Gösteri metninden örnek parçalar:
izselvane kım zelenata priroda
ИЗСЕЛВАНЕ КЪМ ЗЕЛЕНАТА ПРИРОДА
(yeşil doğaya göç),
Dünyanın dört bir yanına savrulmuş bir halkın öyküsüdür bu…
131 yıl önce başladı göç. Sevdiklerimizi, akrabalarımızı, canlarımızı önce savaşlarda sonra göç yollarında yitirdik. Bir vatan bıraktık geride. Bir halkın nasıl dünyanın dört bir yanına dağıldığını gördük, yaşadık.
Ve 131 yıllık bir hasretin; acısını ve hüznünü taşıyoruz gözlerimizde, yüreklerimizde. Geldiğimiz toprakları evimiz, bizi karşılayanları kardeşimiz saydık.
Ancak unutmadık, göç yollarında yitirdiğimiz izini bulamadığımız kardeşlerimizi. “Ey ata toprağı, unutma bizi” bile diyemediğimiz toprakları, unutmadık.
Bugün dünyanın birçok yerinde halklar acı çekerken, bir halkın acı çeken torunları olarak konuşuyoruz. Ve bir halkın benliği yok sayılarak; “Siz yoksunuz !” dendi. Sonra “varsınız !” “Aslında biraz varsınız, biraz yoksunuz!” ve öğrendik; candan canın kopmasının ne demek olduğunu, milyonlarımız göç yollarında kırılırken.
Bizler Acının ve Yeşilin Çocukları olarak hep bir ağızdan diyoruz ki;
FİSUN (Ve tirat başlar)
Bir ses… (EFEKT)
İşte bu ses! Evimizin bahçesinde ki kardan adamı yıkan. Annemin kucağında buluvermiştim kendimi anlamaya çalışıyordum olup bitenleri, korkuyordum. İnsanların çıldırırcasına feryat figan içinde gözyaşları fışkırmıştı pınarlardan. Meriç dolmuş taşıyordu delirmek üzereydi, isyan ediyordu bu insansızlığa. Elinden bir şeyler gelmiyor; işte buna dayanamıyor ve önüne kattığı her şeyi yerle bir edip
Sonsuzluğa akıyordu, çılgınlar gibi gidebildiği her yere…
ERÇİN
bir ses daha…(EFEKT)
Sıra bizim eve gelmişti. Kapımızı kıran kardan insanlar evimize girmiş, karşı çıkan babamı ve anemi tartaklamışlardı. Bütün hayatımızı, anılarımızı, eşyalarımızı tek bir bavula koymamız emredilmişti. Hepimizi köy meydanında topladıktan sonra uzun bir yürüyüşe çıkarmışlardı. Sanki kapı dışarı ediliyor, ölmeye götürülüyorduk. Biz bu vatanın insanları değil miydik?
KAĞAN
Çocuktum daha anne-baba demenin haricinde dilimi konuşamıyordum. Yaşayamadıklarımın yerini alan, göz yaşlarım da yeşeren fidan olamamış, Draginova çayırlarında büyüyememiştim.
ERÇİN
Rodoplar'da yankılana yankılana ritim tutan ve her duyduğumda acı ritim girişleri ile tüylerimi diken diken eden gayda sesi... Ben duyduğum bu sese aşık oldum. Evet Pomakça bilmiyorum, amma gaydanın ritmini ruhumda hissedebiliyorum. Kalan yarımda, her hücremde tek tek gezer benim, bu yeknesak ritim girişi, belki de yaşama dolanan ruhumun yeknesaklığıdır yakaladığım. Her defasında acı, keder, sevinç ve tarih kokar buram buram, belleğimde yankılanan bu sesler. Dedemin masmavi gözlerinin parıldayan ışıkları eşliğinde ve özlem dolu yaşların haricinde, Rodopları hiç görmedim ama her gayda sesinde dağların kokusu gelir burnuma buram buram. Yeşil renginin her tonu ile Pomaklara umut büyütür içimdeki ışık, tarihin kara sayfaları karara karara doldurur içimi... Her gayda sesinde " Acının ve Yeşilin Çocuklarına" haykırır ruhum...
TAHA (Okuduktan sonra sahnenin sağ köşesinde kalır.)
Tarihin işlendiği kapkara bir tuvalin
En ücra kuytularında resmedilmiştir onlar.
Bembeyaz kirece bulanmış evlerin
Çivit mavisi pervazlarına çakılmış
Puslu camların arkasından bakan çocuklardır.
Alabildiğine sarı saçlarının en sarısından hüzün akar
Rodop'ların alaca yeşilini çalmış gözlerine.
Bulutların oynaştığı beyaz yanaklarına kızıl güneş oturur.
Damarlarında hırs ve tutku akan öfkeli ellerin ihaneti
Parçaladı bedenlerini.
Her parçayı dünyanın dört bir köşesine savurdu.
DİLEK (Okuduktan sonra sahnenin sol köşesinde kalır.)
Herşeye rağmen;
Kurumuş bedenlerini canlarına bağlayarak geldikleri göç yollarında
Yaşama dair sonsuz kere kendini tekrarlayan,
Her defasında
Bambaşka bir tonu ile can bulan
Yemyeşil umutlar büyüttüler içlerinde.
Çünkü Onlar;
Acıya ve Yeşile sürgün veren çocuklardır.