1990’dan günümüze dek Pomak politikasıYUNANİSTAN
1990’dan günümüze dek Pomak politikası Kostopulos’un kitabında “1990 kesiti” diye adlandırdığı küçük bir zaman dilimi var. “1990 kesiti”, az önce ve az sonra, Azınlıkta şu önemli olay ve gelişmeleri içermektedir:
1. 26 ve 29 Ocak 1988 mitinglerini. Daha önce, 1980’li yılların başlarında baskı ve ayrımlara karşı
Azınlığın radikalleşmeye ve toplu direnişe başladığını gösteren İnhanlı ve Yaka direnişleri patlak vermiştir. Mitinglerin kitleselliği, bu ilk direnişlerin yol açtığı yankı sayesinde gerçekleşmiştir diye iddia edilebilir.
2. 1989-90 döneminde ardarda yapılan üç genel seçimde Rodop ve İskeçe’de bağımsız azınlık listelerinin başarısını.
3. Gümülcine’deki 29 Ocak 1990 pogromunu.
4. Pogromdan iki gün sonra, başbakan Zolotas ile ekümenik hükümeti oluşturan üç partinin başkanları (Miçotakis, Papandreu ve Florakis) bir araya gelerek Azınlığa uygulanmakta olan “yönetsel engellerin” kaldırılması için aldıkları kararı.
5. Mayıs 1991’de yeni başbakan Miçotakis tarafından Gümülcine ve İskeçe’de bu kararın uygulamaya konulduğunun ilanı. Azınlık politikasındaki bu değişiklik, resmen “isonomia-isopoliteia” (yasa önünde eşitlikeşit yurttaşlık) politikası olarak adlandırılacaktır.
Bu tarihten itibaren Azınlığı etnik gruplara bölme ve Türklükten uzaklaştırma çabaları daha nesnel bir taban bulacak ve hız kazanacaktır.
Müslüman Azınlığın üç etnik gruptan oluştuğu öteden beri işlenegelmekteydi. Ama “yönetsel engeller”, yani ayrım ve baskılar, göçe zorlama, kısacası tenkil uygulamaları bütünseldi ve Müslüman dinine değil de, Türk kökene veya Türk kimliğine atıfta bulunarak yapılıyordu. Yani tenkil politikasına göre Müslüman Azınlıkta herkes Türktü.
19. madde, yabancı kökenli Yunan vatandaşlarını vatandaşlıktan atmayı sağlıyordu, hem de sık sık ilgili hükmün şartlarına uyulmadan. Yani hukuksuzluk içinde hukuksuzluk. Bu madde uyarınca vatandaşlıktan çıkarılan 50 bin cıvarında Müslüman Azınlık mensubunun her biri, Türk olduğu işaret edilerek kurban edilmiştir. 1990’lı yılların ortalarında Yunan vatandaşlığından çıkarılma macerası Helsinki Watch (Panagiotis Dimitras) tarafından ilk kez ülke gündemine taşınan İskeçeli Zeybek ailesi, Pomak kökenli idi. 1983’lerde azınlık esnafının neredeyse tümüne uyduruk nedenlerle maliye tarafından kesilen 200’er bin drahmilik (bugün yaklaşık olarak 15 bin evroya tekabül etmektedir) cezadan nasibini alan Kalkancalı bir soydaş, birkaç yıl önce mahallede bir dükkân açmak için müracaat etmiştir. Ceza, açılmasına izin verilmeyen ve hiçbir zaman çalışmayan
bu dükkân için çalışıyor diye gelmiştir. Soydaş, daha önce benim dükkânın adyası ne zaman çıkacak diye birkaç kez Emniyete gidip sorar. Son gidişinde oradaki amir, “Buraya ne gelip duruyorsun! Siz Türklere izin verilmiyor, bilmiyor musun!” diye çıkışır. “Siz Müslümanlar” demez, “Siz Çingeneler” de demez, “Siz Türkler” demiştir.Özetle, tenkil politikasının Azınlığı homojenleştirmeye ve Türkleştirmeye katkıda bulunduğu iddia edilebilir. Şimdi, bunun bir yan etki olarak mı ortaya çıktığı yoksa bir hedef mi olduğu soruşturulabilir. Zira, Azınlığı Türkiye’ye kaçırtmayı amaçlayan Büyük Kovma’nın başarılı olabilmesi için, diğerleri yanında Türkiye’nin tüm Azınlık için ana vatan olarak daha çekici kılınması ve Azınlık içinde Türkçü duyguların kabartılması gerekiyordu.
