Tarihin işlendiği kapkara bir tuvalin
En ücra kuytularında resmedilmiştir onlar.
Bembeyaz kirece bulanmış evlerin
Çivit mavisi pervazlarına çakılmış
Puslu camların arkasından bakan çocuklardır.
Alabildiğine sarı saçlarının en sarısından hüzün akar
Rodop'ların alaca yeşilini çalmış gözlerine.
Bulutların oynaştığı beyaz yanaklarına kızıl güneş oturur.
Damarlarında hırs ve tutku akan öfkeli ellerin ihaneti
Parçaladı bedenlerini.
Her parçayı dünyanın dört bir köşesine savurdu.
Herşeye rağmen;
Kurumuş bedenlerini canlarına bağlayarak geldikleri göç yollarında
Yaşama dair sonsuz kere kendini tekrarlayan,
Her defasında
Bambaşka bir tonu ile can bulan
Yemyeşil umutlar büyüttüler içlerinde.
Çünkü Onlar;
Acıya ve Yeşile sürgün veren çocuklardır.
Kırmızının en koyusundan akan kanlarla dindirilen öfke
"Siz yoksunuz!" dedi
Sonra "varsınız!"
Aslında "biraz varsınız, biraz yoksunuz!" ... ?
Halbuki, gözbebeklerim ne kadar büyürse büyüsün yetmeyen
Işıksız odalarda,
Canımdan koparak, tarihin kara yapraklarıyla uçup giden
Parçalarımda onlar hep var.
Pomak gelinlerinin yüzlerini süsleyen pullara konup
Ruhumun en ince yerlerinde yüzlerce yıl yaşadılar.
Bulgaristan'da mavi, Yunanistan'da kırmızı,
Makedonya'da turuncu, Türkiye'de yeşil
Dünyanın her yerinde pembe oldular.
Biraz özgürlüğe, biraz tutkuya, biraz huzura kondular
Yemyeşil dönüşümlerde hep kendilerini buldular
Yine yeniden, tekrar tekrar doğdular
Ve hep var oldular.
Çünkü onlar ;
"Acının ve Yeşilin Çocukları" dır.
Dilek Karaağaç