Author Topic: Balkan Müslümanlarının Türkiye sevgisi  (Read 4998 times)

0 Members and 1 Guest are viewing this topic.

Offline bogutevolu

  • Charter member
  • *****
  • Posts: 999
  • Gender: Male
Balkan Müslümanlarının Türkiye sevgisi
« on: June 11, 2009, 17:10 »
BALKAN MÜSLÜMANLARININ TÜRKİYE SEVGİSİ

Son günlerde Makedonya'daki Müslüman azınlıktan yükselen yardım feryatları, Türkiye'nin Balkanlar'da yüklendiği tarihsel sorumluluğu bir kez daha gündeme getirdi. Balkan Müslümanlarının "Türk-İslam" gibi bir sıfatla tanımlanmalarının nedeni, bu sıfatın gerek söz konusu Balkan Müslümanları, gerekse onları "düşman" olarak gören Balkan milliyetçileri tarafından benimsenmesidir.

Bugün başta Sırplar olmak üzere diğer tüm Balkan milliyetçileri, Boşnakları, Arnavutları, yani etnik olarak Türk olmayan ve Türkçe konuşmayan Balkan Müslümanlarını "Türk" olarak tanımlamakta sakınca görmüyorlar. Bunun nedeni ise, etnik kökenleri ne olursa olsun, Balkanlar'daki tüm Müslümanların, aralarında yaşadıkları Hıristiyan uluslardan ayrı bir "millet" olarak algılanmaları. Bu "millet"in ismi ise, her ne kadar etnik bir Türklüğü ifade etmese de, "Türk Milleti"...

Florida Üniversitesi'nden Balkan tarihçisi Maria Todorova bu durumu şöyle açıklıyor:
"Balkan milliyetçiliği Ortodoks Hıristiyanların birliğini parçalarken, öte yandan tek vücut ve değişmez bir Müslüman cemaati imajı üretmiştir ve bunu da "millet" kavramı bazında görmektedir. Bir başka deyişle, Balkanlar'daki Hıristiyan halklar kendi aralarında milliyetçilik kıstasına göre ayrımlar geliştirirken, öte yandan Müslümanlara, sanki bu insanlar tek bir milletmiş gibi davranmışlar ve bu yönde bir söylem geliştirmişlerdir.

Bu Hıristiyan uygulamasının en açık örneği, Balkanlar'daki tüm Müslümanlara, etnik kökenlerine göre bir ayırım yapmadan, "Türk" denmesidir. Bu, bölgede hala çok yaygın olan bir kullanımdır. Öte yandan, Balkan Müslümanlarının geneli de, milliyetçi söyleme adapte olmadıkları için ve Balkanlar'daki ulus-devlet oluşumları tarafından dışlandıkları için, kendilerini ayrı bir "millet" sayan bir toplumsal bilinci bugüne kadar korumuşlardır." (Maria Todorova. "The Ottoman Legacy in the Balkans". The Balkans: A Mirror of the New International Order. s. 70)

Todorova'nın da belirttiği gibi, Balkan Müslümanları için, dini kimlikleri her zaman için etnik kimliklerden çok önce gelir. Bosna'daki durum daha da belirgindir; Sırplarla ya da Hırvatlarla tamamen aynı etnik kökene sahip olan ve aynı dili konuşan Boşnaklar, bu iki halka hiç bir zaman bütünleşmemiş, kendilerini hep Osmanlı ekseninde görmüşlerdir.

Balkan uzmanı Eran Frankel, bu kimlik yapısının Makedonya için de geçerli olduğunu vurgular. Frankel'e göre, Makedonyalı Müslümanlar hiç bir zaman Makedonyalılık adına İslam'ı geri plana atmış ya da reddetmiş değildirler. Aksine, çoğu kez kendi Slavlıklarını reddetmişler ve Slav olmayan bir İslam kimliğini benimsemişlerdir. Yine Frankel'e göre Makedonya'daki Müslüman Arnavutlar ya da Çingeneler, Slav kimliğini benimsemektense, kendilerini "Türk" olarak tanımlanmayı tercih ederler. (Eran Frankel. "Turning a Donkey into a Horse: Conflict and Paradox in the Identity of Macedonian Muslims", 23rd National Convention of the AAASS, Miami, 1991)

İşte bu nedenle de, Türkiye'nin Balkan Yarımadası'ndaki "uzantısı" olan halklar, yalnızca birkaç milyonluk Balkan Türkü değil, nüfusları 10 milyonu bulan Balkan Müslümanlarıdır. Çoğu etnik olarak Türk olmayan ve Türkçe konuşmayan bu insanlar, kendilerini aynı dili konuştukları Sırplardan ya da Bulgarlardan çok Türklere yakın hissetmektedirler.
Çünkü bu insanlar her şeyden önce "Osmanlı"dırlar ve Türkiye de Osmanlı'nın yegane mirasçısıdır.
Yukarıdaki satırları yazan Maria Todorova, bu konuda şöyle söyler:
"Türkiye'nin Balkanlar'daki etkisi oldukça komplekstir. Bu etki, öncelikle Balkanlar'daki Türkçe konuşan nüfusa yöneliktir. Bu nüfusun büyük bölümü Bulgaristan'da yaşar, kalan kısmı ise çok daha az sayılarda Yunanistan, Romanya ve eski Yugoslavya'dadır. Ancak Türkiye'nin etki alanı bununla sınırlı değildir. Aynı zamanda Slav diliyle konuşan Müslümanlar da Türkiye'nin etki alanı içindedirler." (Maria Todorova. "The Ottoman Legacy in the Balkans". The Balkans: A Mirror of the New International Order, İstanbul, 1995. s. 71)
Todorova, Türk olmayan Balkan Müslümanlarının kendilerini Türklükle özdeşleştirme eğilimlerine gösterge olarak ilginç bir noktanın daha altını çizer: 20. yüzyıl boyunca Balkanlar'dan Türkiye'ye göç eden Slav Müslümanlar (Arnavutlar dahil) Türk kimliğini benimseyerek Türk toplumu içinde asimile olmuşlardır. Bu durum Todorova'ya göre, "Osmanlı mirasının Türk etkisine dönüşmesinin açık bir örneğidir".

Kuşkusuz bu fenomen Türkiye açısından son derece önemli bir stratejik avantajdır. Tüm Balkanlar'da, aslında etnik olarak "Türk" olmamalarına karşın, kendilerini "Türk" olarak gören ya da görmeye eğilimli büyük bir Müslüman nüfus vardır. Bu "fahri soydaşlarımız"ı bize bu denli bağlayan unsur ise Osmanlı mirasıdır.

İşte Türkiye'nin Osmanlı kimliğine sahip çıkması gerektiğini, çünkü bunun Türkiye için büyük bir stratejik avantaj oluşturduğunu söylemekle tam olarak bunu kastediyoruz. "Osmanlı" kavramı, Türkiye'nin etkisini sınırlarının çok ötesine taşıyan büyük bir vizyonun adıdır. Bu durum, Balkanlar'da olduğu gibi Ortadoğu ve Kafkaslar'da da böyledir.
Türk Sultanları da Kudüs topraklarına özel bir ilgi göstermiş, İmparatorluğun en zor ve sıkıntılı günlerinde dahi bu bölgeyi ihmal etmemişlerdir.

http://balkanolojicom.tr.gg/Ana-Sayfa.htm?PHPSESSID=6bf2b1db0144c7aad2d11e29b8fef650