Gerçi Azınlığın homojenleşmesi ve Türkleşmesi doğal ve kaçınılmaz bir süreçti. Ama Türkiye ve Türklerle tarihî hesaplaşmaları olan Yunanistan ulus-devletinin bunu kabul etmesi mümkün değildi. Gel gör ki Türkiye, Osmanlı’nın devamı olarak tüm Müslümanların ana vatanı idi. Azınlığın dili ve eğitimi Türkçe idi, Azınlıkta konuşulan ikinci dil Pomakça yalnızca bir konuşma diliydi ve Pomaklar tarafından yavaş yavaş terkediliyordu. Sonra, en önemlisi, Azınlık, bir başka kader birliği tezahürü olarak, Lozan Antlaşmasıyla “tesadüfen ve son anda” Batı Trakya’da bırakılmıştı, yoksa Karasu’yun batısındaki tüm Müslümanlar gibi o da tüm olarak ana vatana zorunlu mübadeleye tabi tutulacaktı. Şimdi, örneğin, Batıtrakyalı Pomaklardan tenkil politikası yüzünden göçle veya başka nedenlerle Türkiye’ye yerleşenlerin sayısı herhalde Batı Trakya’daki nüfustan az değildir. Özetle, Azınlığın homojenleşmesi ve Türkleşmesi doğal ve kaçınılmaz bir süreçti. Tenkil politikası bunun daha “katı” bir hal almasını sağlamıştır. Bugün Batı Trakya’da Türk milliyetçiliğinde başı çekenler genellikle Pomaklardır.
Tenkil politikasını durdurma kararından sonra, Yönetim, Azınlığı etnik gruplara bölmek ve Türklükten uzaklaştırmak için elverişli koşulların doğduğuna inandı. Hemen ardından “Müslüman Azınlığın Türk kökenli, Pomak ve Çingene olarak birbirinden farklı üç etnik gruptan meydana geldiği ve Türk Azınlığı olarak adlandırılamayacağı” resmî Yunan millî tezleri olarak ilan edildi ve bu tezler tüm siyasî partiler, basın, kamuoyu tarafından benimsendi. Azınlığın iradesi hilafına bir dayatmaydı bu, ve ikiyüzlülüğün doruğunda azınlıkların korunması adına yürütülüyordu. Öyle ki, artık “Türk Azınlığı” demek, Türk kimliğini dile getirmek âdeta yasak, etkin bir “mahalle baskısı” söz konusu, kamusal bir söylemde bu ifadeleri kullanınca tepkiler ve protestolar birbirini izliyor. Bir “hain” muamelesi görüyorsun.
Buna karşılık Azınlık içinde Pomak veÇingene kimliklerini öne çıkarmak yüreklendiriliyor ve alkışlanıyor. Türk sıfatlı dernekler, hatta yalnızca Azınlık sıfatlı dernekler yasaklanırken, Pomak sıfatlı derneklerin kurulması için Yönetim elinden geleni yapıyor. Kostopoulos, 1990’lardan itibaren başlayan Pomakçılık seferberliğinin safhalarını anlatıyor birer
birer kitabında. Bu seferberliğe katılanlar arasında devletin resmî kurumları, merkezi İskeçe’de olan 4. kolordu, bakanlar, milliyetçi akademisyenler ve aydınlar, siyasîler, özel kişiler var. Buna paralel olarak Pomakçılık konusunda aynı çevrelerin yürüttüğü bir yayın orgazmı var. Oysa olaya adı karışanlardan her biri, azınlık fenomenine ve farklılığa en hoşgörüsüz ulusalcı tavırlarıyla biliniyor, ama Pomak kimliğinin silinmekte oluşuna kanlı gözyaşı döküyor ve terkedilmekte olan Pomakçanın kurtulması için seferber
oluyor. Samimiyetsizlik ve art niyet, kimseyi ikna edemeyecek kadar ortada. Ve gerçekte amaçlanan şeyin, “Ben Pomakım” diye bir yeni etnik kimliğin kabulü değil, “Ben Türk değilim” diye yerleşik kimliğin reddi olduğu zaten inkâr edilmiyor.
