlarıyla biliniyor, ama Pomak kimliğinin silinmekte oluşuna kanlı gözyaşı döküyor ve terkedilmekte olan Pomakçanın kurtulması için seferber
oluyor.  Samimiyetsizlik  ve  art  niyet,  kimseyi  ikna edemeyecek  kadar  ortada. Ve  gerçekte  amaçlanan şeyin, “Ben Pomakım” diye bir yeni etnik kimliğin kabulü değil, “Ben Türk değilim” diye yerleşik kimliğin reddi olduğu zaten inkâr edilmiyor.

İskeçe’de  kurulan Pomak derneğinin  kurucularını  tanımıyordum. Tanımadan ilk yorumum, Türkiye’deki İnternet Pomak site’lerinden  edindiğim  izlenimle,  bunların  Pomak  kimliğini savunan Pomak milliyetçileri oldukları yönündeydi. Tanıdıktan sonra anladım ki yanılmışım. Alakası yok. Bunlarda, hiç olmazsa benim  tanıdıklarımda, azınlık kimliği yok ve Yönetimin ağzıyla  konuşuyorlar.  Söylemlerinde  ve  kafalarında bir milliyetçilik varsa,  bu  Pomak  milliyetçiliği  değil,  Yunan  milliyetçiliği.  Bu da bir  tercih, Azınlığın dışına  çıkmak  ve başka değerlerle özdeşleşmek, hatta asimile olmak, bu da bir  tercih. Bu  tercihin güzergâhını incelemek bizi ilginç sonuçlara götürecektir.

Kitabın  bu  bölümünde  1990’lardan  itibaren Yunanistan’da  resmî  ve  yarı  resmî  yollarla  gittikçe
yoğunlaşan Pomakçılık hareketinin faaliyetleri kaydedilmiş,  olaya  karışanların  tezlerine  yer  verilmiş,
göz çıkaran çelişkilere ve art niyetlere işaret edilmiş, hareketin Türk aleytarlığıyla bilinen ulusalcı çevrelerin himayesi ve güdümü altında yürütüldüğü gösterilmiş, başarıları ve başarısızlıkları anlatılmış. Ayrıca, Azınlıktan gelen tepkiler anlatılmış. İlginç bölümlerden birinin başlığı şöyle: “Ölümcül bir ulusal doğuş mu?”. Burada yeni bir Pomak Ulusu yaratma çabasının karşılaştığı sorunlar ele alınıyor. Gerçekte böyle bir amaç yok, bu bir kılıf. Asıl hedef, Azınlığı Türklükten uzaklaştırmak ve Pomaklar  için  icat edilen yeni kimlikle mümkünse onları Yunanlaştırmak. Bu  amaçla  onlara  önce ulusal bir efsane uydurmak gerek, çünkü süreç bunu gerektiriyor. Dışarıdan empoze edilen efsane, Pomakların Büyük İskender’in  soyundan geldiklerine dair. Böylece Hellen ulusuyla olan akrabalıkları da sağlanmış oluyor.  Şimdi  dışarıdan  empoze  edilen  bu  efsane, Pomakların Osmanlı öncesi Türk boyları Kuman ve Peçeneklerin soyundan geldikleri kendi efsanelerine galebe çalar ve egemen olur mu?Büyük İskender geleneğine sahip çıkan ve Bulgaristan, Türkiye ve Yunanistan’daki Pomakları birleştirmeyi amaçlayarak vatan ve toprak talep eden bir ulusal doğuş, Yunan milliyetçiliğinin kâbusu haline gelir. Üç ülkede de güçlü milliyetçilikler arasından Pomak milliyetçiliğinin  sıyrılıp  gelişmesi  imkânsız görünüyor. Ama ya olursa? Kitabın  başlığı, Trakya’daki Makedon  Sorunu, kâbusa dönüşecek bu olasılığı öne çıkarıp, Pomakçılığı evlatlık edinen Yunan milliyetçiliğiyle alay ediyor.Balkan  Savaşlarında  Makedonya’yı  ele  geçiren Yunanistan,  buradaki  nüfusun  çoğunluğunu  oluşturan Slavofonları Yunanlaştırmak  için onlara  “Siz Büyük  İskender’in  torunlarısınız  ve  gerçek Makedonlarsınız”  diye  bir  ulusal  efsane  empoze  etmeye çalıştı. Yaygınlaşan bu efsane sayesinde, şimdi, Büyük  İskender  ve  Eski  Makedonya  geleneğine  sahip  çıkan  komşu  ülkenin  adı Makedonya,  Yunan Makedonya’sındaki  azınlık  Makedon  Azınlığı.  Ve bu olaylar şimdilerde Yunan milliyetçiliğinin en büyük kâbusu ve Yunanistan’ın yeni millî davası.

“Tarih bir tekerrürden ibaretmiş. Ders alınsaydı hiç tekerrür eder miydi?”  

İbram Onsunoğlu
ibram@tellas.gr
Si vis pacem, para bellum !