İskeçe’de kurulan Pomak derneğinin kurucularını tanımıyordum. Tanımadan ilk yorumum, Türkiye’deki İnternet Pomak site’lerinden edindiğim izlenimle, bunların Pomak kimliğini savunan Pomak milliyetçileri oldukları yönündeydi. Tanıdıktan sonra anladım ki yanılmışım. Alakası yok. Bunlarda, hiç olmazsa benim tanıdıklarımda, azınlık kimliği yok ve Yönetimin ağzıyla konuşuyorlar. Söylemlerinde ve kafalarında bir milliyetçilik varsa, bu Pomak milliyetçiliği değil, Yunan milliyetçiliği. Bu da bir tercih, Azınlığın dışına çıkmak ve başka değerlerle özdeşleşmek, hatta asimile olmak, bu da bir tercih. Bu tercihin güzergâhını incelemek bizi ilginç sonuçlara götürecektir.Kitabın bu bölümünde 1990’lardan itibaren Yunanistan’da resmî ve yarı resmî yollarla gittikçe
yoğunlaşan Pomakçılık hareketinin faaliyetleri kaydedilmiş, olaya karışanların tezlerine yer verilmiş,
göz çıkaran çelişkilere ve art niyetlere işaret edilmiş, hareketin Türk aleytarlığıyla bilinen ulusalcı çevrelerin himayesi ve güdümü altında yürütüldüğü gösterilmiş, başarıları ve başarısızlıkları anlatılmış. Ayrıca, Azınlıktan gelen tepkiler anlatılmış. İlginç bölümlerden birinin başlığı şöyle: “Ölümcül bir ulusal doğuş mu?”. Burada yeni bir Pomak Ulusu yaratma çabasının karşılaştığı sorunlar ele alınıyor. Gerçekte böyle bir amaç yok, bu bir kılıf. Asıl hedef, Azınlığı Türklükten uzaklaştırmak ve Pomaklar için icat edilen yeni kimlikle mümkünse onları Yunanlaştırmak. Bu amaçla onlara önce ulusal bir efsane uydurmak gerek, çünkü süreç bunu gerektiriyor. Dışarıdan empoze edilen efsane, Pomakların Büyük İskender’in soyundan geldiklerine dair. Böylece Hellen ulusuyla olan akrabalıkları da sağlanmış oluyor. Şimdi dışarıdan empoze edilen bu efsane, Pomakların Osmanlı öncesi Türk boyları Kuman ve Peçeneklerin soyundan geldikleri kendi efsanelerine galebe çalar ve egemen olur mu?Büyük İskender geleneğine sahip çıkan ve Bulgaristan, Türkiye ve Yunanistan’daki Pomakları birleştirmeyi amaçlayarak vatan ve toprak talep eden bir ulusal doğuş, Yunan milliyetçiliğinin kâbusu haline gelir. Üç ülkede de güçlü milliyetçilikler arasından Pomak milliyetçiliğinin sıyrılıp gelişmesi imkânsız görünüyor. Ama ya olursa? Kitabın başlığı, Trakya’daki Makedon Sorunu, kâbusa dönüşecek bu olasılığı öne çıkarıp, Pomakçılığı evlatlık edinen Yunan milliyetçiliğiyle alay ediyor.Balkan Savaşlarında Makedonya’yı ele geçiren Yunanistan, buradaki nüfusun çoğunluğunu oluşturan Slavofonları Yunanlaştırmak için onlara “Siz Büyük İskender’in torunlarısınız ve gerçek Makedonlarsınız” diye bir ulusal efsane empoze etmeye çalıştı. Yaygınlaşan bu efsane sayesinde, şimdi, Büyük İskender ve Eski Makedonya geleneğine sahip çıkan komşu ülkenin adı Makedonya, Yunan Makedonya’sındaki azınlık Makedon Azınlığı. Ve bu olaylar şimdilerde Yunan milliyetçiliğinin en büyük kâbusu ve Yunanistan’ın yeni millî davası.
“Tarih bir tekerrürden ibaretmiş. Ders alınsaydı hiç tekerrür eder miydi?”
İbram Onsunoğlu
ibram@tellas.gr